Kara Ölüm’den Korona’ya: Kentler ve Salgın Hastalıklar

Yazı İçindekiler [hide]

İnsanların yaşam yerlerini değiştirmeye yönelik istekleri yeni değildir. Geçmiş dönemlerde gerek suya ve besine yakınlık ihtiyacı gerek ticaret gibi durumların sonucu olarak sürekli bir hareketlilik dünya üzerinde vuku bulmuştur. Bu durum bugün de olduğu gibi anormal koşullar doğurmakla birlikte birçok yeniliğin başlangıcı olmuştur. Günümüzde dilimizden düşürmediğimiz küreselleşme ise değişimin güncel yer değiştirmelerin birincil kaynağıdır. Artık besine ve temiz suya yakın olmanın yerini refaha olan yakınlık almış gibi görünse de bu durumun altında da hayata ve yaşamaya dair benzer koşullar yatmaktadır. Ticaret boyutu ise artık daha kapsamlı ve hızlıdır. Tek bir noktada üretilen ürünler dünyanın dört bir yanında pazar bulmaktadır. Kişilerin peşinden koştuğu “refah” çoğunlukla kentlerde kümülatif biçimde mevcuttur. Kentlerin nüfusları bu sebepten günden güne artmakta herkes hayali refahtan payını almaya çalışmaktadır.

Feodalitenin Avrupa’da yok olmasından ve Sanayi Devrimi’nin bütün sonuçlarından sonra kentler üretimin merkezi haline dönüşmüştür. Günümüzde ise tarım ve hayvancılık bile endüstriyel bir hal almış geleneksel yöntemle yapılan üretim yok olmaya yüz tutmuştur. Bu bağlamda kırın demografik pozisyonunda önemli değişimler olmuş köyler neredeyse bütün işlevini yitirmiştir. Dolayısıyla kentlerde yüzyıllardır süregelen kentlerin nüfus yoğunluğu artışı hızını yükseltmiştir. Yükselişin önemli sonuçlarından biri de 1300’lü yıllarda Avrupa’da 25 milyon insanın yaşamasını yitirmesiyle kıtanın adeta kaderini değiştiren veba gibi salgın hastalıklardır. Salgın hastalıklar hasbelkader insanlığın başını derde sokmuş öylesine gelişmiş olgular değillerdir. Toplumsal birçok nedeni ve sonucu vardır. Hem nedenleriyle hem sonuçlarıyla sosyolojinin ve birtakım diğer sosyal bilimlerin merceğinde incelenmeye değer görülmüştür. bunun sebeplerini veba üzerinden açıklamaya çalıştığımızda karşımıza çıkan sonuçlar söylemimizi sağlam temellere oturtacaktır. Veba diğer bir değişle “Kara Ölüm” yukarıda da bahsedildiği gibi bir kıtanın kaderini değiştirmiş günümüze kadar sirayet etmiş sonuçlar doğurmuştur. Vebanın ilk olarak M.Ö 320 yılında Filistin’de ortaya çıktığı düşünülmektedir.  Vebanın tarihte yol açtığı pandemilerden ilki Bizans’ta görülmüştür. 542 yılında Mısır’da başlayan bu salgın, ticaret yollarını izleyerek Sus ve Konstantinopolis üzerinden İrlanda’ya kadar yayılmıştır. Hastalığın kuzeybatı Avrupa’ya kadar yayıldığı, ancak dağınık ve küçük köylü toplulukların bundan çok fazla zarar görmediği tahmin edilmektedir. Dağınık köylü topluluklarının fazla zarar görmemesi de bize vebanın “Kara Ölüme” dönüşmesindeki büyük etkilerden birinin kentlilik olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda ölenlerin büyük çoğunluğunun soylular, rahipler, din adamları değil de halktan yoksul insanların olması da hastalığın ekonomik etkilerini bize göstermektedir. Hatta öyle ki salgından sonra evlerini terk eden soylular, evlerini arınmış hale getirdikten sonra uygulanan işlemlerin yeterli olup olmadığını kontrol etmek adına evlerine yoksul bir kadını yerleştirdikleri eğer yerleştirdikleri kişi ölmezse inzivadan döndükleri rivayet edilmektedir. Bu durumda ekonomik koşulların salgın hastalıklardan ölme ihtimali üzerindeki etkisi masalsı bir şekilde görünmektedir. Veba koşulları iyice sertleştiğinde toplumun iktidar olarak gördüğü kilisenin ve yöneticilerin değeri de azalmıştır. Çünkü ölüm çoğunlukla yoksulları bulsa da iktidardakileri de bulmakta, gerçekliğini zenginler üzerinde de hissettirmiştir. Bu bağlamda sanatın da gidişatı değişmiş, bugün dahi hayranlıkla izlenen Barok Avrupa Mimarisinin temelleri atılmıştır. Halk meydanlarda tütsüleme amacıyla yakılan ateşlerin başında edilen alaycı dansları izlemekte ve ölüme sadece bu şekilde nükte ile yaklaşabilmiştir. Bu dönemde sanat eserlerinde sıkça görülen iskeletlerin yüzündeki gülümseme, iktidarın ölümle burun buruna kaldığındaki çaresizliğin iyi bir temsili olarak okunabilir.

