Bu enfes romanın yazarı olan Yu Hua, 1960 yılında Çin’in doğusunda Hangzhou’da doğdu. Çocukluğunda Çin Kültür Devrimine tanık olduğundan, bu kitabı da dahil olmak üzere diğer tüm eserlerinde bu devrimin izleri net bir şekilde görülmekte. 1933 yılında yayımladıktan hemen sonra yasaklanan Yaşamak adlı bu roman, Çinli yönetmen Zhang Yimou tarafından sinemaya aktarıldı. Aynı ada sahip bu film de kitabıyla aynı kaderi paylaşıyor ve kendi ülkesinde yine yasaklanıyor.
Yaşamak, Çinli bir gezginin halktan hikaye toplamak amacıyla köyleri gezmesiyle başlıyor. Bu gezgin yine hikayeler toplamak için yola çıktığı bir gün Fugui adlı köylü, yaşlı bir adama rastlıyor. Ardından bu köylünün hayat hikayesini anlatmasıyla olaylar gelişiyor. Kitap birden Fugui’nin hayat hikayesine dönüşüyor. Gençlik yıllarında ailesinin servetini kaybetmesine sebep olduktan gezgin ile tanışmasına kadar hayatının çoğunu gözler önüne seriyor kitap. Fugui’nin hayat hikayesinde Çin’in o dönemki siyasi ve sosyal hayatına da tanık oluyoruz. Çin’in kültürünü, geleneklerini az da olsa anlamamıza yardımcı da oluyor aslında. Kıtlık, Çin Kültür Devrimi yılları, sefillik her şeye şahitlik ediyoruz okurken. Fugui ve ailesinin yaşadıklarını, nasıl dönemler geçirdiğini görüyoruz. Bir nevi o 60-70’li yıllarda Çin’in, oradaki insanların yaşadıklarına da bir ışık tutuyor roman. Gerçekten neler yaşadıklarını, kıtlık zamanlarını, biraz yemek ve para için ne kadar çalıştıklarını kısacası tüm o zor zamanlarını okuyoruz bu ailenin.
Fugui’nin acılarını, hislerini, ailesiyle olan ilişkisini okurken siz de onun için üzülmekten kendinizi alamıyorsunuz. Yazar tüm o çaresizliği öyle güzel anlatmış ki okumaktan ziyade siz de o durumda Fugui ve ailesiyle birlikteymiş gibi hissediyorsunuz. Bu yaşlı adamın başına bu kadar talihsizlik geldikten sonra bütün bunlarla nasıl yaşayabildiğini merak ediyorsunuz. Ben ailesinin servetini kaybettikten sonra bütün bunları yaşamasını aynı zamanda ödediği bir bedel olarak gördüm. Aynı zamanda Fugui’nin etkileyici hikayesi birçok yaşam dersini de içinde barındırıyor. Romanda bir hayatın bir anda nasıl değişebileceği, insanın hayatta kalmak ve ailesiyle bir arada olmak için nasıl fedakarlıklar gösterebileceğini, sabrın ne kadar önemli olduğunu, yaşamın sonsuz mücadelelerini ve ne kadar beklenmedik gelişmelere açık olduğunu okuyoruz.
Yazarın kullandığı dil anlaşılması gayet kolay, yalın bir dil. Sahip olduğu konu gereği de epey akıcı. Duyguları da çok güzel işlemiş yazar. Gezgin’in Fugui’nin hayat hikayesini dinlerken araya girip bize o andan bahsetmesi Fugui’nin o olayları anlatırkenki hislerini gözler önüne sermesi gerçekten güzel bir tat katmış kitaba. Merak ede ede, acaba bununla nasıl başa çıkıyorlar derken kitabı hiç anlamadan bitiriyorsunuz. Fugui’nin dramla dolu hayatını sanki sizinmişçe okuyup hissediyorsunuz. Kitabı kapatınca yüzünüzde buruk bir gülümseme kalıyor. Yazarla daha önce tanışmamış olanlara ve tanışmak isteyenlere bu güzel eserini gönül rahatlığıyla öneririm.
Fugui’nin bir öğüdü;
“Yanlış söz söyleme, yanlış yatakta yatma, yanlış eşikten geçme ve yanlış cebinden para çıkartma.”