Makbule Aras’ın Furuğ Ferruhzad’ın seçme şiirlerinden çeviri yaparak, şiirlerin tek kitapta buluşması ile doğan ayetler bütünü… Kitap beş bölüm, otuz bir şiirden oluşuyor. Okurken hissettiğiniz ise bir kadının aşkı ile başlayan “Tutsak”lığını, “Duvar”lar ile özgürleştirmesini anlatan devasa bir hikâye.
“Güzelliği avuçlarımın arasına aldım, acıydı…”
Furuğ’un şiirleri incecik, nahif bir kadını anımsatıyor, belki bu kadın bizzat kendisidir. Yaşamını düşünerek bu kanıya varmak çok zor değil. 1935’te Tahran’da dünyaya gelen, Furuğ, henüz on altı yaşında, Tahran’ın önemli isimlerinden Perviz Şapur’la evlendi. İki sene sonra oğlu Kâmyar dünyaya geldi. 1954’te dönemin koşullarına göre cesaretli sayılabilecek bir karar alarak kocasından boşandı ve hayatının en büyük trajedisi boşandıktan sonra oğlunu bir daha görememesi oldu. Kadınlığını ve özgürlüğünü doyasıya yaşamak istediği için kendi yurdunda hapis kaldı ve toplum normlarına başkaldırdığı için günahkâr olarak atfedildi. Furuğ’nun ataerkil toplumla ve kendi ile savaşı bundan sonra şiirleri ile oldu. Şiirlerini bir kılıç gibi kuşanırken, sinemayla da sesini duyurdu. 1967’de otomobili ile geçirdiği bir kaza sonucu otuz üç yaşında hayata veda etti.
“öyle doluyum ki seninle
kendimden döküleceğim toz gibi
bastığın yere baş koyacağım usulca
uçarı gölgene asılıp kalacağım” Tutsak – Sevmekten
İlk bölümü okurken yüreğini en derine kadar açacak cesareti buluyor insan kendinde. Sevmek istiyor, yeşermiş yaprakları arzuluyor ayazda ve ayazın ona karşılıksız tutkun olduğunu sanıyor.
“kaçmak için tuzağından busenin, bir yol varsa da gizli
biz bulamıyorduk onu, bağlanmaktan alıkoyup bu buselere kendimizi” Duvar – Leyla’ nın Mezarında
İkinci bölümde hem elleri havada teslim olmuş, hem de kelepçelenmiş buluyorsunuz kendinizi. Aniden yeşeren yaprakların bir kafes ve içinde çırpınan kuşun yüreğiniz olduğunu hissediyorsunuz. Aşk sorgusuz teslimiyettir ve bu teslimiyet sonsuza dek uçamaması demektir yüreğinizin. Oysa gök uçsuz bucaksız..
“ansızın bir uyku alıp götürecek beni
acının çığlığından boşalacağım” İsyan – Sonraları
Şairin uçmak ve hapsolmak isteği arasında bocalamasının farkındalığını yansıtan “İsyan” bölümü, aslında nörotikliğin ölümü çağırdığını gösteriyor. Kadın sevdiği adamın koynuna girer gibi, usulca uykunun, ölümün, koynuna giriyor.
“ey kanımın bataklığının altın balığı
sarhoşluğun hoş olsun beni içiyorsun zira” Yeniden Doğuş – Gazel
Ölümün koynunda uyuyup, yine sevdiği adamın yanında uyanan kadın, diyor ki:
“ellerimi bahçeye dikiyorum
yeşereceğim biliyorum, biliyorum, biliyorum” Yeniden Doğuş
“ve bu benim
yalnız bir kadın
soğuk mevsimin başlangıcında
yeryüzünün kirlenmişliğini
ve gökyüzünün yalın kederli umutsuzluğunu
ve bu beton ellerin güçsüzlüğünü
anlamanın eşiğinde” İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına
Ve artık vazgeçişidir Furuğ’un kendinden, yeşeren yapraklardan hatta ayazdan. Farkındalık bir adım ileri götürürken onu, kabullenişi yazdırmıştır, ne yazdıysa.