Vebanın yarattığı koşullar üzerine konuştuktan sonra bugüne döndüğümüzde, hepimizin endişeyle takip ettiği koronavirüsten, nedenleri ve sonuçları üzerindeki sosyolojik unsurlara değinip, bu unsurların yüzyıllar önceki “kara ölümle” nasıl benzerlik gösterdiğini irdeleyelim:

Çin’in Vuhan şehrinde 2019 yılında ortaya çıkan virüs, hızlı bir şekilde çevre illere ve ülkelere yayılmaya başladı. Çin Hükümeti Vuhan’a karantina uygulamaya başladı. Toplu taşıma kullanmak, sinemaya gitmek gibi insanların bir araya gelmesi gereken etkinlikler yasaklandı. Bir hafta gibi mucizevi bir sürede Vuhan’a hastane yapıldı. Ülkeler Vuhan’daki vatandaşlarını özel uçaklarla tahliye ettiler. Avrupa ülkelerini bazıları tıpkı 1300’lü yıllarda ülkelerine gelen tüccarlara uyguladıkları uzun günler karantinada tutma işlemini Vuhan’dan gelen yurttaşları için de yapmaya devam ediyorlar. Dünyanın her yerinde farklı farklı karşılık bulan salgın telaşının, uydurma ve ön yargılı yorumları da beraberinde getirmesi işten bile olmamıştır. Sağlık sosyolojisi bize insanların yeme içme kültürlerinin dünyanın her yerinde farklı olduğunu ve salgın hastalıkların çoğunlukla bu sebeple kaynaklanmayacağını söyler. Lakin insanların doğayla olan savaşı kazanmasının imkânı yoktur. Bu savaş Kara Ölüm’den bu yana ders alınmamış bir gerçeklik olarak hala karşımıza çıkmaktadır. 1300’lü yıllarda insanların doğaya karşı vahşileşmeye başlayan tavrının günümüzde hız kesmeden sürdüğü gözlenmektedir. Bu durum iklim değişikliğinin, salgın hastalıkların ve birçok insani sıkıntının sebebi olmaktadır. İnsanların kültürel alışkanlıkları genelde bu ana sebebin gölgesinde kalmakta, asıl sebebin gizlenmesinde magazin unsuru olarak kullanılmaktadır.  Vebanın sebebinin de hayvansal olduğu artık bilinse de, kanalizasyon ve temizlik vebaya dair duyduğumuz en yaygın iki söylemdir. Elbette tedavinin güçlüğünde ve hastalığın yayılmasında bu sebeplerin yadsınamaz rolü olsa da asıl sebep; yoksulluk kaynaklıdır. Bugün Vuhan’da ölüm evsizlere ve yoksullara daha yakındır. Yoksulluk üzerinden üretilen ayrımcı söyleme salgın hastalık da eklenince her türlü iktidar unsuru insanların boynuna pranga gibi geçmiştir. Kent yoksullara ölüm getirmekte tekerrür etmektedir.

