Yaşam Kullanma Kılavuzu, Şeyler ve Uyuyan Adam gibi kült eserlerin sahibi Fransız sosyolog ve yazar Georges Perec’in Türkçedeki külliyatına yeni bir eseri daha eklendi. Yazarın Amerika’ya göç etmeye çalışan insanların arafı olan Ellis Adası’nı anlattığı aynı adlı romanı, Ayberk Erkay çevirisi ve Sel Yayıncılık etiketiyle geçtiğimiz aylarda yayımlandı.
7 Mart 1936 tarihinde Paris’te doğan ve tüm yaşamını Paris’te geçiren Georges Perec, Fransız edebiyatının en önemli isimlerinden biridir. Onu böylesine önemli kılan en büyük etken şüphesiz farklı yazma teknikleriyle eserler yaratmak için bir araya gelen yazar ve matematikçilerin oluşturduğu ‘Oulipo’ grubunun önde gelen isimlerinden biri olmasıdır. Oulipo’ya ömrünü adayan Georges Perec, neredeyse her eserinde farklı bir girişimde bulunmuş, sözcüklerle adeta deney yapan bir bilim adamı gibi oynamıştır. Bunun en tipik örneği ise Fransızcadaki ‘e’ harfini hiç kullanmadan yazdığı –ve Cemal Yardımcı’nın da ‘e’ harfini hiç kullanmadan Türkçeleştirdiği- La Disparation (Kayboluş) adlı romanıdır.
Georges Perec’in bir diğer özelliği de tüm eserlerinde otobiyografik izlere rastlanmasıdır. Yahudi bir ailenin çocuğu olan ve babasını 2. Dünya Savaşı’nda, annesini ise Auschwitz toplama kampında kaybeden Georges Perec, kendini hayatı boyunca köklerinden kopmuş, dilsiz ve vatansız hisseder. Türkçeye en son çevrilen kitabı Ellis Adası işte tam da bu tema üstüne kurulmuş 67 sayfalık dev bir eserdir.
Gönder bana bitkin düşmüşleri,
yoksulları
Gönder özgürce nefes almaya hasret
sıkışıp kalmışları
Kalabalık kıyılarının istemediği sefil
bedbahtları
Yolla hepsini bana
Evsizleri, fırtınanın fırlatıp attıklarını
Altın Kapı’nın dibinde durup
kaldırıyorum lambamı
Ellis Adası, 19. yüzyılın ilk yarısında; zulme uğrayan, katledilen, sömürülüp aç bırakılan halkların Amerika’ya göç etmeyi bir umut ışığı olarak görüşünü ve Amerika’ya açılan yolda bir araf olan adayı, Ellis Adası’nı anlatır. Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan Yahudiler, Alman liberaller, Polonyalı milliyetçiler için bir kaçış şansı olan bu okyanus aşırı yolculukta, tüm göçmenlerin yolu Federal Göçmen Bürosu’nun bulunduğu, Özgürlük Heykeli’nin biraz ilerisinde bulunan Ellis Adası’ndan geçmek zorundadır. Hayatlarını bavullarına sığdırıp bekleyen heyecanlı, gözü yaşlı bir kalabalık… İtalya’dan, İrlanda’dan, İsveç’ten, Norveç’ten, Türkiye’den… Hepsinin, “Avrupa’nın tüm dillerinde adına göz yaşları adası denen o adadan” geçmesi gerekmektedir. Orada bulunan kimse hedefine ulaşmış, varmış değildir istediği yere. Her şeyini arkada bırakanlar için Ellis Adası tam bir araftır.
Georges Perec, doğdukları topraklarda yaşayamadıkları için böyle bir yolculuğa çıkan insanları anlatırken yine kendi hikâyesinden kopamaz ve empati kurar o insanlarla. Yahudiliğini sorgular bu kitapta, “ya ben de onlardan biri olsaydım, dilini ve geleneğini yaşıyor olması sürgüne bağlı olan kuzenlerim gibi ben de göçmüş olsaydım…” diye düşünmeden edemez. Kısacık satırlarda uzun uzun anlatır yalnızlığını, vatansızlığını, kimsesizliğini, yabancılığını.
ben, Gorges Perec, buraya
göçebeliği, dağılmayı, diasporayı incelemeye
geldim
Ellis Adası benim için sürgünün mekânı,
yani
mekânın yokluğunun mekanı, var olmayan mekân
hiçbir yer.