Walter White’dan Bojack’e Dizilerin Narsist Karakterleri

Editör:
Asya Yüce, Eylül Ezgi Türker

Günümüzde sıkça karşılaştığımız ve yaygın terimlerden biri olan narsizm (Narsistlik Kişilik Bozukluğu); kendilerini merkeze koyup herkesten üstün olduklarını düşünen ve başkalarının duygularını önemsemeyerek empati eksikliğine sahip olan bireyler için kullanılan bir terimdir. Bu kişiliğe sahip bireyler aynı zamanda oldukça manipülatif olurlar ve sürekli etrafındakileri kontrol etmeye çalışırlar. Bu terim ismini, Yunan mitolojisinde kendi yansımasına âşık olan Narkissos karakterinden almıştır.

Narsist davranış gösteren bireyler çevresindekilere karşı oldukça rahatsızlık verici olabilirler. Hâl böyle olunca narsist kişiliğe sahip karakterler sinema ve edebiyat dünyasının da vazgeçilmezi haline gelmiştir. Özellikle televizyon dizileri, izleyicilerine karmaşık ve çarpıcı karakterler sunarak insan psikolojisinin en karanlık yönlerini keşfetme fırsatı tanır. Narsistlik kişilik özelliği sergileyen karakterler hem çekici ve büyüleyici hem de bir o kadar sinir bozucu olabilirler. Kendi çıkarlarını her şeyin üstünde tutan, manipülatif, empati yoksunu ve kontrolcü yapılarıyla dikkat çeken bu karakterler, kimi zaman zekâları ve karizmalarıyla hayranlık uyandırırken kimi zaman da acımasızlıklarıyla korku salarlar. İşte dizilerin en ikonik narsist karakterlerinden bazılarını sizler için derledik!

1.Walter White – Breaking Bad (2008-2013)

playtusucom

IMDb: 9.5/10

“Ben tehlikeyim. Bir adam kapısını açar ve vurulur, sen benim de öyle biri olduğumu mu sanıyorsun? Hayır. Kapıyı çalan benim!”

Breaking Bad, televizyon tarihinin gelmiş geçmiş en iyi ve sevilen dizilerinden biri olmuştur. Öyle ki uzun süre listelerde ilk sırada olan ve hâlâ konuşulan bir dizidir. Walter White (Bryan Cranston) karakteri, dizinin en karmaşık figürlerindendir ve aynı zamanda geçirdiği kimlik değişimiyle narsizmin en iyi örneklerinden biridir. Walter, güce olan takıntısı ile kendini üstün görmesi ve çevresindekileri ustaca manipüle etme yeteneğiyle dikkat çeker. İzleyicilere başlangıçta ahlaki değerleri olan iyi bir baba figürü olarak sunulan Walter, kanser olduğunu ve öleceğini öğrenmesiyle kendisinden sonra ailesine para bırakmak amacıyla eski öğrencisi olan Jesse Pinkman (Aaron Paul) ile metamfetamin yapımına başlar. Dizinin daha başlarında yeterli parayı kazanmasına rağmen bu işi bırakmaz ve ahlaki değerleri olan bir kimya öğretmeninden acımasız bir uyuşturucu baronuna dönüşür.

Walter’ın ailesi için para kazanma amacı aslında onun ahlaki çatışmasını gidermek için kullandığı bir bahaneden başka bir şey değildir. Dizinin başından beri Walter’ın bazı narsistlik eğilimleri vardır ve Walter, zamanla Heisenberg‘e dönüşerek daha belirgin hale gelir. Kendisinin daha büyük başarılara layık olduğunu ve hem zekâsının hem de yeteneklerinin diğer insanlardan daha üstün olduğunu düşünür. Büründüğü Heisenberg karakteriyle kendisini efsane haline getirmek ister. Çünkü onun için en büyük başarı, insanların ondan korkması ve saygı duymasıdır. Sadece para kazanmak onun için yeterli değildir, asıl önemli olan herkesin adını bilmesi ve ona hayranlık duymasıdır.

