Çılgın Kalabalıktan Uzak (Far from the Madding Crowd), Thomas Hardy’nin 1874 yılında Cornhill Magazine’de anonim olarak ve aylık bir seri şeklinde yayımladığı ünlü romanıdır.
Kitap, İngiliz pastoralinden kesitler sunarken bir yandan da okurken altını çizmek isteyeceğiniz birçok cümleden oluşuyor. Bizler favorilerimizi siz değerli okurlarımız için derledik.
Görsellerimizi de aynı adlı film uyarlamasından aldık.

- “Güçlü bir kadın gözü dünyayı görmeyerek gücünü bir kenara attığı zaman, hiç gücü olmayan zayıf bir kadından daha kötü bir duruma düşer. Güçlü bir kadının böyle bir durumu elinden geldiğince çekip çevirmekte hiçbir deneyimi yoktur. Zayıflık bir de yeni olunca iki kat zayıflaşır.”
2. “Duygularının bir cilvenin döner dolabında oyuncak olduğunu görmek hiçbir erkeğin hoşuna gitmez.”
3. “Aşk, var olan bir zayıflık içinde var olabilecek olan bir güçtür.”
4. “İşleri yolunda olsa daha çok telaşlanırdı; neyse ki parasızlık insanın kendi güvenliği için korkuya kapılmasını pek güzel önler.”
5. “Daha çok erkeklerin duygularını anlatmak için yaratılmış olan bir dille kadın duygularını anlatmak kolay olmuyor”
6. “En bağışlanamayan kusuru hoşnutsuzluklarının çok belirgin olduğu yerde hoşnutluklarının yeteri kadar belirgin olmayışıydı. Öğrendiğimize göre eşyaya renk veren ışınlar eşyanın emdikleri değil de; almayıp yansıttıkları ışınlarmış, bunun gibi insanlar da olumsuzlukları ve düşmanlıkları ile seçilirler iyi niyetlerin üzerinde pek durulmaz.”
7. “Ne zaman yeni bir atılım yapmaya kalksak, bir uyuşukluğu yenmek zorunda kalırız.”
8. “Sıradan her bir kadına ortalama olarak bir erkeğin gönül verdiği düşünülebilir. Kadın bu erkekle evlenebilir; erkek durumdan hoşnuttur, yararlı bir ömür sürdürür, gider… Gelgelelim sizin gibi kadınları isteyen yüz erkek vardır. Gözleriniz sayısız erkeği büyüleyerek içlerinde boşuna istekler uyandıracaktır.
Öyle ya, bu sürüyle erkekten ancak birisine varabilirsiniz. Geri kalanlardan, sözgelişi yirmisi, karşılık görmeyen aşkın acısını içkiyle dindirmeye çalışacaktır; bir başka yirmisi, sizin aşkınız dışında tutkuları olmadığı için, ömürlerinin geri kalanını bir baltaya sap olmaya çabalamadan, dünyaya küserek geçireceklerdir. Bir üçüncü yirmi kişilik küme de, ki içlerinde zayıf iradeli şu kulunuz da olabilir, her zaman sizin peşinizden sürüklenerek sizi görmekle yetinmeye çalışacak, birtakım çılgınlıklar yapacaklardır. Erkekler her zaman öyle sersemdirler ki! Geri kalanlar umutsuz aşklarından kurtulmak çabasında az çok başarıya ulaşabilirler. Ne var ki, hepsinin de boynu bükük kalacaktır. Hem yalnızca doksan dokuz erkek değil, bunların evlenmiş olabilecekleri doksan dokuz kadın da onların yanı sıra mutsuz olacaktır. İşte benim sözüm bu kadar. Sizin gibi çekici bir kadın insanlık için bir nimet sayılmaz, deyişimin nedeni işte bu.”
9. “Sevmek zaten kadın için acı çekmek demektir. Tanrı’yı hiç bağışlamayacağım, çünkü beni kadın yarattı.”
10. “Bütün aşklar nikah kıyılınca sona erer.”
11. “Bu yüzden, içinden canın çıksın desen de dışarıdan canım demekte yarar var.”
12. “…Böyle eski, denenmiş iki dost arasında süslü sözlerin ve şairce yeminlerin gereği yoktu galiba. Onlarınki gibi sevgiler, eğer doğacaksa, iki kişinin önce birbirlerinin kötü huylarını tanıyıp, iyi yönlerini en son öğrenmeleriyle doğar. Aşk, katı, gündelik gerçek yığınlarının arasındaki çatlaklarda yeşerir. Çoğunlukla iki kişinin amaç ve işlerinin benzerliğinden doğan bu sıkı dostluk, bu can yoldaşlığı, yazık ki kadınla erkek arasındaki aşklarda pek seyrek bulunur. Çünkü kadınlar ve erkekler çalışma amacıyla değil, yalnızca zevk amacıyla bir araya gelirler. Gene de uygun koşulların böyle bir can yoldaşlığına zemin hazırladığı yerde bu çok yönlü duygunun, ölüm kadar güçlü olan tek aşk olduğu görülür, öyle bir aşk ki, sular söndüremez, seller boğamaz ve çoğunlukla ‘aşk’ adı verilen öbür duygular bunun yanında buhar kadar cılız ve uçucu kalır.”
13. “Bir şeye yüz yüze, açıkça baktığımızda bile, gözlerimizin alıp getirdiği izlenimleri içerimizdeki istek ve gereksinimlere göre renklendirip biçimlendiririz.”
14.”… hızlı yaşayan kentlilerin geçmiş günleri burada hala yeni; bugünüyse henüz gelecekteydi.”
15. “Öğrendiğimize göre, eşyaya renk veren ışınlar, eşyanın emdikleri değil de almayıp yansıttıkları ışınlarmış. Bunun gibi insanlar da olumsuzlukları ve düşmanlıklarıyla seçilirler; iyi niyetlerinin üzerindeyse pek durulmaz.”


