Mehmet Rauf’tan 94 Yıllık Sızı : Genç Kız Kalbi

Ece Özer
Ece Özerhttp://hayalleregidenyolum.com
hayat boyu öğrenci kalmayı hedefleyen bir iletişimci
spot_img
spot_img

 

  Kitabın ilk kez okuyucuyla buluştuğu 1925 yılından bu yana değişmeyen birtakım şeyler var: Kadınları ikinci planda tutma arzusu ve gözünü para bürüyen insanlar!

  Kitapta tüm bunları, Pervin adlı bir genç kızın günlüğünden okuyor ve o dönemin yaşam tarzına konuk oluyoruz.

  İzmir’de yaşayan fakat her daim farklı bir şehir hayali olan Pervin ile birlikte yolumuz, İstanbul’a düşüyor. Şehir hakkında yaşadığı ilk hayal kırıklığını ise günlüğünde şu sözlerle ifade ediyor:

“Muntazam, parlak, geniş bir yer göreceğim diye beklerken bunaltıcı, sönük, miskin bir şey karşısında bulunma hüsranı insanı harap ediyor.”

“İşin komik tarafı, eğer İstanbul halkı hayattan ve eğlenceden yoksun olduklarını bilseler, şikâyet etseler, insan dayanır. Hâlbuki oradaki herkeste, ‘yaşıyoruz ve eğleniyoruz’ fikri mevcut ki, işte beni ağlatacak kadar güldüren de budur!”

  Yaşadığı bu izlenimin ondaki etkisini bir kenara bırakıp hayatını paylaşabileceği bir bey ile tanışabilme hayalleri kuruyor Pervin. İstanbul’da olduğu süreç boyunca amcasının evinde kalıyor ve orada tanık olduğu yaşam biçimi, hayal ettiği gibi sonuçlanmıyor. Her şeye amcasının egemen olduğu ve kadınların geri planda durduğu atmosferi iliklerine kadar hissediyor.

  Bu tabuları yıkacak bir bey ile tanışma arzusu duysa da, bunun bir o kadar imkânsız olduğunu düşünüyor Pervin. Taki evlerine gelen misafir Behiç Bey’i tanıyana kadar.

  Amcasının, bu bey ile yaptığı ‘kadınlar ve yaşam koşulları’ temalı konuşmasına kulak kesiliyor ve ilk kez yüzü gülüyor Pervin’in. Hayatını paylaşabileceği beyin tam karşısında olduğunu hissediyor. Bunda en büyük etken, Behiç Bey’in ataerkil bir yaklaşımdan ziyade kadın erkek eşitliliğini savunan fikirleri öne sürmesi oluyor.

 Üzerinden çok zaman geçmiyor ki Pervin, annesinden bir mektup alıyor. Büyük bir kısmet bulduğu ve onunla evlenmesini istediği için İzmir’e dönmesini talep ediyor mektupta. Şöyle de ekliyor:

“Şimdiye kadar bütün çıkan kısmetlerini reddetmekte belki mazur olabilirdin fakat artık on dokuz yaşını bitirmek üzere olduğunu unutma…”

  Pervin, kadınların içinde bulundurulduğu bu duruma anlam vermekte zorlanıyor. Onların da hayat arkadaşları olacak kişiyi kendilerinin tanıma şansına sahip olduğuna inanıyor. Bu durumun İstanbul’da yaşanmadığını düşünerek bu şehre gelmesi de, ona en büyük hayal kırıklığı oluyor. Fakat Behiç Bey’i tanımak, ona tüm bu kırıklıkları unutturuyor. Günlüğünü tekrar alıyor eline ve yazmaya başlıyor:

“Bir genç kız, hayatını ortak edeceği ve teslim edeceği erkeği tanımalı, bilmeli, sevmeli… Hiç olmazsa, evlilikte yalnız servet gibi, namus gibi dış görünüş değil, hayatın esasını oluşturan ahlak ve görenekler göz önüne alınmalı.”

  Toplumumuzdaki bu acı gerçekler, Pervin’in günlüğü vasıtasıyla yüzümüze vurulurken şu sözlerle de devam ediyor:

“Biz bu kaba çevre içinde, gaflet ve karanlık arasında, hayatlarımızın en parlak genç kızlık senelerini heba ve ziyan ettikten sonra, bir gün bilmediğimiz, tanımadığımız, hatta hiç görmediğimiz bir erkeğe hayatımızı teslim etmek zorunda kalırız. Bütün hayatımız genellikle bir erkeğin zulüm ve kahrıyla harap olup yıkılır! Nasıl olur da biz kadınların da bir kalbimiz, bir duygumuz, bir arzumuz olduğunu düşünmüyorlar; onur ve hayattan tat almak yalnız erkeklere veriliyor ?”

  Yazdığı bu satırlardan kısa bir süre sonra Behiç Bey ve Pervin arasında bir sevda çemberi oluşuyor. Duygularına karşılık aldığını öğrenen Pervin, bunu takip eden haftalarda hiç üzülmediği kadar üzülüp hiç kırılmadığı kadar kırılıyor. Öğreniyor ki, Behiç Bey yakında bir başkası ile evleniyor. Sebebini onun sözlerinden öğrenmesi ise daha da acı oluyor :

“Zengin olsaydı belki alırdım, kız kötü de değil, hoşuma gidiyor. Fakat yaşamak için insana hayat gereklidir, hayal değil.”

  Genç kızın kalbi o an tamir edilmemek üzere kırılıyor. İzmir’e dönüp ailesinin onun için razı olduğu bir bey ile evlenmeye karar veriyor.

Toplumumuzda sıkça yansımalarını gördüğümüz bu durum, ne yazık ki 94 yıl sonra da farklı kesimlerde aynı şiddetiyle sürüyor. Mehmet Rauf’un, belki düzelmesi umuduyla kurguladığı bu roman, yıllar sonra da yüreğimizde sızı olarak kalmaya devam ediyor.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.