- Nenesi ölmeden önce onu severken, “Bu kızın gözleri” derdi, “güneşe sen doğma da ben doğayım diyor.” (s.10)
- Sanki göğsünün içinde kara kanatlı bir kuş çırpınıyordu o anda. (s.24)
- Hayat bilinmez olmalıydı; nasıl yaşayacağını, ne zaman kaza geçireceğini, hangi hastalıklara yakalanacağını, nasıl öleceğini bilen bir insan, Endymion’un kaderini paylaşıyor demekti ve dünyadaki hiçbir ölümlü, bu yükü taşıyamazdı. (s.32)
- Herkes yabancılaşmıştı, yabancılaşıyordu. Toplum kuralları ve çevremize takhim ettiğimiz maddi dünya, bizi bu yabancılaşmadan koruyan gardiyanlardı adeta. Yolumuzu şaşırdıkça, alışkanlık denen ılık kaplıca sularının içine gömülüp rahatlıyorduk. Sonunda bize yol gösteren şey; evde her zaman oturduğumuz koltuğun aşina yumuşaklığı, gözü kapalı çevirebildiğimiz banyo musluğu ve başımızın yastıkta bıraktığı iz oluyordu. Kendi egemenlik alanını belirlemek için ağaçların altına sidik fışkırtıp sonra kendini bu sidiğin sınırları içinde güvende hisseden köpeklere benziyordu insanlar da; aşina kokular ve aşina eşya arasındaki bir mutluluk formülü. (s.33)
- “Herhalde ben lanetliyim!” diye düşünüyordu. “Bu yüzden mucizeleri göremiyorum.” (s.53)
- Ve bekledi! Neyi beklediğini bilmiyordu ama içinden beklemek ve düşünmek geliyordu. (s.56)
- “Sürükleniyorum” diye düşündü tekrar. ” Ama sadece ben değil, herkes sürükleniyor.” (s.99)
- “Evet rüyalar! Hayatının en büyük gerçeği; kendin olduğun ve gerçek bir insana dönüştüğün tek an. Yaşamındaki en samimi varoluş anı.” (s.137)
- Onu keskin ve yoğun bir özlem duygusu uyandırmıştı. Yakıcı, yeri boş kalan, içini sızlatan bir özlem duygusu; ama bu duygunun nereye yöneldiği belli değildi. Öylesine bir eylemdi işte; belki boşluğa, belki hiçbir yere; belki de özlem duygusunun ta kendisine. (s.267)
- “Evet! Aptallık bu memlekette o kadar yaygın ki, kapıyı pencereyi sıkıca kapamazsan havayla bile içeri girer. Dünyanın en hastalığıdır aptallık.” (s.338)
- Ama insanoğlu kendisinde başka güçler vehmediyor. Değişmeye, başka bir şey olmaya, doğasını zorlamaya çalışıyor, işte mutsuzluğun ve savaşların kaynağı bu. Kısacası azizim, insan insan olarak yaşamalı, eşek eşek olarak.” (s.350)
- Rüyasız, deliksiz, kesintisiz bir uykuydu bu; yok oluş gibi. (s.369)
Doğan Kitap Yayınları 89. Baskı