Tezer Özlü, hayatı yaşar ve kurgu olmaksızın yaşadıklarını kağıtla buluşturur. Her şeye rağmen gam dolu hayatına sırtını dönmek yerine yaslamayı tercih etmiştir. Kitaplarının her sayfasında ruhunda iz bırakan acılara rastlarız. Aslında okurlara etkileyici gelen de bu durumdur. Özlü’yü ve eserlerini anlamının yolu, psikolojik sorunlarla örülü yaşamını bilmekten geçer. Yaşamdaki varoluşunu yazılarıyla göstermiş ve eserleriyle birlikte tüm kurallara başkaldırmıştır.
Tezer Özlü’nün Hayatı

Tezer Özlü, 10 Eylül 1943 yılında Kütahya’da doğmuştur. Öğretmen anne ve babanın çocuğu olmasından kaynaklı çocukluğu Anadolu’nun farklı yerlerinde geçmiştir. Bir dönem Ödemiş ve Gerede’de de yaşadığı bilinir. İlerleyen zamanlarda ise eğitimi için İstanbul’a gelir. 1953 yılında Avusturya Kız Lisesine kayıt olur. Müslüman bir öğrencinin Hristiyan okuluna gitmesiyle kültür şoku ve beraberinde çeşitli sıkıntılar yaşamıştır. Ağabeyi Demir Özlü ve arkadaşı Ferid Edgü gibi yazarlar sayesinde küçüklüğü edebiyatla iç içe geçer. 1963 yılında okulu yarıda bırakarak ablasının yanına Almanya’ya gider ve burada Güner Sümer ile tanışarak 1964 yılında evlenir. Babasının isteği üzerine 1965’te İstanbul Erkek Lisesi sınavlarını kazanarak liseyi dışarıdan bitirir. Aile yaşantısında kuralcı ve otoriter bir baba kimliği ile karşılaşır, babasının baskın tavırları kendisini her zaman huzursuzluğa itmiştir. Annesi Nimet Hanım’ın ise olanlara sessiz ve sevgisiz kalması, durumu daha da vahim hale getirmiştir. Hayata karşı oldukça kırılgan olan Tezer Özlü‘nün psikolojik durumları bu dönemlerde şekillenmeye başlamıştır. Gençlik döneminde yapmış olduğu mutsuz evliliği nedeniyle 1967 yılında boşandığı bilinir. Boşanma sonrası özel hayatındaki çalkantılar, ağır bir depresyon dönemi geçirmesine neden olmuştur. 1985’te kanser olduğunu öğrenir ve hastalığını hayatındaki tüm acıların ürünü olarak görür. En büyük korkusu “yalnız ölmek” olan yazar, 18 Şubat 1986’da Zürih’te tedavi gördüğü hastanede tek başına hayata veda etmiştir. Naaşı 25 Şubat 1986’da Türkiye’ye getirilerek Aşiyan Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Sevgi bağının zayıf, aile içerisinde tartışmaların fazlasıyla görüldüğü bir ortamda büyümesi kendisini olumsuz etkiler. Bu nedenle küçük yaşlardan itibaren bulunduğu yerden gitmek ister. Bu duygu kendisiyle beraber büyüyerek hiçbir yere ait olmama duygusuna dönüşmüştür.
Tezer Özlü’nün Edebi Geçmişi

