River: Polisiye/ Drama Farklı Bir Dokunuş

Arşiv
Arşiv
Söylenti Dergi'de geçmiş zamanda yazar olan dostlarımızın eserleri bu hesapta arşivlenmektedir. Yazar onayı olduğu sürece kaynak göstererek kullanmak serbesttir.
spot_img

2015 İngiliz yapımı mini polisiye dizi olan River’ın başrolünde İsveçli aktör Stellan Skarsgard ile birlikte Nicola Walker (Jackie ‘Stevie’ Stevenson), Lesley Manville (Chrissie Read), Adeel Akhtar (Ira King), Georgina Rich (Rosa Fallows), Eddie Marsan (Thomas Cream) gibi aşina olduğumuz İngiliz oyuncular yer almaktadır.
Bol koşturmacalı, çatışmaların olduğu, hareketli bir polisiye arıyorsanız, bu dizi pek de size göre değil. Gerçi John River yaşına göre üst düzey bir performans sergileyip, ilk bölümde uyuşturucu satıcısının peşinden onlarca kat merdiven tırmansa da onun asıl işi kurban yakınlarıyla görüşerek ipuçlarından katile ulaşmaktır. Sherlock Holmes’un vatanında, onun meslektaşı olarak bu konuda oldukça başarılı işler çıkartmış. Bu nedenle diğer dedektiflerden farklı ve garip olduğu aşikar olsa da amirleri ondan vazgeçememektedir.
Peki nedir River’ı farklı kılan. Çok okur, zekidir, asosyaldir. Bunun yanı sıra sohbet ettiği kişiler ölü insanlardır. Katillerini bulmakla uğraştığı insanlarla rahatça konuşabilmek için yalnız bir hayatı tercih eder.
İlk bölümde, size mistik bir dizi gibi gelebilir. Gerçekten de onu, faili meçhul huzur bulmamış kurbanlar mı rahatsız ediyor, diye düşünebilirsiniz. Oysa ki River, hayaletlere inanmaz, gördüklerini psikiyatrist Rosa Fallows’a bir ‘manifesto’ olarak tanımlar.
İngiltere’ye göçmen olarak gelmiş, annesinin terk ettiği, anneannesinin yanında sevgisiz büyüyen River’ın daha çocuk yaşlarda başlayan yalnızlığını gidermenin bir sonucudur bu. Tıpta Psikoz olarak adlandırılan ruhsal rahatsızlığın bir dedektifte vücut bulmuş halidir.
Dizi, bir gizi çözmeye çalışan polisiye türünün yanında dram öğelerini de içinde barındırır. River bir taraftan ortağını, gözünün önünde kimin vurduğunu araştırırken, bir yandan da içinde bulunduğu yas sürecini yönetmeye çalışır. Arabada yan koltukta yeni ortağı ile yol alırken, arka koltukta oturan Stevie ile sürekli sohbet eder. Ondan geriye kalan ruj bulaşmış plastik bardağı özenle saklaması, iş ortağı dışında çok özel birini kaybettiğini bize gösterir. Ani ölümü sonrası Stevie’ye söyleyemedikleri River’ı içten içe kemirir. Dizi, keşke demeden sevdiklerimize ertelemeden söylememiz gerekenlerin önemini bize iletir.
Bir insan göründüğü ve hissettiği kadar yalnız mıdır, yoksa farkında değil midir çevresinin. Dizide River’a yeni ortağı Ira’nın, arkadaşı ve amiri Chrissie’nin zor da olsa yardım etmeye çalıştıklarını da görürüz. Gitgide içe kapanan bu adamı aydınlıkta tutmaya çalışmanın sorumluluğunu da Psikiyatr Rosa Fallows üstlenir. Klasik hasta doktor görüşmelerinin onda sökmeyeceğini anlayan Rosa’nın onun gördüğü hayalleri amirlerine rapor etmeyip kurtardığı polislik mesleğine karşılık, kendine en az on iki görüşmeyle bağlaması dedektifi sırtını dayayabileceği güvenli bir zemine kavuşturur. Doktorun güzel mavi gözlerinin de etkisi olsa gerek yavaş yavaş kendini anlatmaya başlar; ancak 19. yüzyılda yakalanmış seri katil Thomas Creem’in hayali ile gelen şiddet gösterileri, metro beklerken raylara doğru yaklaşması arada bir yürekleri hoplatır.
Çalkantılı ruhsal yapısına rağmen ortağının ölümü ile ilgili soruşturmayı hem kendisini hem de izleyiciyi şaşırtacak sonuçlarla tamamlamayı başarır. En sonunda sokağın ortasında coşkuyla Tina Charles’ın “I love to love” müziği eşliğinde dans ettiğinde, onun dizi boyunca mutlu olduğu tek ana şahit oluruz.
Polisiye’nin yanı sıra içsel gözlemden keyif alan herkesin etkilenerek izleyeceği ve altı bölümün az olduğunu düşüneceği güzel bir yapıttır River. İzlenmesi tavsiye edilir.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Dijital Dünyada Görünmez Yönlendiriciler: Algoritmalar Nasıl Çalışıyor?

