Çocuk Edebiyatından Yetişkin Dünyasına: Ben Büyüyünce

Ece Özer
Ece Özerhttp://hayalleregidenyolum.com
hayat boyu öğrenci kalmayı hedefleyen bir iletişimci
spot_img
spot_img

  Gülten Dayıoğlu, kaleme aldığı binlerce satır ile çocuk edebiyatının önde gelen yazarlarındandır. Bunu yaparken yalnızca çocuklara hitap etmekle kalmaz, yetişkin dünyasına da iki çift lafı olur. En güzel örneklerinden biri, 1999 yılında yayımlanan Ben Büyüyünce adlı kitabıdır.

  Dayıoğlu, kitabında kan davasını esas alır. Çocuk edebiyatı için ağır olabileceğini düşündüğümüz bu konu, ne yazık ki hâlen etkisini sürdüren ve çocuk ölümlerine dahi sebep olan derin bir konudur. Ön safhalarda onların etkilendiği bu meseleleri öğrenmeleri ise en doğal haklarıdır. Üstelik yetişkinlerin dünyasında yaratılan bu dava, eylemlerimiz üzerine sorgulamayı ve fikirlerimizin etkisini tartmayı şart koşar. Bu da çocuk edebiyatı için aranılan bir olgudur.

  Sevgili Dayıoğlu, konunun hassaslığını göz önünde bulundurarak kelimelerini büyük bir titizle seçer. Yarattığı kurgu neticesinde çocuklara bu davanın yersiz ve kötücül etkilerini sunarken yetişkinlere ise okkalı bir tokat savurur.

Konu İtibarıyla Ben Büyüyünce

  Köyün birinde Sınıkçılar ve Ayıngacılar adıyla anılan iki aile yaşar. Sınıkçı, halk diliyle “çıkıkçı” anlamına gelir. Bu sıfatla anılan aile büyükleri de çıkıkçılık ile uğraşır. Bir gün Ayıngacıların oğlunun bacağı kırılınca hastaneye gitmek yerine Sınıkçılara götürmeye karar verirler. Sınıkçılardan Kadir Ağa, bacağı onarıp çocuğu evine yollar. Aradan geçen sürede anlar ki bacak eğri kaynamıştır. Kadir Ağa bacağı kırıp yeniden sarar. Fakat işler gitgide kötüleşir. Çocuğun bacağında derin yaralar açılır, kangrene döner.

  Hastaneye götürdüklerinde ise oğlanın bacağın kesilmesi gerektiğini öğrenirler. Köye dönüp oğlunun kesilen bacağıyla sekerek yürümesine katlanamayan baba eline tüfeğini alır ve Sınıkçıların kapısına dayanır:

“Oğlumu sakat kodun. Ben de seni sakatlayacağım. Bacağının birini kurşunlarla delik deşik edeceğim. Oğlum gibi sen de tek ayak üstünde sekeceksin köy içinde!”

  Tüfeği Kadir Ağa’nın bacağına doğrultsa da mermi, can havliyle kendini yana atan Ağa’nın ciğerine saplanır. Böylece kan davası başlamış olur. Bir o taraftan bir diğer taraftan sıralı ölümler gelir. İki tarafın da erkekleri, bu kısır döngüde ölüme mahkûm edilir.

  Yıllar geçer, kimi erkekler bu davadan uzak kalmak istediklerinden; farklı şehirlere, farklı ülkelere göç eder. Fakat öç duygusu iki ailede de baskındır, işler inada biner. Son ölüm Ayıngacılardan olunca Sınıkçılar tetikte bekler.

  Bundan yaklaşık 8-9 yıl öncesinde ise Erek adında bir oğlan doğar Sınıkçılardan. Ninesi, daha bebek yaşında öç alma duygusu işler kanına. Oysaki Erek, bu meselelerden çok uzak bir çocuktur. İnsanlığı anlamaya çalışır, doğaya ve topluma yoğun sevgi besler. Değil birinin ölümüne sebep olmak, bunu düşünme fikri dahi ürkütür onu. Onun gözüyle bir çocuk bakış açısından anlamaya çalışırız olanları. Anlamasına anlarız fakat yetişkinler dünyası engel olur çözümlere. Sınıkçılar, bir can daha verir toprağa.

  Anlatısallık İtibarıyla Ben Büyüyünce

Dayıoğlu ilk satırlarında şöyle der:

“İnsanoğlunun ‘düşünebilen en yüksek yaratık’ diye adı çıkmış… İnsan gerçekten düşünseydi, insan soyunu kırma düzeni kuran, insan kılıklı şeytanlarla onların ürettikleri öldürme araçlarına tapar mıydı?”

   Var olan savaşlar yetmezmiş gibi analar bir de bu davalar ile canlarını toprağa verir. Kasten ya da istemeden, zamanında tek bir kişinin sebep olduğu ölüm, arkasında nesiller boyu kıyımı getirir. Öç alma duygusunun ekseninde dönen bu kıyımda, sırf o kanı taşıyor diye gençliğinin baharında ölen nice delikanlılar vardır.

  Dayıoğlu, satırlarında tüm bu karanlık dünyaya parmak basar. Bir dönem hepimizin çocuk masumiyetiyle dolandığı sokaklarda, giderek nasıl böylesi kan bürüyen gözlere dönüştüğümüzü sorgular. Çocuk okuyuculara da sorgulayabilmeleri için yetişkin dünyasının karanlık perdelerinden bir dünya aralar. Temelinde insanlığın ortak paydada buluştuğu hayat defterini ise kahramanımız Erek’in sözleriyle özetler:

  “Ölmek değil, yaşamak istiyorum. Bir güzel yaşamak varken ölmeyi kim ister?

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.