Gustavo Fring (Giancarlo Esposito)‘i alt ettikten sonra kullandığı ikonik repliği “Say my name.” (Adımı söyle.) ile Heisenberg olarak korku saldığını ve tanınmak istediğini açıkça belli eder. Bu da onun üstünlük kompleksini ve aşırı öz güveninin en belirgin halidir ve aynı zamanda onun narsizminin bir göstergesidir. Walter ayrıca insanları manipüle etme ve yönlendirme konusunda da oldukça başarılıdır. Dizide sık sık, eşi Skyler (Anna Gunn)‘dan ortağı Jesse’ye hatta düşmanlarına kadar herkesi kendi çıkarları doğrultusunda kullandığını görürüz. Jesse’ye yaptığı psikolojik işkenceler ile eşine karşı soğuk ve baskıcı tavırları narsist bir bireyin en belirgin özelliği olan empati yoksunluğunun göstergesidir. Walter, aynı zamanda yaptığı tüm kötü eylemler için başkalarını suçlama eğilimindedir. Karısını, iş ortaklarını ve hatta toplumun kendisini suçlar. Ancak gerçek şu ki, onun verdiği kararlar tamamen kendi egosuna ve güç tutkusuna dayalıdır.

2.House of Cards – Frank Underwood (2013-2018)

govloopcom

IMDb: 8.6/10

“Ben başkanım. Sen başkanın karısısın. Ve senin ne istediğin umurumda bile değil.”

Frank Underwood (Kevin Spacey), Netflix’in popüler yapımlarından biri olan ve politikanın kirli yönünü gözler önüne seren House of Cards dizisinin ana karakteridir. Frank, aynı zamanda televizyon tarihinin en acımasız ve manipülatif karakterlerinden biridir. Dizide, Frank’ın başarıya giden yolda ne denli zalim bir karaktere dönüşebileceğini görürüz. Frank karakteri klasik bir narsistin bütün ana özelliklerini taşır. Ancak, onu diğer narsistlerden ayıran şey gücünü doğrudan değil, ince hesaplanmış stratejilerle elde etmesidir. O, sadece başarılı olmakla yetinmek istemez; kontrol etmek, yönlendirmek ve zirvede olmak ister. Başlangıçta izleyicisine hırslı bir politikacı olarak sunulan Frank, zamanla tam anlamıyla güç delisi birine dönüşür. Onun için en önemli amaç zirveye ulaşmak ve orada kalmaktır. Bu yolda da kendine her şeyi mübâh görür. Başkan olmak amacıyla hiçbir engel tanımadığını görürüz. Bu süreçte de her türlü etik dışı yöntemi kullanmaktan çekinmez.

Frank’ın amacı hiçbir zaman halkın iyiliği ve adalet olmamıştır; aksine, tek derdi zirveye çıkmak ve tüm kontrolü elinde tutmaktır. Kelimelerini ustaca seçer ve insanları istediği şekilde yönlendirir. Narsistlerin en büyük özelliklerinden biri, insanları büyüleyici bir şekilde etkileyebilme yeteneğidir ve Frank bu konuda zirvede bir karakterdir. Frank, tıpkı her narsist birey gibi empati yoksunu bir karakterdir. Başkalarının duygularının veya acılarının onun için bir önemi yoktur. O, insan ilişkilerinin yalnızca bir strateji oyunundan ibaret olduğunu düşünür. Frank Underwood için hayat bir satranç oyunudur diyebiliriz. Her hamlesini ise kazanmak için oynar. Onun güç takıntısı, manipülatif zekâsı ve empati yoksunluğu onu tam anlamıyla bir narsist yapar. Ancak bunun yanı sıra, eylemlerinden pişmanlık duymaması ve acımasız stratejileriyle sosyopatik özellikler de gösterir. Dizi boyunca Frank’in yükselişi ve düşüşü, narsist bir karakterin nasıl zirveye çıkıp aynı hızla çökebileceğini gösteren mükemmel bir hikâyedir. O, gücün zirvesine ulaşan ama kendi narsizminin kurbanı olan bir figürdür.

3. Homelander – The Boys (2019 –  )

screenrantcom

IMDb: 8.6/10

“Ben dünyanın en büyük süper kahramanıyım. Neden mi? Çünkü en güçlüyüm. Daha zekiyim. Daha iyiyim. Ben daha iyiyim!”