Algoritmalar nasıl çalışır? Arama, öneri ve yapay zeka sistemlerini örneklerle öğrenin; etik ilkeler ve pratik ipuçlarıyla dijital rehberiniz.

İstanbul Mimarisi: Cercle d’Orient

Beyoğlu'nun kalbi olan Cercle d'Orient ya da Büyük Kulüp, ilginç tarihi ve mimarisiyle bize çok şey anlatıyor.

Love or Duty Tablosunun Hikâyesi – Aşk Uğruna Kutsal Yemini Bozmak

Aşk ve inanç arasında sıkışmış bir rahibenin hikâyesini, Gabriele Castagnola’nın tartışmalı eseri Love or Duty üzerinden keşfeden dramatik bir sanat incelemesi.

Madeleine de Proust Nedir?

Hepimiz kimi zaman kendi kendimize veya çevremizin etkisiyle geçmişe bir yolculuk yapabiliyoruz. Yüzyıl öncesinde yazılmış bir kitap da tam olarak bu konuyu ele alıyor ve sonrasında bambaşka kapılar açılıyor. İşte Proust ve ünlü madleni.

Massive Attack – Mezzanine Albüm İncelemesi: Trip-hop’un Zirvesi

Mezzanine, Massive Attack'in yaratıcı gerilimle biçimlenen en karanlık albümü; elektronik müziğin sınırlarını yeniden tanımlarken içsel çatışmanın sesini kayda geçirir.

İsmail Bilgin – Enver Paşa Bir Adanmışlık Öyküsü | 50 Alıntı

İsmail Bilgin bu eserinde, Enver Paşa’nın yaşamını ilkesel bağlılık ve tarihsel temsil çerçevesinde ele alarak dönemin düşünsel iklimini yeniden yorumlamaktadır.

Edip Cansever’in Şiirlerine Yansıyan Hiçlik Travması

Edip Cansever, İkinci Yeni’de bireyin travma, boşluk ve hiçlik duygusunu işler. Şiirlerinde varlıkla yokluk arasında sıkışan ruhsal boşluktaki bireyleri anlatır.

Viyana’da Bir Hafta: Sanat, Tarih ve Lezzet Dolu Gezi Rehberi

Viyana; sanat, müzik ve tarihle iç içe bir şehir. Sarayları, müzeleri, kafeleriyle görsel bir şölen sunuyor. 1 haftada keşfedin, aşık olmaya hazır olun!

İnsanlığımı Yitirirken Neden Bu Kadar Eleştirildi?

Bu yazımızda, Dazai’nin İnsanlığımı Yitirirken romanını psikolojik yönleriyle ele alıp eleştirilme sebeplerini inceliyoruz

Duygusal Farkındalık Üzerine: İçindeki Ben’e Sarılmak

Duygusal farkındalık, kendi benliğimize sarılmanın ilk adımıdır. Bastırılan her duygu benliğimizi içimizdeki zindanlara mahkum eder. duygularımızı fark etmek pusulayı bizlere çevirir.

Editor Picks