Kaynakça

Özden, K., & Özmat, M. (2014). Salgın ve Kent: 1347 Veba Salgınının Avrupa’da Sosyal, Politik ve Ekonomik Sonuçları. İdeal Kent, 60-87.

Özen, S. (1993). Sosyolojide Bir Alan: Sağlık Sosyolojisi ve Sağlık-Toplumsal Yapı İlişkileri. Sosyoloji Dergisi, 73-88.

Arşiv
Arşiv
Söylenti Dergi'de geçmiş zamanda yazar olan dostlarımızın eserleri bu hesapta arşivlenmektedir. Yazar onayı olduğu sürece kaynak göstererek kullanmak serbesttir.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Stil İkonu Prenses Diana: Moda Tarihine Geçen Görünümler

Kalplerde taht kuran Prenses Diana’nın özgün seçimleri ve zamansız zarafeti…

Sinema ve Renk Psikolojisi: Filmlerde Renk Kullanımı İzleyiciyi Nasıl Etkiliyor?

Sinemada renkler anlatımı derinleştirerek izleyicinin duygu ve düşüncelerini etkiler. Bu, filmle kurulan bağı güçlendirir ve anlamın görsel yolla aktarımını sağlar.

1876 Darbesi’ne Giden Yol: Abdülaziz Neden Tahttan İndirildi?

1876’da Mithat Paşa ve arkadaşlarının darbesiyle Abdülaziz tahttan indirildi, II. Abdülhamid anayasa vaadiyle Osmanlı tahtına çıktı.

Incendies Film İncelemesi: Ateşin İçinden Doğan Direniş

Incendies, yıkımın ortasında kadınların ve çocukların sesiyle yükselen bir ağıt gibi; sizi susturulmuş acıları duymaya çağırıyor.

Tutuklu Öğrenciler Unutuldu mu?: Psikolojik ve Kültürel Evrimsel Bir Analiz

Ekonomik kırılganlık, politik ve hukuki sorunlara dair tepkiler önemli olan Türkiye’de; aile yapısı ve çocuk yetiştirme stilleri, tutuklu yargılanan öğrencilere dair sessizliğe de etki ediyor olabilir mi?

Projeksiyon: Sorun Bizde mi, Karşımızdakinde mi?

Kendimizde bastırdığımızı başkalarında mı görüyoruz? Projeksiyon, içsel çatışmaların dışa yansımasıdır. Belki de sorun bizde, sadece farkında değiliz.

Shrek İzleme Rehberi: Gözden Kaçan Detaylar

Shrek serisinde gözden kaçan parodiler, kültürel göndermeler ve eleştiriler: Disney'den Matrix’e, klasik anlatılara alternatifler sunan katmanlı bir okuma.

Big Fish Film İncelemesi: Hikâyelerin Hatırasında Yaşayanlar

Big Fish, hayal gücüyle örülü yaşam öyküsünde sevgiyi, kaybı ve bağışlamayı masalsı metaforlarla anlatıyor; izleyicisini büyülü bir yolculuğa çağırıyor.

Kedi Beşiği Aslında Ne Anlatıyor?

Atom bombasının babası sizce daha korkunç bir silah yaratabilir mi? Belki de bilim tek başına cevap değildir.

Şakir Paşa Ailesi Edebiyata Nasıl Yön Verdi?

Şakir Paşa ailesinin sanata, özellikle de edebiyata yaptığı katkılar hakkında bir çerçeve sunuyoruz.

Editor Picks