Zilif İncelemesi: Oruç Aruoba’nın Kızına Mektubu

Editör:
Deniz Filiz

Türkiye’nin Nietzsche’si olarak adlandırılan Oruç Aruoba, Zilif‘te bir felsefeci, bir yazar olmaktan önce bir baba olarak çıkıyor karşımıza. İntihar düşüncesinin hemen öncesinde bir baba kızına ne söylemek ister? Anlaşılmamanın yorgunluğu ile sırtını döndüğü yaşam heyecanını yitirmiştir artık gözünde. Hayatla koparmak istediği bağının aksine kızına daha çok bağlanma isteği son satırlarını yazarken tek motivasyonudur. Tek kaygısı da ardında bırakacağı kızının onu kendi olarak tanımasıdır. Aruoba dünyayı, toplumu kızına kendi gözünden anlatan alelacele yazdığı bu metinde kısacık sayfalara öyle uzun anlamlar sığdırmış ki.. Gelin bu sayfalarda birlikte kaybolalım.

Zilif ‘e Genel Bakış

Oruç Aruoba yaşamını yitirdi - Evrensel
Kaynak:Evrensel.net

Zilif, Aruoaba’nın kızı Filiz‘ in tersten okunuşundan alır ismini. Anı ve mektup türlerini okumayı çok severim çünkü yazara dair daha eşsiz bir bilgi, bir his bulurum sanki bu türlerde.. Zilif ‘te de Oruç Aruoba‘nın kişiliğine değen imzalar bulabilirsiniz. Bir aile hatırası gibi hissettirmesinin yanında okurken kendinizden bir şeyler bulmanız da kaçınılmaz. Tutunamayan bir babanın mektubu aslında Zilif. İnsanların kendisini  bir türlü anlamadığını anlayanların da yanlış anladığını söylüyor Aruoba. Onca hayal kırıklığına rağmen hayata karşı kırgın değildir. Kırgın olsa da bir şey değişmeyecekti, yaşamanın bir matematiği olmadığının farkındaydı çünkü. Bir alışveriş de değildi yaşamak. Belki bir anlaşmaydı ama bunu da o becerememişti. Yıldızı barışmamıştı bir türlü hayatla. Bu mektubu da artık pes ettiği ve intihar düşünceleri ile boğuştuğu sırada yazmış. Kızı orta yaşlara geldiğinde ona ulaştırılmasını istemiş. Kendisinin yanında olmayacağını düşündüğü kızının o zamanlarda biraz büyüyeceğini biraz da hayatla yoğrulacağını varsayarak onu daha iyi anlayacağını düşünmüş sanırım. Sonrasında intihar girişimleri başarılı olmayınca kitaplaştırılmış bu metin. Ölüm düşüncesinin kıyısında son kez ne söylenir? Kalbinde ve zihinde biriken yorgunluklarla sırtını çevirdiği dünyadan giderken kızının onu anlamasını istemiş Aruoba.

Kendimizi hayata maruz bıraktıkça türlü insanla temas ederiz. Zamanla dönüştüğümüz kişi bize öğretilen bir kimlik mi yoksa eğilimimiz olan mı ayırt edemeyiz bir süre sonra. Normalimizi gizleriz. Gün bitip ışıklar sönünce kendi köşelerimize çekiliriz. En çok da bu anlarda kayıtsız kaldığımız kendimiz sırtımızın kamburu haline gelir. Zilif her ne kadar dünyadan vazgeçme isteğinin eşlik ettiği bir mektup olsa da Aruoba bir boşvermişlik içinde değildir. Aksine hala sitemkardır ona giydirilmeye çalışılan rollere karşı. Kusurlarına bile öyle ait hissediyordur ki yazar onları silmeye çalışan topluma da öfkelidir. Kusurlu bir hikaye oluşu ile Zilif hepimize çok yakışıyor.

Baban Senden Erik İstemişti

Oruç Aruoba: Bir Hayıflanma - Andaç Yazlı | Birikim Yayınları
Kaynak:Birikim Dergisi

Oruç Aruoba bir yaz başının tatlı anılarından biriyle başlar mektubuna. Kızıyla buluşabildiği ender günlerden birinde yaşadığı bu anı şöyle anlatıyor:

“Yaz başıydı; ben bahçede oturmuştum; sen de – galiba mutluluktan – koşuşturup duruyordun .Sana ,yarı şakayla, ”Haydi bakalım- bana erik getir” demiştim. Koşup gitmiştin:Bahçede bir erikağacı olduğunu biliyordun. Epey sonra (hatta, biraz daha gecikseydin, kalkıp sana bakmağa gidecektim) , alı al, moru mor,kan-ter içinde geri gelmiştin: elinde bir külah: Manavdan ,harçlığının son kuruşuna kadar vererek aldığın erikler…

Ağaçta erik yoktu; ama Baban senden erik istemişti …-Ne yapabilirdin ki…

Yapman gerektiği için yapabileceğini yapmıştın-işte seni insan yapan da bu. 

Artık bu yaşa geldiğine göre öğrenmişsindir;biliyorsun,biliyorum:Öyle ‘insan’lar vardır ki babaları onlardan erik istese, gidip, şöyle bir bakıp,” Ağaçta erik yok” diyebilirler.”

