Chris Smith’in yönettiği Varsity Blues Operasyonu:
Üniversiteye Giriş Skandalı belgeseli 17 Mart 2021 tarihinde Netflix dijital içerik platformunda gösterime girmiştir. Oyuncu kadrosunda; Matthew Modine, Sarah Chaney, Wallace Langham ve Ken Weiler gibi birçok farklı isim yer almaktadır. Belgeselde Rick Singer adlı karakterin eğitim danışmanlığı adı altında zengin ailelerin çocuklarını illegal yollarla Stanford, Yale, Berkeley gibi üniversitelere sokma öyküsünü konu edinmekte.
Rick Singer, üniversitede basketbol koçluğu yaparak kariyerini sürdürürken işindeki başarısızlığı nedeniyle kariyerine son verilmiştir. Singer’ın işten ayrıldıktan sonra eğitim danışmanlığı işine girdiği ve bu işi yavaş yavaş büyüttüğü görülmektedir. Singer, görünüş olarak salaş giyimli olmasına rağmen çevresindeki herkesi şaşırtacak derece ağzı iyi laf yapan dil cambazıdır. Başlangıçta çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak isteyen ailelerin evine özel derse giden Singer, uzunca bir süre eğitim koçu kariyerini sürdürür.
Gel gelelim, Singer’ın namı geniş çevrelere yayılarak kendisinin işini büyütmesini sağlar ve Singer, zengin ailelerin çocuklarına farklı bir kapı açmaya başlar. Bu kapı, kendisinin de belirttiği gibi ön kapıdan giriş olmadığı için kurgulanan bir yan kapıdır. Eğer çocuklar, ön kapıdan girebilecek kadar başarılı değilse veyahut Singer ailelere bu şekilde inandırmış olsa bile yan kapı ekonomik sermayesi güçlü olan bireyler için Amerika’nın en iyi üniversitelerine çocuklarını sokabilmenin prestijine dönüşmüştür.
Peki tam olarak bu yan kapının meali nedir dendiğinde; Stanford, Yale, Berkeley ve Harvard gibi üniversitelere Singer aracılığı ile yüklü miktarda yapılan bağış sonucunda ailesi CEO, iş insanı, aktris, avukat vb. mesleklerde olan çocuklara açılan farklı bir giriş kapısı olduğu söylenebilir.
Singer, zengin aileler ile iş birliğine girerek çocuklarına özel bir sınav ayarlamaktadır. Bu sınav, üniversiteye girecek olan her gencin gireceği SAT olarak biliniyor ancak ne hikmetse Singer ile görüşen ailelerin çocukları sadece bir gözetmen eşliğinde sadece kendilerinin olduğu bir sınıfta sınava girmektedir.

Çocuklar, niyet mektubunda lise hayatları boyunca hiç yapmadıkları kürek, su tenisi ve yelken gibi sporların dâhisi olarak gösterilmekte ve üniversitelere kabul edilebilmeleri için seçilen üniversite bünyesinde çalışan çeşitli eğitimciler, danışmanlar ve uzmanların da iş birliği yoluyla öğrencilikleri kabul edilebilmektedir.
Bu ilginç detay, belgeselde sorulan ve sorgulanan “üniversiteler gerçekten bir eğitim kurumu mu, yoksa ailelerin çocukları üzerinden hava attıkları bir prestij mekanlarına mı dönüşüyor?” ifadelerini akla getirmektedir.
Bu sorgulama, belgesel boyunca dudak uçuklatan eğitimde fırsat eşitsizliği sorununun yanında, USA’in isim yapmış ve en iyi üniversiteleri olarak bilinen Harvard, Berkeley ve Stanford gibi okulların gerçekten eğitim mantığıyla mı, yoksa şirket mantığıyla mı hareket ettiklerini düşündürmektedir.
Dünyada kaç milyon öğrenci eğitimde fırsat eşitsizliği nedeniyle üniversite hayatına başlayamamakta ya da maddi yetersizlikler ve hayati sorumluluklar dolayısıyla eğitimini yarım bırakmaktadır. Ekonomik tabakanın çoğunluğunu oluşturan bu öğrenciler, canlarını dişlerine takıp çalıştıkları üniversite sınavında başarısız olurken, bir yanda sınavını dahi kendisi yapmamış olan, hiç emek vermeden statünün gölgesine sığınan öğrenciler yan kapıdan kolaylıkla üniversiteye girebilmektedir.
Ancak zengin ailelerin çocukları oldukları için kimsenin onları suçlamaya hakları olmadığını da gözden kaçırmamak gerek. Çünkü onlar, ailelerinin zevklerinin kurbanı olan ve aileleri tarafından hayal kırıklığına uğratılan çocuklardır. En nihayetinde paranın simgesel sermayesini kullanan elit bireyler, ”para her kapıyı açar.’’ mantığının işlevsizliğini gençlerin kalbini kırarak, onları kandırarak ve hayal kırıklığına uğratarak gösteriyor diyebiliriz.
Tabii tüm bu meselelerin sonunda, yıllarca büyük paralarla oynanmış bu üniversiteye giriş kumarının foyasının ortaya çıktığı ve tüm giriş kapılarının yan kapı güzellemesi yapan Rick Singer’ın ve onu bağış yağmuruna tutan zenginlerin suratına kapatıldığı söyleyebiliriz.
Son olarak söylenebilecek olan şu ki; kolay yoldan gelen hiçbir başarı veya hiçbir kazancın gerçekte bir gelecek vaat etmiyor oluşunun anlaşılabilmesi için bazen kayıplar yaşamak gerekebilir. İnsan denen varlığın sahip olduğu ekonomik metaların değeri kadar kendisini güçlü zannetmesi ancak bu gücün çevrilen tüm oyunları bozan zamanın azizliğine karşı hiçbir ”değer” ifade etmemesi bu kaybın başat yanılgısıdır. Er ya da geç tüm sırlar ortaya çıkacak ve o zaman bu sırları saklayanları kurtaracak bir sır kapısı bulunamayacaktır…