Kelimeleri kullanışıyla günümüz edebiyatının sevilen kalemlerinden biri olan Ayfer Tunç 2018’de yepyeni bir kitapla karşımıza çıktı. Üç farklı bölümden oluşan kitap bir aşk hikayesinden çok daha derin hikayeler barındırıyor içinde. Sanem ve Umut’un yazı- turasından alıntılarla baş başa bırakıyoruz şimdi sizi. Keyifli okumalar Söylenti ailesi!
- “Saatteki kum, okyanusun kıyısında yan yana otururken parmaklarımızın arasından akıttığımız kum gibi akıyor. Yine aynı yerde yan yana olabilsek kumu defalarca avuçlayıp akıp gitmesini izleyebiliriz. Ama zamanın kumu bir kere akıyor.” (s. 11)
- “Gözlerinin hep yeni ağlamış olduğu duygusunu uyandıran halinde kimselerinkine benzemeyen acılı bir şey var, en çok bu dokunuyor içime.” (s. 15)
- “Onun için taşıdığım anlamdan emin olamamak sonumu hızlandırıyor. Gelecek olan daha çabuk gelecek, biliyorum. Öte yandan bu belirsizlik, arızalı bir zihne bağlı, titrek bir elin yaptığı karalamalara benzeyen hayatımı eşsiz bir hale getiriyor.” (s. 19)
- “Hiç aşık olmak isteği duymuyor musun?” diye soruyorum.
“Bilmiyorum”diyor.” Galiba aşkın bende bir karşılığı yok.” (s. 27)
- Aşk yüz vermediğim, fazla yıpranmış bir kelime. Çoktandır kimse için bir anlam ifade etmiyor. (s. 34)
- “Ölümü unutma. Nasıl unutabiliriz ki, hem niye unutalım? Yaşamaya katlanmamızı sağlayan tek şey bu kesin bilgi. Neyse ki öleceğimizi biliyoruz.” (s. 37)
- “Oysa aşk tamamen dünyevi bir şeydi, çoğu insan için hayal kırıklığı yaratacak kadar sıradandı, fazla büyütmeye gerek yoktu.” (s. 69)
- “Hayatımı düşünüyorum, yaşadığım kadarını, etkilendiğim bir romanı daha iyi anlamak için bir kere daha okumak gibi.” (s. 88)
- “İçindeki bir şeyi atmak istiyordu, ondandı bu aşırı neşe. İnsan içindeki şeyden kurtulmak için tuhaf şeyler yapabiliyor.” (s. 120)
- “Aramızdaki son kelime ne olacak, bilmiyorum. O anın geldiğini nasıl anlayacağım onu da bilmiyorum. Belki farkında bile olmayacağım. Bilincim ağır ağır solarken, kelimelerin anlamları da renklerin suluboya bir resmin üstüne damlayan suya karışması gibi dağılıyor olacak. Belki o son kelime anlamsız harfler dizisinden başka bir şey olmayacak. Belki yazı zaten anlamsız.” (s. 154)
- “Hiç mi duygulanmıyorsun? Keder, sevinç, hüzün. Hiç mi?”
“Hiç diyemem, ama yaşadığımı hissetmeme yetmiyor.” (s. 182)
- “Yazdıkları hem aşk hem değil. Renklerin ışıkta başka, gölgede başka görünmesi gibi. Aynı kelimeleri sabah okuyorum baştan ayağa aşk, akşam okuyorum baştan ayağa acı.” (s. 186)
- ”Pişmansındır herhalde,” dedi.
“İnsan birini sevdiği için pişman olmaz ki. İstese de olamaz. Cinayet değil ki bu, öldürdüm çok pişmanım diyesin.” Aşk dokunulmazlığı olan tek duygu diye düşündüm. Aşkın olduğu yerde pişmanlık yuvalanamıyor, arkasında enkaz bıraksa bile. (s. 202)
- “Gülün güzelliği unutuldu. Gerçi bülbül çoktan gitmiş, gül ne yapsın, çok eski şiirlerde kaldı bülbüller, uzak köylerin güdük ormanlarında, kasaba yollarının tozlanan çalılıklarında, babamın üstüne ses tanımadığı Zeki Müren’in sesinden ‘Senden bilirim yok bana bir faide ey gül. Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül’ şarkısında.” (s. 224)
- “Ablamın donuk yağ kadar etkisiz ama çok güzel yüzlü Nadir Abi’de hiçbir şeyi gözü görmeyecek kadar ne bulduğunu herkes merak etti. Bir tek ben etmedim. Birini tutkuyla sevmek için herhangi bir şeyin, mesela kalbi yerinden oynatan bir gülümsemenin yettiğini altı yaşımdan beri biliyordum.
Lanettir bu, tutulmak, bir gülümseyişe tutulursun ve hayatın kayar.” (s. 230)
- “Bir gülümseyişe tutulmak lanettir. Sen ona kuştüylerinden, pudralardan, bulutlardan yaptıgın bir kalp verirsin, o sana siyah taştan bir kalp verir. Sen, sana taştan da olsa bir kalp verdi diye sevinirsin, çıldırırsın sevinçten. Ama o verdiği taştan kalbi ikide bir elinden alır, kafana vurur, canını yakar, sonra sana geri verir, acıdı mı diye sorar bir de.” (s. 246)
- “Bilmediğim bir dilde olduğu halde bana neden bu kadar dokunduğunu sözlerini okuyunca anlamıştım. Şarkı sözlerinin anlamını bilmek şart değilmiş, anlam sese doluyor, sesle birlikte insanın içine akıyormuş.” (s. 257)
- “’Aylar sonra arayacak,’ dedi, ‘yine o ağacın altında bekle diyecek, yine gelmeyecek, biliyorum, ama yine de bekleyeceğim.’” (s. 268)
- “Ama unutmak açıp kapatabildiğin bir elektrik düğmesi değil, git deyince bellekten gitmiyor yaşananlar.” (s. 270)
- “Ne aradığımı bilmediğim kendimde sanki küçük bir şeyler yerini bulmaya başladı, çok küçük parçalar birbirine geçer oldu. Aşktandır dedim, geçer, aşk geçer.” (s. 276)
- “Sen de gel dediler, peşlerinden gittim. Onlardan biriydim aynı zamanda değildim, uyumu mükemmel bir kabuk gibi bir şey.” (s. 278)
- “Zarar vermek bir kişilik özelliği, zarar vericiler her durumda zarar vermenin bir yolunu bulur.” (s. 285)
- “Neden? Bana acıyor mu? Ondan mı bu kadar yakın? Bana karşılıksız bir şey sunulmasına alışık değilim, dostluk bile olsa.” (s. 317)
- “Hayatın kurulabilen değil yaşanan bir şey, yaşamanın da geçip giden bir şey olduğunu anladım. Hayata razı oldum. Hayata razı olunca dünya tek renk oldu, inşaat tozu rengi.” (s. 340)
- “N’oldu?”
“Hiç.. hiçbir şey olmadı.”
Böyle zamanlarda üstelemiyor, bazı acıların dile gelemediğini biliyor.” (s. 373)
Ayfer Tunç, Can Yayınları