Yahya Kemal ve Ziya Gökalp Üzerine

Selene Cabalar
Selene Cabalar
Dünya yanarsa önce edebiyatı kurtarmak gerek
spot_img
spot_img

Türk edebiyatının iki güzide insanı; Yahya Kemal ve Ziya Gökalp. Birisi Türk edebiyatı sınırları içerisinde medeniyet dairesini çizip hatırlatırken diğeri ideolog olarak yeni bir medeniyet inşa etmeye çalışıyordu. “Vatan” ve “Tarih”i önemsemekle kalmamışlar, içine düştükleri günlerden bu iki kavrama tutunup kalkmaya çalışmışlardı. İkisinin de sığındıkları liman bu ikisiydi ancak güverteleri aynı bile olsa bindikleri gemi farklıydı. Çünkü Yahya Kemal, Türk tarihini 1071’den ele alırken, Ziya Gökalp Türk tarihine bütüncül yaklaşıyordu. Yahya Kemal, İstanbul’un her bir taşına şiir yazarken; Ziya Gökalp, uğruna hayatlar feda olunan mukaddes bir ülke olarak görüyordu. Bu yazımızda iki şairin tanışıklığına değineceğiz;

“Sana Paris’ten gelmiş eski bir Türkçü taktim edeyim, konuşunuz ve anlaşınız.” diyerek başladı ikisinin hikâyesi. Bâbıâlî caddesinin kaldırımı üstünde, Doktor Nazım Bey söylemişti, Yahya Kemal’e. Cağaloğlu’na doğru giderlerken, kendi vatani sınırları içerisinde Türkçülüğe razı olduğunu söyleyen Yahya Kemal ile daha heyecanlı bir Türkçü olan Ziya Gökalp, kaldırımlara fikir taşırıyorlardı.

Yahya Kemal’e göre Ziya Gökalp; “Yirminci asırdaki telâkkisiyle anlamış ve benimsemiş bir adamdı.. Sokrat’tan Bergson’a kadar süzülen felsefeyi tam bir kudretle kavramış, derinden derine hazmetmiş, o yükün altında bunalmamış, berrak bir dimağ sahibi idi..” Paris’i görmüş tanımış, aklını ilme ve Türkçülüğü geliştirmeye bağlamıştı. Her kelimesi, dimağındaki bir fikre bağlanıyordu ve kendisiyle hayatın günlük akışına dair konuşmak pek imkansızdı. Ziya Gökalp, Yahya Kemal’i halen aruzla şiir yazdığı için eleştirir, geçmişten dem vurmasına karşıydı.

Türk edebiyatının yapı taşını oluşturan adamlar, Ziya Gökalp’in bakış açısına göre bir insan değil, fikirdi. Özellikle Yahya Kemal kendisinin fikir oklarının ateşinde kalıyor ama Yahya Kemal bu anları en eğlenceli saatleri olarak tanımlıyordu: “Arkadaşları,hepimiz onun nazarında birer mevzu idik.. şevkli zamanlarında içimizden birini, ya beni, ya Fuad’ı (Köprülü), ya Celâl Sahir’i tercihan Hamdullah Suphi, yahut Ağaoğlu Ahmed’i parmağına dolar, kızdırır, tasniflerin ağı içine alırdı.. bu saatler en eğlenceli saatlerimiz olurdu.. Fâzıl Ahmed’le konuştuğu bir gün Fuad’a diken ucuyla dokunmak için “Köprülüzade cehd adamı, yahya kemal’de vecd adamı” demişti.”

Yahya Kemal’in eğlendiği dakikalardan birinde Ziya Gökalp, Yahya Kemal’in fikriyatının yalnızca tarihi zevklerden oluştuğu ve tarihi bir medeniyet nazarında gördüğünden dolayı Türk edebiyatında 21. yüzyılda dahi söylenen bir atışmanın ilk kıvılcımını yakmıştı. Yahya Kemal’e dönerek “Harâbîsin, harâbatî değilsin gözüm mazîdedir âtî değilsin” demişti. Yahya Kemal ise tamamen doğaçlama bir şekilde, “Ne harâbî ne harâbâtîyim, kökü mâzîde olan âtîyim” diye cevap vermişti. Özellikle, Batı edebiyatına özenildiği, Doğu ve Fars dünyasından kopma noktasına gelindiği dönemlerde söylenilen bu iki cümle özellikle Türk edebiyatı için önem arz eder. Ziya Gökalp, Yahya Kemal’in medeniyet bakış açısını gözünün geçmişte olduğunu ve kendisinin gelecek olmadığını söylemekle suçlar. Yahya Kemal ise köklerinden gelen medeniyeti önemserken gözünün gelecekte olduğunu söyler.

Paris’te aynı dönemde bulunmalarına rağmen tanış(a)mayan ancak İstanbul sokaklarında denk gelen ve arkadaşlığı Ziya Gökalp’in vefatına kadar sürdü. Yahya Kemal, Ziya Gökalp’in vefatının üzerine “Ziya Bey’i kaybettik, hem de öyle bir zamanda kaybettik ki kaybettiğimiz başın cevherini havas zümresi bile hakiki bir şuurla anlayamadı. Ziya Bey’in radyum olan dimağı söndüğü günden beri vatandaki ilimde karanlık vardır.” demiştir. Fikren uyuştuğu noktalar olsa da çok temel noktalarda ayrılan bu iki şair, vatandaki ilimde aydınlık olmuştur.

 

“Birçok günlerimi Ziya Gökalp’la konuşarak geçirdim. Diyarbekir’in bir hârika olan bu oğlu konuştuğu zaman istikbalin muhayyel bünyânını kuran dev gibi bir mimara benzerdi; İlk Müslümanlar gibi mütedeyyin, ilk Türkler gibi bani idi.”

Yahya Kemal Beyatlı

Kaynakça:

  • Yahya Kemal Beyatlı, Siyasi ve Edebi Portreler, Yapı Kredi Yayınları, 2006
  • Oğuzhan Karaburgu, Edebi Metinlerden Hareketle Ziya Gökalp ve Yahya Kemal’de Tarih ve Vatan Kavramı, II. Uluslararası Felsefe, Eğitim, Sanat ve Bilim Tarihi Sempozyumu, 03-07 Mayıs, 2017
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.