Sait Faik Abasıyanık: Bir Var Olan, Bir Yok Olan Umut Hikayeleri

Editör:
Deniz Filiz

Türk hikayeciliğinin önde gelen yazarlarından biri olan Sait Faik Abasıyanık, 1906 yılında Adapazarı’nda varlıklı bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya gelir. Dönemin en iyi okullarından biri olan İstanbul Erkek Lisesi’ nde okurken hocasına yaptığı tatsız bir şakadan dolayı lise eğitimine Bursa’ da devam etmek zorunda kalır. Lise eğitiminden sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat fakültesi Türkoloji Bölümü’nü kazanır. Kazanır kazanmasına ama bazı derslerin gereksiz olduğunu düşündüğü için iki yıl kadar dayanabilir bu eğitime. İktisat okumak için Fransa’ ya gider. Babasının isteği üzerine vatanına döner ve babasının arkadaşı bir ortakla beraber zahire (tahıl) dükkanı ticaretine başlar. Ama işler babasının beklediği gibi gitmez, bir arkadaşı onları dolandırır ve çeker gider. Daha sonra Abasıyanık bu hikayeyi “Lüzumsuz Adam“ kitabının “Ben Ne Yapayım” adlı hikayesinde şöyle anlatır.

“ O buhar içinde hatırlıyorum ki, o civarda insanlar korkunç şeylerdi. Garip gözleri vardı. Sabah sabah damlıyorlar; nasıl kazık atacağız birisine diye, fırıl fırıl, yalnız hamallarla çuvalların gezindiği sokaklarda dolaşıyorlardı. Bütün mesele bir yere mal yığmaktı. Bütün mesele ötekini kafese koymaktı. Zamanlar normaldi ama bu normal zamanda da onlar , anormal zamanlar için pişiyorlar, sanki bugünü bekliyorlardı.” (Abasıyanık s.15)


Abasıyanık birçok iş tecrübesinden sonra kendisini tamamen yazmaya adar. Onun ilk gençlik dönemi yazılarına baktığımızda hayata sıkı sıkıya bağlı ve umutlu olduğu görünür. Gerçek yaşam alanlarını hikayelerine konuk eden yazar, insanları sevmek arzusuyla çıkar yollara. Bu hikayeler insan sevgisi üzerinedir. “Semaver“ kitabında yer alan “Şehri Unutan Adam“ adlı hikayesinde insanları sevebilmek arzusuyla sokağa çıktım der.

“Hava, elektrikler, şehir beni sarhoş ediyordu: İnsanlar beni bir mıknatıs hızıyla kendilerine çekiyorlardı. Dünyayı ve şehri riyasız kucaklamak istiyordum.” (Abasıyanık). Onun ilham kaynağı insanlardır. Çevreyi gözlemlemeyi, ‘küçük insanın’ hikayesini anlatmayı sever. Bu anlattığı hikayelerde kendisinden bir parça bırakmıştır hep. Yaşayan ve yazan bir ‘aylak adam’dır. Yaşar Kemal ile olan bir diyaloğu şöyledir. “Ona Kadıköy iskelesinin kanepelerinde rastladım. ‘Ne var ne yok Sait,’ dedim. ‘Hikâye yazıyor musun?’ ‘Yok,’ dedi, ‘yaşıyorum.’ Hüzünlü, ılık, insan sevgisiyle dolu hikâyelerini Sait yazmaz, yaşar.”

Abasıyanık’ ın ilk hikayelerinde insan ve tabiat sevgisi bolca görünür. ‘Sarnıç’ kitabında yer alan ‘ Kalorifer ve Bahar ‘ hikayesinde “ Herkes herkesi seviyordu.” der. Bu kısa ve anlamlı cümlede insanın dünyaya güzellik katacağını belirtir.


Sarnıç” kitabının bir başka hikayesi olan ‘Ormanda Uyku‘ hikayesinde bazı çelişkiler yaşar. Hikayenin başında insanları neden sevmediğinden bahseder. ‘Nefret ve kin içindeyim.’ Yavaş yavaş içindeki umut kırıntılara dönüşür. Çelişki içindedir. Hikayenin sonunda ise insan sevgisi ve umut baskın gelir.

“Bir küçük insan zerresi halinde bu sabah, bütün insanları, çocukları, kuşları, yemişleri, sefilleri ve açları beyhude bir sevgiyle seviyor, kederlenmeye zaman kalmadan birdenbire bir sıçrayışta ayağa kalkıyorum.” (Abasıyanık s.70)


Abasıyanık’ın ikinci dönem hikayelerinde insan sevgisi ve umut yerini insan korkusuna, boşvermişliğe ve umutsuzluğa bırakır. Yaşadığı rahatsızlıktan dolayı kendini insanlardan soyutlar ve yalnız kalmayı tercih eder. Bu durumlar hikayelerine de yansır. İkinci dönem hikayeleri genel olarak karamsarlık içerir. “Lüzumsuz Adam” hikayesinde Sait Faik’ten izler görünür.

“Her insandan korkuyorum. Kimdir bu sokakları dolduran adamlar? Bu koca şehir, ne kadar birbirine yabancı insanlarla dolu. Sevişemeyecek olduktan sonra neden insanlar böyle birbiri içine giren şehirler yapmışlar? Aklım ermiyor. Birbirini küçük görmeye, Boğazlaşmaya, kandırmaya mı? Nasıl birbirinden bu kadar ayrı, birbirini bu kadar tanımayan insanlar bir şehirde yaşıyor?” (Abasıyanık s.9)

Abasıyanık son döneminde de sürrealist bir eser olan ‘Alemdağ’da Var Bir Yılan’ adlı kitabını yazar. Daha önceki dönemlerinde insan sevgisi üzerine yazan Abasıyanık, bu dönemde daha çok umutsuzluğunu dile getirir.

“Aldırma! Tiyatro da n’oluyormuş? Dünyada dostluk vardır, be! O da ölmedi ya! (Abasıyanık s.44)

“Ne yapalım? Günün birinde dostluklardan, insanlardan ve hayvanlardan ve ağaçlardan ve kuşlardan ve çimenlerden yapılmış vazife hissiyle çarpan yüreklerle dolu bir alemde yaşayacağımızı düşünelim. Bir ahlakımız olacak ki hiçbir kitap daha yazmadı. Bir ahlakımız, bugün yaptıklarımıza, yapacaklarımıza, düşündüklerimize, düşüneceklerimize hayretler içinde bakan bir ahlakımız.” (Abasıyanık s.9)

 

 

Müge Özer
Müge Özer
"Tanrım bana bir salıncak..."?☄?

Diğer Yazılar

İlginizi Çekebilir

Tolkien Dune’u Neden Sevmemişti?

Dune neden fantastik edebiyatın en büyük yazarlarından biri olan Tolkien tarafından beğenilmemişti?

Türkiye’nin Nietzsche’si Oruç Aruoba: Sokakta | Şiir Tahlili

Hayatı şiire sığdıran şair Oruç Aruoba'nın "Sokakta" şiirinin derinliklerine bir yolculuk yaptık.