Daha Az Bilinen Yönleriyle Piyâle’den Acılar

Onur Tuğrul Karabıçak
Onur Tuğrul Karabıçak
Critical theory and postmodernism.
spot_img
spot_img

Annemle karanlık geceler ba’zı çıkardık

Boşlukta, denizler gibi yokluk ve karanlık

Sessiz uzatır tâ ebediyete kollar…

Hâlihazır zaman üç yönlüdür: durduğunuz nokta, ardınız ve önünüz. Hâşim Sensiz şiirinde geçmişe gidiyor ve geldiği yerden önünde korkunç bir acı olacağını biliyor. Huzuru hissediyor lakin sonrasında büyük bir yoksunluk gelecek; bunu da biliyor ve hissediyor. 

Bir hasta kadın, Dicle’nin üstünde her akşam

Bir hasta çocuk gezdirerek, çöllere gül-fâm (gül renginde)

Sisler uzanırken, o senin doğmanı bekler.

Çalkantılı ancak kendisi etrafında dönen bir oyun bu. Annesini çocukluğunda kaybetmiş, karşılıksız sevgiyi ve şefkati o zamanlarda yitirmiş ve onu arayan, onu özleyen, geri kalandan mümkün mertebe kaçan bir şairin oyunu. Işığını genelde geçmişe tutar. Geleceğe yahut başkalarına tutmaz ışığını, özlediği ancak asla ulaşamayacağı anlarına gitmek ister, gidemez. Asla gidemeyecektir: Önünde ebediyete uzanmış bir karanlık vardır. Bazen O Belde şiirindeki gibi daha fazlasını istediği ütopyalar kurar. Tepkilidir: 

Sana yalnız bir ince tâze kadın

Bana yalnızca eski bir budala

Diyen bugünkü beşer,

Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar,

Bulamaz sende, bende bir ma’nâ, 

Çünkü acı, insanı daha iyisini istemeye iter, insanlara hayaller kurduran ve anılarını hayalleriyle harmanlayan şeyler travmalarıdır: Haşim çocuk yaşta annesini kaybetmiştir.

O fulü anılarda sınırlar genişlemiş, ürperti çökmüştür. Şimdi o anılar Haşim’e ne kadar uzak iseler ‘yokluk ve karanlık’ da kollarını öyle ebediyete kadar uzatır. Keder ve elemle arasındaki bu bağ adeta gerçek dünyaya bir köprüdür.

Kendi dünyası ana rahmi gibi güvenlidir ve orada yalnız da değildir. Onun küçüklüğü karşısında sonsuz görünen dünyadan duyduğu ürpertiye inat, annesi ona güven verir.

Ana rahmine dönüş eğilimlerinden biri su tasavvurudur. Su, Carl Gustav Jung’a göre kişiye bulamadığı huzuru ve bireysel özgürlüğü verecek olan ana rahmidir. Keza Bauman’a göre ana rahmi müthiş bir izoledir ve kişiyi kendi benliğiyle baş başa bırakır. Kaldı ki bunu Ahmet Haşim’in bütün şiirlerinde bir eğilim olarak görüyoruz. Dahası, günümüzdeki eğilimlerin bir benzerini yaşayan Hâşim, kendi kesinliklerini birilerine boca etmek değil, hayattan bir anlam sezmek derdindedir.

Hayatı hep yarım yaşamıştır, ‘ebediyete kadar’ kollarını uzatan belki de bu eksikliğin sonsuza kadar süreceği bilinci olmalıdır.

Gûyâ o zaman, bildiğimiz yerdeki yollar

Birden silinir, korkulu bir hisle adımlar,

Tenhâ gecenin vehm-i muhâlâtını dinler…”

(vehm-i muhalat: kuruntu)

Hasta annenin yanında, elini annesi tutmasa hiçbir yolda düz gidemeyecek, kaybolacak bir masum çocuk düşünün. Her şeyi annesiyle seyreder, bir yolu yoktur başka, gecenin karanlığında korkmuştur. Yol bütün bir ömrün meçhullüğünü de ihtiva eder, yolun ucu görünmez, şiirde de sınırı konmamıştır. 

Yüksekte semâ haşr-i kevâkible dağılmış, (yıldız kümesi)

Yoktur o sükûtunda ne rü’yâ, nevâziş; (okşama)

Bir sâ’ir-i mechûl-i leyâlî gibi rüzgâr, (gecenin meçhul bir yolcusu gibi rüzgar)

Hep sisli temâsiyle yanan hislere çarpar.

Yıldız, Paracelsus’a göre insanı kendisi yapan arketiptir. Yıldızlı gök, şairin kendi aslıyla bezediği bir atmosfere dönüşüyor. Hâşim, kendi içindeki bir dünyayı sunuyor, anılar artık Hâşim’lenmiş durumda. Bize doğrudan bahsetmese de, tabiatta sezdiklerini bizlere sezdiriyor.

Tanpınar’ın da dediği gibi Hâşim, ‘’İşte bu zarf, bunun içini istediğin gibi doldur. Benimkiyle aynı olmasa bile benzeyen şeyleri duyacaksın!’’ diyor bizlere.

Anılarına kendi iç dünyasını karıştırıyor. Tabiatın onda bıraktığı intibaları ekliyor ve ortaya bir hayal, duyuş ve seziş şiiri çıkıyor.

Herkesin kesin yargılarından rüzgar misali kaçıp geceleri yaşayan Haşim’i derin derin hissediyoruz. Rüzgar belirsiz hislerle yüzümüze çarpıyor.

Biliyoruz ki bugünlerde bizler de gökte yıldızlar gibi yalnız ama ümitli hissediyoruz.

Onun müzik ve anlam ile, eşya ve ışık ile sezdiklerini biz de ikilemlerle seziyoruz:

Yarı yoldan ziyâde yerden uzak,

Yarı yoldan ziyâde mâha yakın. (ay)

Ahmet Hâşim, Piyâle, Yapı Kredi Yayınları

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.