Tezer Özlü‘nün edebiyat hayatının oluşması küçük yaşlarına dayanır. Ağabeyi ve arkadaşlarının bu durumdaki etkisi büyüktür. Kişisel hayatıyla birlikte edebi kişiliği de şekillenir. Eserleri incelendiğinde kendi ruhsal durumuna yakın özellikler barındıran varoluşçu edebiyatı benimsediği görülür. Yaşadığı acıları kaleme dökmekten çekinmeyen yazar, bu tutumu sonucunda eserlerini otobiyografik türde oluşturur. Eserlerinde özne kendisidir, varoluşunu ve çektiği tüm acıları aktarır. Modern anlatım tekniklerinden yararlanarak zamansal çizelgesini değiştirmiştir. Olaydan ziyade daha çok karakterin andaki durumunu ele alır.
Dil ve anlatım yönüyle diğer yazarlardan farklılık gösterir. Büyük harf kullanıma özen göstermez. Kısa ve canlı cümleler tercih eder. Gelenekten uzak bir şekilde alışagelmişin dışında karakter isimleri oluşturarak düzenin dışına çıkar. Karakterler ise yakın çevresindeki kişilerden meydana gelir. Böylelikle yazar, bu başkaldırı ile kendi özgürlüğünü göstermiştir. Tüm eserlerinde acının doğal semptomlarını ve duygu durumlarını aktarır. Eserlerinin benzersiz olmasını, yaşamını tüm çıplaklığıyla aktarmasında saklı olduğunu söyler. Eserlerinde -âdeta okura içini dökercesine- o an hissettiğini yazmıştır. Toplum içerisinde aksayan durumlara eleştirel yaklaşmayı da ihmal etmemiştir.
Abartıdan ve yapaylıktan uzak şekilde kendine has bir kaleme sahip olmuştur. Varoluşçu edebiyatın önemli isimlerinden Franz Kafka, Italo Svevo ve Cesare Pavese gibi yazarların edebi kişiliğinin oluşumunda payı büyüktür. Belirli temalar üzerinde ağırlıklı olarak durduğu görülür. Varoluş sancıları çekerek dış dünyada yerini konumlandıramaz ve yabancılaşır. Artan yabancılaşma kavramıyla birlikte ölümü sevgiyle karşılar. Küçük yaşında ölüm kavramıyla tanışması, ölüme zihninde hep yer vermesine yol açar.
Kendi sesi olan bir yazardır. Yazarın tüm eserleri birbirinin devamı gibidir. Yaşamından yola çıkarak kaleme aldığı tüm eserleri sayesinden kendisiyle ilgili detaylı bilgilere ulaşırız. Varoluş edebiyatında yer alan yabancılaşma, yalnızlık ve karamsarlık duygularıyla dolan yazarda, herhangi bir yere ait hissedememe görülür. Burada yazar-anlatıcı tekniği ile eserlerinin ana kaynağını, hayatındaki acılar silsilesini okura sunar. Belirli bir yerde kalmayarak her yere kendisini yabancı hisseden yazar, hiçbir yere ait değildir.
Tezer Özlü’nün Acılarından Yazın Hayatına Uzanan Kalemi

Tezer Özlü, fazlasıyla duyarlı ve bir o kadarda incinmeye hazır bir ruha sahiptir. Ülkede yaşanan olaylar narin kalbini incitmeye yeter. 1963’te manik depresyon olarak adlandırılan duygu durum bozukluğu yaşar. Tedavi adı altında beş yıl boyunca elektroşok aldığı bilinir. Doktor ve hemşirelerin fiziksel şiddetinin yanında psikolojik şiddete de maruz kalması sonucu kalıcı yaralar alır.
Acılarını çoğunlukla, bilinç akışı ve monolog teknikleri kullanarak aktarır. Kendisine zor gelen hayatı, giderek içerisinden çıkılmaz bir hal alır. Yaşam boyunca depresif ataklar nedeniyle karamsarlık, yazarın hayatına nüfuz eder. Eserlerinde bunalım ve duygu durumundaki negatif havanın yansımalarıyla karşılaşılır. Depresyon rahatsızlığı nedeniyle çevresine yabancılaşarak iç dünyasında yalnızlığa gömüldüğü görülür.
Egzistansiyalizm Sınırlarında Yazılarının Soluğu

Yaşadığı bunalımlar yüzünden bireyin iç dünyasına yönelir. Toplumsal olayların insanlar üzerinde yarattığı bunalım, umutsuzluk gibi duygular, insanın kendi içi dünyasına dönmesine neden olmuştur. İnsanlardaki bu tutum sonucu bunalımlarla dolu bir edebiyat kuşağı meydana gelmiştir. Bu kuşak, 1950’lerden itibaren çalışmalarda bulunmuştur. Birey ve yaşadığı iç bunalımları esas alan bu edebiyatta farklılıklar görülmektedir. Yazım kurallarının hiçe sayıldığı, aşılmamış bağdaştırmalar kullanılarak eserler kaleme alınmıştır. Anlatı olarak isimlendirilen yepyeni bir düzyazı formatını kullanmışlardır. 1950 Kuşağı Öykücüleri olarak da isimlendirilen bunalım edebiyatı kuşağının en önemli ismi Tezer Özlü’dür. Özlü’nün özel yaşamı ve eserleriyle arasında herhangi bir sınır yoktur. Bu durum sonucu yaşamı ve psikolojik rahatsızlıkları, eserlerinin bel kemiğini oluşturur.
Her birey kendi varoluşundan sorumlu olarak varoluş serüvenin yalnız yaşar. Kendi benliğine ulaşmayı hedefler. Bireylerin bu arayışı, dış dünyadan koparak kendilerini istenmeyen olarak görmelerine yol açar. Varoluş için en önemli unsur bireyin iç dünyasını aktarmaktır. Bu nedenle başta Tezer Özlü olmak üzere pek çok yazar kendi yaşamını olduğu gibi eserlerinde aktarır.
Tezer Özlü’nün Eserleri