Süper kahramanların karanlık taraflarını ele alan yapım The Boys, karmaşık karakterleriyle de dikkat çeken bir dizidir. Homelander (Antony Starr) karakteri, dizide halka yardımsever bir kahraman olarak sunulsa da perde arkasında oldukça acımasız bir figürdür ve tüm hareketleri kendi çıkarına hizmet eder. Onun için dizide olduğu kadar televizyon tarihinin de en tehlikeli karakterlerinden biridir dersek abartmış olmayız. Aynı zamanda en tehlikeli narsist karakterlerden de birisidir. Onu bu kadar korkutucu yapan ise sahip olduğu süper güçleridir. Elbette ki bir narsistten daha tehlikelisi süper güçleri olan bir narsisttir. Sahip olduğu bu güçleri ile kendini bir kahramandan ziyade tanrı gibi görür ve gücünü kendisine karşı gelenleri acımasızca yok etmek için kullanmaktan çekinmez. Çocukluğundan itibaren laboratuvar ortamında yetiştirilmesi ve aile kavramına sahip olmaması nedeniyle sevgi ve ilgi görmemiştir. Bu şekilde duygusal bağlardan yoksun kalması onun zalim ve etrafına korku salan bir narsiste dönüşmesine yol açmıştır. Sevgiye olan açlığı sebebiyle halkın sevgisine ve hayranlığına bağımlı olduğunu açıkça görürüz. Bu nedenle, sürekli ilgi görmek ve güçlü görünmek ister.

The Boys evreninde Homelander, tıpkı diğer narsist karakterler gibi insanları kendi çıkarları doğrultusunda kullanan manipülatif bir karakterdir. Kendinden başka kimseyi düşünmez ve kendine meydan okuyanları merhamet göstermeden yok eder. Gerçek bir narsist gibi başkalarının duygularını ve acılarını umursamaz. Her ne kadar özgüvenli bir karakter gibi görünse de aslında derin bir güvensizlik içindedir. Eleştiriye karşı aşırı hassas bir karakterdir ve en küçük meydan okumada dahi şiddete başvurmaktan gocunmaz. Sonuçta, Homelander’ı güç ve narsizmin tehlikeli birleşimi olarak tanımlayabiliriz. O, yalnızca güçlü olmak istemez, herkesin onu sevmesini ve ona tapmasını ister. Ancak bu açlığını hiçbir zaman tatmin edemez ve zamanla daha paranoyak, zalim birine dönüşür.

4.Dr. Gregory House – House M.D (2004-2012)

turkblogscom

IMDb: 8.7/10

“Ben kibirli değilim. Sadece senden daha iyiyim.”

Dr. Gregory House (Hugh Laurie), bir suçluyu ipuçlarını takip ederek ustaca yakalayan dedektif misali, üç kişilik ekibiyle teşhisi konulamayan hastalıkları bularak hastaların iyileşmesine olanak sağlamakla ünlü bir doktordur. Onun için tıp dünyasının Sherlock Holmes‘u diyebiliriz. Dr. Gregory House en az Sherlock Holmes kadar zeki ve bu zekâsının da oldukça farkındadır, bu yüzden de tipik bir narsist gibi diğerlerini küçümseyerek kendisini yüceltir. Dizide onu, sosyal kurallara sık sık karşı gelirken görürüz. Kendi bildiğini okur ve haklılığına inanır ve bunu kanıtlamak için hem etrafındakilere hem de birlikte çalıştığı ekibine gereksiz sertlikte davranır. Başkalarının fikirlerini genellikle değersiz bulur çünkü etrafındakilere güvenmez. O, yalnızca kendi zekâsına güvenen bir karakterdir. Onun ağzından birçok kez duyduğumuz “Herkes yalan söyler.” repliği bu güvensizliğini doğrular niteliktedir. Çevresindekilerin veya hastalarının duygularını genellikle göz ardı eder çünkü onları birer problem olarak görür ve sadece çözüm bulmakla ilgilenir.

House, insanları yönlendirmekte de oldukça usta bir karakterdir; ekip arkadaşlarını, hastalarını ve hatta dostlarını bile kendi doğrularını kanıtlamak için kullanır. Dr. Gregory House, narsistlik belirtilerini taşıyor olsa da aynı zamanda anti sosyal özelliklerde sergiler. Bu da onu diğer tehlikeli narsist karakterlerden ayırır. İnsanlarla duygusal bağ kurmakta zorlanan bir karakterdir ve bu nedenle de onları küçümser ve her zaman kendi doğrularına göre hareket eder. Bir narsist olmasının yanı sıra zekâsı ve zaman zaman gösterdiği insani tarafı, onu klasik narsistlerden farklı bir yere koyar. House, duygularını bastıran ancak nadirde olsa içindeki kırılganlığı gün yüzüne çıkaran bir anti kahramandır.