Kitabın beni en çok etkileyen kısmı burasıydı. Sıradan bir günde yaşanan öylesine bir olayın uzaktan bakıldığında hayatla ilgili çok şey söylemesi beni düşündürdü sanırım. Meselenin erik olmadığının hepimiz farkındayız takdir edersiniz ki. “Anımsıyorsundur senin için benim kızım insan olacak demiştim.” diye yazar mektubun başlarında Oruç Aruoba. Benim kızım diye başlayan cümlelerin kaçının sonu böyle tamamlanıyor anne babalar tarafından? Kendi hayalleri ile doldururlar boşlukları aileler. Kimisi doktor diye bitirir lafını kimisi mühendis… Kulaklarına çalınan onca cümle arasında asıl olanı ıskalar çocuklar. Uzun söylevlerin, süslü öğütlerin baş ağrıtmadığı sade gerçekler lazım bize oysaki. Tıpkı Zilif’teki gibi.

“İnsan insan oldu mu acı çeker.

Ne mutlu sana ki insan olmanın acısını çekebiliyorsun, bunca yıl da çektin.”

Oruç Aruoba‘nın kızını övgüye layık gördüğü mesele bu işte. Çok basit sanılan ama taşıması en zor kimlik: İnsanlık. İnsanlıktan nasibini alamamış onca kişinin arasında sıkıştığımız şu günlerde Zilif‘ teki her cümle bizlere dokunmayı başarıyor. İyi ki acı çekmeye layık yüreklerimiz var diyelim o zaman.

Aruoba’ nın Görülme İsteği

Düşünür, yazar ve çevirmen Oruç Aruoba'yı kaybettik - Mesele 121
Kaynak:mesele121.org

Oruç Aruoba mektubu yazmasının tek amacının kendisini tanıması olduğunu söyler son satırlarda Filiz‘e. Yaşarken onu tanıyamayanların yarattığı boşluğun telafisi olacaktır sanki hatırasının kızı tarafından doğru anlaşılması. Hayatla koparmak  istediği bağının aksine kızına daha çok bağlanma isteği son satırlarını yazarken tek motivasyonudur. Ardında bırakacağı kızının onu iyi bilmesi değil de anlamasıdır tek isteği. Kitabı okurken bu derdine ortak eder sizi. Gençlik yıllarında coşku ve tutku ile atıldığı hayattan beklentisi sahiden anlaşılmak, tanınmak, görülmekmiş Oruç Aruoba’nın. Kitabı okurken Aruoba’nın yaşam boyunca haykırdığı “gör beni” çığlıklarına tanık olacaksınız. Aradığı hak etmediği bir sevgi değildir, layık olmadığı bir saygı da değildir. Kendi gibi gözükmektir tek kaygısı. Okurken yazarın bu hayal kırıklığı öyle içime işledi ki o yıllarda yanına gidip ona yalnız olmadığını söylemek istedim.

”Dünya benden ben olmamı istemedi.” şeklinde bir serzeniş de vardır kitapta. Yaşarken ona yakıştırılan sıfatları üzerine alamamak iyice yormuştur artık yazarı. Kendimiz olmanın başımızı eğmediği bir dünyadır istediği. Okurken yazarın  dünyada eğreti durduğunu sezersiniz  bir yandan. ”Dünya ne ise oydu; ben de ne isem o oldum. Uyuşamadık. Hepsi bu.” diye anlatır şu koca evrenle olan bağını.

Bülbül Sesinin, Ihlamur Kokusunun Hatırlattığı Oruç Aruoba'ya Özlemle – Özgür Keşaplı Didrickson – Azizm Sanat Örgütü
Kaynak:azizmsanat.org

Anlaşılmamak katlanılabilir olurdu belki en yakınları anlasaydı eğer onu. Yakın bir uzaklığın sızdığı ilişkileri ona aradığı sahici sevgiyi verememiştir bir türlü. Bu kırgınlığını şu sözlerle ifade etmiştir:

“Beni tanımalarını en çok istediğim kişiler, beni en çok yanlış anlayan kişiler oldular.

İşte, hep buydu olan :Annen beni gerçekten sevdi, biliyorum; ama neydi bu ‘sevgi’ -onun yalnızca daha önceden edinmiş olduğu bakım biçimlerine verdiği addı. Beni, hep, ya yanlış anladı, ya da hiç anlamadı. Beni hiçbir zaman sahiden ben olarak göremedi ki – o zaman kimdi Annen’in ‘sevdiği’?.. Bende ben olmayan birini -hatta bir şeyleri -‘sevdi’ ;sonra, beklediklerini bulamadıkça, duyguları- o sevgi’si- nefrete dönüşmeğe başladığı zaman da, ne yazık ki, gene,ben değildim nefret ettiği kişi.. Beni tanıyarak, bilerek, görerek ;sahiden ben olan benden nefret etseydi, inan, sevinirdim buna.

Öyle olmadı.”

Kendi olmanın bulantısına dayanamayan insanlar hayatla alakalı en çok sahte farkındalık cümleleri kuranlardır. Sevgi dilenen cümlelerin aksine hakiki bir nefret arayışı okumak öyle kıymetli ki… Teşekkürler Aruoba. Kaçımız sevilmenin büyüsündense gerçek benliğimize olan nefreti yeğleriz? Kaçımız böyle cesur?


Kaynakça:

Aruoba, Oruç. Zilif. İstanbul:Sel Yayıncılık, 2024.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Editor Picks