Çocukluğun Soğuk Geceleri

1980 yılında yayımladığı ilk romanı Çocukluğun Soğuk Geceleri, öz yaşam öyküsünü en iyi yansıtan eserler arasındadır. Çocukluk döneminden itibaren olgunluk çağına kadar yaşamış olduğu tüm hadiseleri okura sunmuştur. Ev, Okul ve Okul Yolu, Leo Ferre’nin Konseri, Yeniden Akdeniz başlıklı dört bölümden oluşur. Anlatı niteliği taşıyan eserinde yaşamış olduğu bunalım, depresyon gibi tüm duyguları içerir. Diğer eserlerinde olduğu gibi burada da yalnızlık, umutsuzluk intihar ve gitme gibi temalar ele alınmıştır.
Gerçeklerin olduğu gibi yansıtıldığı eserde sevginin olmadığı adı gibi çocukluğun soğuk geçen geceleri ifade edilmiştir. Boşanma evresiyle birlikte yaşamış olduğu klinik süreçleri, elektroşok ve diğer tedavi süreçlerini de eserde aktarmıştır.
Ağır bunalımlar geçirmesi sonucu intihara eğilimi olduğu bilinir. Küçük yaşlarda intihar girişimlerinde bulunan Özlü, çocukluğundan itibaren ölüm duygusunu kurgulamıştır. Düzene ve kurallara karşı çıkmayı ve gitmeyi ele alır. Peşinde olan ölüm düşüncesini kabul ederek uyku ilaçlarıyla intihar eder. Depresyon nedeniyle içine kapanan yazar sosyal yaşamdan kendini izole etmiştir. İçinde nedenini bilmediği boşluğu yalnızlıkla doldurmaya çalışır.
Manik atakları nedeniyle elektroşok tedavisi sonucu izi kalan yaralar ruhuna işlemiştir. Bu tedavi dönemi ve çevresindeki insanların kendine olan tutumunu, eserde içmonolog olarak aktarılmıştır.
“Ölüm düşüncesi izliyor beni. gece gündüz kendimi öldürmeyi düşünüyorum. Bunun belli bir nedeni yok. Yaşansa da olur, yaşanmasa da. Bir kaygı yalnız. Beni, kendimi öldürmeyi denemeye iten bir kaygı.”
Beş yıl boyunca klinikte ağır tedaviye maruz kalmıştır. Yazar, bu dönemin ağır ve depresyonla geçtiğini ifade eder. Kullanmış olduğu ilaçların zihnini bulandırdığını ve ölümü çağrıştırdığını düşünür.
İyileşme çabası, maruz kaldığı işkencelere son verilmesinde gizlidir. Eserin ilerleyen sayfalarında iyileşme süreciyle birlikte yaşadıklarını gözden geçirdiğini aktarır. Yaşadığı talihsiz evliliklerin getirdiği yıkıntıları ve diğer acıları geride bırakıp iyileşme süreci esnasında hastalığa yakalandığını öğrenir. Zamanla daha iyiye giden süreç, hastalıkla beraber durmuştur. Edebiyat ve hayatı arasında herhangi bir mesafe olmaksızın iç içe kaleme aldığı yazılar bu doğrultuda şekil almıştır.
Sevgisiz otoriter aile ortamı, Türkiye’de yaşanan siyasi gerginlikler ve babaannesi Bunni, kendisinde ölümü çağrıştırır. Ölüm ve yaşam arasında dengeyi ele alır. İki zıt kavramının birbirinden ayrılmaz bağına değinir.
Tezer Özlü, köksüz bir yazar olarak değerlendirilir ve kendisini hiçbir yere ait hissetmez. Çocukluğundan itibaren sürekli gitmek ister, bir yerde kök salmak ürkütücü gelir. Aslında gitmek, hep yolda olmayı sağlar. Yaşanan baskı, kural ve kötücül havadan bir türlü kaçmak gibidir. Yolda kendini bulan bir yazar olduğu için durmak da tehlikelidir. Geride bıraktığı her zerreye hep özlemle bakar.
Yaşamın Ucuna Yolculuk

Sevdiği üç yazarın yaşadığı topraklara giderek iki hafta süren yolculuğunda kaleme almıştır yazar Yaşamın Ucuna Yolculuk‘u. Pavese’nin intiharıyla birlikte kendi dünyasındaki karamsarlığı yansıtır. Svevo, Kafka ve Pavese gibi yazarların yaşadığı alanları, mezarlıklarını ziyaret ederek yazmıştır. Böylece onlardan etkilenmekle yetinmeyip beslendiği anlara şahit olmuştur. Rol model olarak gördüğü yazarlarla aynı havayı soluyarak onların dünyasına tanıklık etmiştir.
“Bomboş var olacağım. Kendi doluluğumun boşluğunda. Ve bir başıma. Ve bağımsız. Ovadaki yalnız ağaç gibi. Yaşlı ve büyük. Ve yalnız. O vadide. Bir yamaçta. Başıma buyrukluğuma hayranım.”
Farklı yerlere giderek kendi varoluşunu ve her zaman hissettiği yalnızlığını aktarmıştır. Modern hayatın getirisiyle birlikte toplumda yaşanan yozlaşmaların da bireyleri etkilediğine vurgu yapar.
Dışarda akan zamana ve çevreye yabancılıkla bakarak kendi özüne yaklaşır. Çıkmış olduğu yolculukta yazar kendi benliğine gider. Tezer Özlü, sürekli yolda bir arayış içinde bulunduklarıyla da kısmen yetinmediğini hissettir.
1 Mayıs 1977 yılında Türkiye Yazarlar Sendikası’yla birlikte hengamenin içinde kalır. Toplumsal karışıklık kendisinde endişe uyandırmıştır. O günü “Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin yurdu” cümlesiyle özetler. Ülkede yaşanan siyasi karışıkların insanların yaşamını ve özgür düşünce ortamını yok etmek için olduğunu düşünür. Toplumsal olayları sorgulayarak burada yaşamanın ne denli zor olduğu söylemekten çekinmemiştir.
Eski Bahçe – Eski Sevgi