5.Sheldon Cooper – The Big Bang Theory (2007-2019)

comicbookcom

IMDb: 8.1/10

“Zihnim herkesten daha iyi çalışıyor. Peki neden kimse beni dinlemiyor.”

Durum komedisi türünde ünlü yapımlardan biri olan The Big Bang Theory, dört zeki bilim insanı arkadaşın hikâyesini anlatır. İçlerinde belki de en sinir bozucu ama bir o kadar da komik olan karakter Sheldon Cooper (Jim Parsons) için tipik bir narsist diyemesek de, kesinlikle narsistlik eğilimlerinin olduğunu söyleyebiliriz. O, zekâsına hayran bir bilim insanıdır. Dizide, sosyal becerileri zayıf, her şeyi mantık çerçevesinde yorumlayan ve üstünlük kompleksi olan bir dahi olarak sunulmuştur. Narsistlik özellikleri mizahi bir çerçevede gösteriliyor olsa da, zekâsını herkesten üstün görmesi ve başkalarını küçümsemesi klasik narsist davranışlarıyla örtüşür.

Sheldon karakteri, kendini dünyanın en zeki insanlarından biri olarak görür bu nedenle de dizide sık sık gördüğümüz gibi başka insanların aptal olduğunu düşünür. Kendisinden daha zeki bir insanın varlığına tahammül edemez. Birinci sezonda tanıştığı genç fizik dehası Dennis Kim (Austin Lee) karakteri bu durumun en iyi kanıtıdır. Sheldon, tam anlamıyla bir narsistin yapacağı gibi bu genç dehanın ondan daha zeki olması karşısında çılgına dönmüştür. Başkalarının duygu ve düşüncelerini anlamakta da zorlanır ve empati göstermek yerine her şeyi mantık çerçevesiyle ele aldığını görürüz. Sheldon Cooper’ın zekâsına olan aşırı güveni ve başkalarını küçümsemesi her ne kadar narsist özellikler taşısa da, genellikle zararsız ve komik bir karakter olarak öne sürülür.

6.Bojack – Bojack Horseman (2014-2020)

beyazperdecom

IMDb: 8.8/10

“Bana iyi bir insan olduğumu söylemeni istiyorum. Bencil, narsist ve kendini yok eden biri olabilirim, ama bunların altında, derinlerde, iyi bir insanım.”

Bojack Horseman, aynı adlı animasyon dizisinin baş karakteridir. Dizide narsist özellikler gösteren, bencil, depresif ve kendini sabote eden bir anti-kahraman olarak karşımıza çıkar. Çocukluğunda ailesi tarafından sevgi ve ilgi görememiştir ve özellikle de annesi ile olan ilişkisinde her şey için suçlanması ve zayıf bir karakter olarak görülmesi onda derin izler bırakmıştır. Geçmişinde yaşadığı bu travmaları ve bunlardan kurtulamaması sebebiyle derin bir melankoli ve boşluk içinde yaşar ve bu boşluğu alkol ve madde bağımlılığıyla doldurmaya çalışır.

Hayatında tıpkı bağımlılığı gibi sürekli olarak kötü seçimler yapar ve bunun için başkalarını veya geçmişini suçlar. Kötü kararlar verdiğini fark etse de, kendini değiştiremeyen ve başkalarını manipüle eden bir narsist olarak hareket etmeye devam eder. Bojack, bir narsistin yapacağı gibi kendi çıkarları doğrultusunda başkalarını kullanmaktan; mutsuzluğunu ve boşluk hissini doldurmak için çevresindekilere zarar vermekten çekinmez. Narsistlik kişilik bozukluğu belirtilerini gösteriyor olsa da onun için klasik bir narsist gibi kendine hayran bir karakter diyemeyiz. Tipik bir narsist olmasa da buna eğilimleri olan, onay bağımlısı, depresif ve kendini sabote eden bir karakterdir. Kendi mutsuzluğunu sürekli etrafındakilere yansıtan ancak içten içe kendinden nefret eden bir figür olarak klasik narsist karakterlerden ayrılır.

7.Barney Stinson – How I Met Your Mother (2005-2014)

imdbcom

IMDb: 8.3/10

“Beni Yoda gibi düşün, ama küçük ve yeşil olmak yerine takım elbise giyiyorum ve harikayım.”