Eser, çocukluk dönemine ait anı ve öykülerden oluşmaktadır. Eski Bahçe – Eski Sevgi kitabında yer alan Gabuzzı ve Amerikalı Komşum Willy öykülerini depresif döneminde yazmıştır. Yaşadığı ağır tedavi ve hastanedeki maruz kaldığı istismar nedeniyle belirli dönem bilinç kayması ve zihin bulanıklığı yaşadığı bilinir. Amerikalı Komşum Willy öyküsünde zihninde yaşanan bu durumu en açık şekilde aktarmıştır.
“Yeniden hastalanacağım
annem bana köfte getirecek
bahçede onu yiyeceğim
sonra annem gidecek
ve ben klinikte yalnız kalacağım
willy başına silahları tutuyordu
benim başıma tutmuyordu silahları
ve ben
b
a
b
a
m
ı
doğurdum”
Kalanlar

Kalanlar eserinin ilk baskısı 1990 yılında yapılmıştır. Yaşamış olduğu bunalımlara yakından tanıklık edeceğimiz eserlerin başında yer alır. Diğer eserlerinde olduğu gibi burada da var olan sistemin getirilerine ve her türlü kurala başkaldırdığı görülür.
“Düzen ve güven kadar ürkücü bir şey yoktur.”
Hayattayken kaleme aldığı anlatılardan meydana gelmiştir. Yazarın vefatından sonra çeşitli anlatıları kitaba dahil edilmiştir. Tezer Özlü’nün hayatına dair bilgiler olduğu kadar başta Türkiye olmak üzere Almanya gibi çeşitli ülkelere karşı bakış açısını da aktarır. Ölüm ve hayat üzerine o andaki hisselerini samimiyetle kaleme almıştır.
Hem kendi hem de çevresindeki unsurların varoluş sancılarına değinmiştir. Amaca ulaşılana kadar çekilen zahmetler neticesinde sonuca varanların bu durumun ağırlığıyla yorgunluk ve bıkkınlık hissedeceğini söyler.
Tezer Özlü’den Leylâ Erbil’e Mektuplar

Leylâ Erbil tarafından hazırlanan kitapta on altı adet mektup yer alır. Ölümünden kısa bir süre önce yazılan bu mektuplarda hastalığından ve içinden çıkamadığı duygusal sorunlarından bahseder. İki yazarın sıkı dostluğu, içtenlikle kaleme alınan mektuplarla birlikte sonsuzlaşır.
“Sevgili Leyla’cığım
İyi olmana çok sevindim. Fatoş için dua ediyorum. Çok mutluluklara layık bir kişi. Kendim de hastalığın neden olduğu depresyon ve üzüntüleri yenmeye çalışıyorum. Zaman geçerse iyi olacak. Okuyorum, yürüyüşe çıkıyorum. İstanbul’da sizlerle olsam daha mutlu olurdum, burada hep yalnızım. Yalnız olunca insan acı düşüncelere saplanıyor. Ama iyi olacağıma inancım büyük. Gözlerinden öperim.”
Tezer Özlü‘nün anlatı olarak değerlendirilen eserleri, hayatını baştan aşağı gözler önüne sermektedir. Bunalım edebiyatında etkileri büyüktür ancak yazarın yaşadığı psikolojik durumları aktarması sonucu eserler bunalım edebiyatı adı altında yer almıştır.
Kaynakça:
Özlü, Tezer. Çocukluğun Soğuk Geceleri. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2018
Özlü, Tezer. Yaşamın Ucuna Yolculuk. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1994
Özlü, Tezer. Kalanlar. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları 1995
Özlü, Tezer. Eski Bahçe- Eski Sevgi. Yapı Kredi Yayınlar, 1993
Erbil, Leyla. Tezer Özlü’den Leylâ Erbil’e Mektuplar. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları 1995