Sevilen ve oldukça büyük bir hayran kitlesine sahip olan How I Met Your Mother‘ın Barney Stinson (Neil Patrick Harris) karakteri de eğlenceli ve karizmatik bir karakter olmasının yanı sıra net bir şekilde narsistlik kişilik özellikleri taşıyan bir figürdür. Barney kendini dizide diğer herkesin ona hayran olması gereken mükemmel ve kusursuz bir adam olarak görür. Başkalarından daha zeki, daha çekici ve daha eğlenceli olduğunu düşündüğünü açıkça belli eder. Aynı zamanda girdiği her ortamda ilgiyi üzerine toplamak ister, bunun için de sürekli olarak abartılı şakalara başvurur. Her konunun merkezinde olmayı ister ve hatta diğer insanların başarılarını bile kendisiyle kıyaslayarak sürekli öne çıkmaya çalışır. Başkalarını kendi eğlencesi için kullanmaktan çekinmez. Kadınları baştan çıkarmak amacıyla sürekli yalan söyleyerek olmayan hikâyeler uydurur ve bu şekilde onları manipüle eder. Yarattığı bu mükemmellik imajı onun en belirgin narsistlik özelliğidir. Uzun süreli ilişkilerden kaçınması onun bağlanmaktan ve duygusal bağ kurmaktan korktuğunu açıkça gösterir.

Barney, her şeyi kendi merkezinde değerlendiren bir bireydir, bu da onun empati eksikliğini gösterir. Başka insanların duygularını umursamaz, bunun yerine onları sadece bir oyun olarak görür. “Bro Code” (Kanka Kanunu) gibi kurallar koyar ve dünyayı kendi koyduğu bu kurallara göre yaşamayı sever. Diğerlerinin de bu kurallara uymasını bekler fakat kurallarını kendisi çiğnediğinde bunu sorun etmez. Sürekli kullandığı “Suit up!” (Takımını giy!) repliği, kendi yaşam tarzını mutlak doğru olarak empoze ettiğini bize net bir şekilde yansıtır. Dizide, Barney’in narsist davranışları komedi unsuru olarak kullanıldığı için izleyicilere sempatik gelebilir. Ancak eminiz ki gerçek hayatta böyle bir kişilikle başa çıkmak kesinlikle eğlenceli olmaz aksine çok zor olurdu!

8. Joffrey Baratheon – Game of Thrones (2011-2019)

mashablecom

IMDb: 9.2/10

“Ben kralım! Herkes benim işkence etmeye hakkım olan kişiler!”

Demir tahtın etrafında hanedanların güç savaşlarını ekrana taşıyan efsanevi dizi Game of Thrones‘un unutulmaz karakterlerinin bazılarında da narsistlik kişilik bozukluğu belirtilerine rastlarız. Bunlardan en belirgin olanı elbette ki acımasız genç kral Joffrey Baratheon (Jack Gleeson)! Hatta onun için Homelander’ın başka bir evrende ki süper güçleri olmayan hali dersek abartmış olmayız. En az onun kadar tehlikeli ve acımasız bir karakter olmasının yanı sıra Game of Thrones evrenindeki en nefret edilen karakterlerden biridir. Genç yaşta tahta çıkmasıyla zaten içinde olan narsizm daha belirgin hale gelmiştir. Joffrey, kral olmanın verdiği bu gücü vahşice kullanmaktan hiç çekinmez. Ned Stark (Sean Bean)‘ın infazını istmesi bunun en büyük kanıtı olmuştur. Tamamen güç gösterisi ve sadistçe bir zevk için yapılmıştır.

Joffrey; kibirli, büyüklenmeci ve empati yoksunu olmasının yanı sıra sadist bir karakterdir. Buradan da oldukça açık bir şekilde narsistlik kişilik bozukluğuna sahip bir karakter olduğunu anlayabiliriz. Kendini bir kraldan ziyade tanrı gibi görür ve her şeyin kendi istediği gibi olması gerektiğini düşünür. İnsanlara acı çektirmek ona zevk verir. Bu, onda ki empati eksikliğinin en belirgin halidir. En ufak hatalara dahi aşırı şiddetle karşılık veren bir figürdür. Kendi çıkarları doğrultusunda olayları çarpıtma konusunda da tam bir ustadır. Dizide bir çok kez kendi başarısızlıklarını saklamak için olmayan kahramanlık hikâyelerine başvurduğunu görmüşüzdür. Bu da narsist bireylerin kendilerini mükemmel gösterme çabasından başka bir şey değildir. Onu tehlikeli bir narsist yapan diğer unsur ise gücünü keyfi bir şekilde insanlara işkence ederek kullanmasıdır. Başkalarının hayatlarını tehdit ederek bundan sadist zevk alır. Narsizmin vücut bulmuş hali olarak Game of Thrones evreninde karşımıza çıkan Joffrey, ölümüyle hem diğer karakterlere hem de izleyicilere rahat bir nefes aldırmıştır. Eğer yaşasaydı, eminiz ki daha da acımasız bir kral haline gelmesi kaçınılmaz olurdu.

9.Cersei Lannister – Game of Thrones (2011-2019)

trigncom

“Ben kraliçeyim. Aşağılanmayacağım.”

Game of Thrones evrenindeki bir diğer tehlikeli fakat bir o kadar da zeki karakteri Cersei Lannister (Lena Headey)‘da tıpkı oğlu Joffrey gibi belirgin bir şekilde narsistlik kişilik bozukluğu belirtileri gösterir. Zekâsı ve siyasi entrikalarıyla öne çıkan güçlü bir karakter olsa da gücü her şeyin üstünde görür ve onu elde etmek için her yolu mübah görür. Elinde tutmaya çalıştığı bu güç için insanları manipüle etmekten çekinmez. Bu sebeple, çevresindekileri kontrol etmek ve yönlendirmek amacıyla yalan söylemekten, tehdit etmekten ve duygusal oyunlar oynamaktan geri durmaz. Manipülasyon, Cersei’nin en belirgin narsizm özelliğidir. İnsanların duygularını kullanarak onların zayıf yönlerinden faydalanmak narsist bireylerin sıkça başvurduğu bir yöntemdir.

Cersei’nin en belirgin özelliklerinden bir diğeri de empati yoksunluğudur. Düşmanlarına karşı da her zaman zalim ve acımasız olmuştur. Sept of Baelor‘u havaya uçurduğunda yüzünde en ufak bir pişmanlık belirtisi olmadığını görürüz. Bu sahne onun empati yoksunluğunu net bir şekilde gözler önüne serer. O, insanları sadece bir araç olarak görür ve onların hislerini hiç umursamaz. Aynı zamanda narsist bireyler, eleştiriyle karşılaştıklarında genellikle aşırı öfkelenirler ve karşılarındaki kişiye zarar vermeye çalışırlar. Cersei tam olarak böyle bir karakterdir. “Shame! Shame!” sahnesinde mahkum edilmesi, Cersei için büyük bir yıkım olmuştur çünkü narsistler için aşağılanma dayanılmaz bir duygu durumudur. Bu yüzden de intikam almak için her şeyi yaparlar ve Cersei’de dizi boyunca tam da bunu yapmıştır. Cersei’nin taht oyunlarında hayatta kalmayı başarmasının sebebi onun acımasız stratejileri ve insanları manipüle etme yeteneğidir. Fakat narsistlerin en büyük zayıflığı aşırı kibirleridir ve Cersei’nin sonunu getiren de tam olarak bu kibri olmuştur.

10. Villanelle – Killing Eve (2018-2022)

screenrantcom

IMDb: 8.1/10

“O kadar çok insan öldürdüm ki, bu konuda ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum. Ah, bekle… Hiçbir şey hissetmiyorum.”

Killing Eve dizisinin en karizmatik karakteri Villanelle (Jodie Corner), güzelliği ve çekiciliğiyle etrafındakileri ve seyircisini büyüleyen tehlikeli bir suikastçıdır. O, yalnızca bir suikastçı değil, aynı zamanda narsistlik kişilik bozukluğu belirtileri gösteren bir anti-kahramandır. Yeteneklerine hayranlık duyan bir figürdür ve öldürmeyi bir sanat, kendisini ise bir sanatçı olarak görür. Bu nedenle diğer insanlardan farklı ve üstün olduğunu düşünür. İnsanları yönlendirme konusunda da tıpkı diğer narsist karakterlerde olduğu gibi oldukça başarılıdır. Duygusal oyunlar oynar, insanları baştan çıkarır ve onları isteklerine göre kullanır. Eve (Sandra Oh)‘e olan takıntısı ve onun hayatını manipüle etmesi bunu doğrular niteliktedir.

Villanelle, kontrolün her zaman elinde olmasını ister ve bunun için yalan söylemekten hatta şiddete başvurmaktan asla çekinmez. İşini bir sanat olarak görmesi sebebiyle öldürmekten zevk alır ve kurbanlarının acısını umursamaz aksine çoğu zaman bununla eğlenir. İnsan hayatını bu şekilde değersiz görmesi onun empati eksikliğini iyi bir şekilde vurgular. Villanelle, narsist bireylerin empati yoksunluğunun aşırı uç bir örneğidir. Eve karakteri tarafından reddedildiğinde ona takıntılı hale gelmesi ve zorla yanında tutmaya çalışması ya da kendisiyle alay edildiğinde aşırı öfkeye kapılarak saldırması gibi davranışları ise narsistlerin eleştiriyi ve reddedilmeyi asla kabul edememelerine güzel bir örnek olarak sunulabilir. Sonuç olarak Villanelle için rahatlıkla, klâsik bir büyüklenmeci narsist profiline sahip diyebiliriz. Onun bu kadar tehlikeli olmasının sebebi ise şiddetle narsizmi birleştirmesi ve tamamen empatiden yoksun bir karakter olmasıdır.

psikoaktifcom

“Bir narsist, kendisini asla yanlış yapmış gibi görmez. Hata, her zaman başkalarındadır.”

-Haruki Murakami

Severek izlediğimiz bir çok dizi karakterinde narsizm ile karşılaşırız. Bu karakterler, sunulan hikâyeye derinlik ve karmaşıklık katan en ilginç figürlerden biri haline gelirler. Onları izlemek çoğu zaman rahatsız edici olsa da bir o kadar da çekicidir. Onlarsız, birçok dizi sıradan bir hâl alırdı. Bu karakterler dizilere gerilim, entrika ve hatta mizah katarlar. Her biri kendi tarzında güçlü ve etkileyici, ancak bir o kadar da bencil ve manipülatiftir!


Kaynakça

“Narsist Ne Demek? Narsist Kişilik Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?” psikoaktif.com Web. 23.02.2025

“Narsizm Nedir?” sirpsikoloji.com Web. 23.02.2025

Arabi,Shahida, “10 of the Most Narcissistic Characters In Television History” Web. 23.02.2025

Alderson, Louella, “21 Narcissistic Fictional Characters” sosyncd.com Web. 23.02.2025

Northrup, Ryan, “Walter White Was A Narcissist Even In Breaking Bad Episode 1, Psychiatrist Argues” Web. 23.02.2025

Rockson, Tayo, “The Psychology of Popular Characters: Breaking Bad’s Walter White” linkedin.com Web. 23.02.2025

Akkol, Emre, “Walter White ‘a Psikolojik Bir Bakış” korsanedebiyat.com Web. 23.02.2025

CK, JZL, “PSYCHOLOGY OF BOJACK HORSEMAN” medium.com Web. 23.02.2025

Darwish, Meaghan, “Is Homelander From ‘The Boys’ TV’s Biggest Narcissist?” tvinsider.com Web. 23.02.2025

“Sheldon Cooper’s Socially Awkward and Narcissistic Tendencies in The Big Bang Theory” exrey.tv Web. 23.02.2025

Türk, Mücahit Emin, “Barney Stinson Psikolojik İnceleme” psikogozluk.com Web. 23.02.2025

Avina, Alyssa, “Killing Eve: Villanelle’s Craziest Moments, Ranked” screenrant.com Web. 23.02.2025

Özben, Erhan, “House Nasıl Bir Dizi” turkblogs.com Web. 23.02.2025

Letamendi, Drea, “The Psychology of ‘Game of Thrones’: Cersei Lannister” fandom.com Web. 23.02.2025

Burcu Arslan
Burcu Arslan
"Sanat; iyiyi , özgür olarak yaratan insanı, mükemmelliğe ulaştırma yoludur."

1 Yorum

  1. Homelander tüm televizyon tarihinin en narsist karakteri olarak tarihe geçmeli! Çok güzel bir liste olmuş Villanelle’i görmek beni şaşırttı. Kendisinin sosyopat yanlarına çok maruz kaldığımız için narsist olacağını daha önce düşünmemiştim.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Editor Picks