Stefan Zweig: Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

Simge Kurtuldu
Simge Kurtuldu
Instagram: Simgekurtuldu
spot_img

“Ve sanırım beni ölüm döşeğinden çağırsan, birden ayağa kalkıp sana gelecek gücü bulurdum.”

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Stefen Zweig

  Stefan Zweig, 28 Kasım 1881 yılında Avusturya-Macaristan doğmuştur. Viyana Üniversitesi’nde felsefe okuyan Zweig, iç içe büyüdüğü Yahudi kültüründen kopmamıştır ve Buchmendel adlı hikayesinde de olduğu gibi “Yahudilik” temalı birçok eser vermiştir. İngilizce, Fransızca, Latince ve Yunanca dillerini bilen Stefan Zweig’ın ilk şiirleri 1897’den itibaren yayımlanmaya başlamış olsa da; “Silberne Saiten” başlığı ile şiir derlemeleri 1901 yılında okuyucu ile buluşmuştur. 1901 yılında da ilk romanı “Die Liebe der Erika Ewald” yayımlanmıştır.

Zweig, dönemin en çok okunan ve tercüme edilen yazarları arasına girerek, kariyerinde zirveyi yaşamıştır. Gazeteci, oyun ve roman yazarı, biyografiker de olan Stefan Zweig günümüzde hala sevilerek okunan bir yazardır. Dönemin, dünyada en çok okunan yazarları arasına girmiştir ve eserleri 50’yi aşkın dile çevrilmiştir. 22 Şubat 1942 yılında eşi Lotte Altmann ile birlikte intihar ederek hayatlarına son vermişlerdir.

Ay Işığı Sokağı, Korku, Amok Koşucusu, Lyon’da Düğün, Bir Kadının Yaşamından 24 Saat, Geçmişe Yolculuk, Kızıl, Yakıcı Sır, Gömülü Şamdan, Mürebbiye, Karmaşık Duygular, Bir Kalbin Çöküşü, Mecburiyet, Olağanüstü Bir Gece, Satranç Stefan Zweig’ın bazı eserleridir.

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

Romanımız tanınmış bir yazar olan R’nin Viyana’ya dönmesi ile başlar ve o gün doğum günü olduğu için gönderilenlere bakarken gözüne ilişen mektuplardan bir tanesinin el yazısının farklı oluşu ve kimin gönderdiğini belli olmayışı dikkatini çeker. “Beni hiç tanımamış olan sana” şeklinde bir hitapla başlayan bu mektupta, çocukluk yıllarından beri R’ye duyduğu tertemiz aşkı anlatan kadın; R’nin bu mektubu okuduğunda artık hayatta olmayacağını ve tek varlığı olan çocuğunu da kaybettiğini ekleyerek yaşadıklarını kronolojik bir şekilde anlatmaya başlar.

Fark Edilmeyişin Hikayesi

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, eserin isminden de anlayacağımız üzere, platonik bir şekilde aşk yaşayan kadının çocuğunun ölümünü anlatışıyla başlayıp kendi ölümü ile nihayetleniyor. R hiçbir zaman tam anlamıyla bu aşk dolu kadını fark edemiyor, sadece iki kez kadının çabaları ile birlikte bir gece geçiriyorlar. Kadın bunu lütuf sayarken, R ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi yaşamına devam eder.

Aslında kitapta aşk olarak bahsettiği duygunun içerisindeki saplantının, kahramanımız üzerinde bıraktığı etkiyi ve duyguları net bir şekilde okuyucuya betimliyor. Saplantıya dönüşen aşk artık kahramanın tüm hayatını, davranışlarını da etkilemeye başlıyor. Örnek olarak şu cümleleri verebiliriz:

“Dokunduğun kapı kollarını öptüm, sigaranın izmaritlerini çaldım, dudaklarının izi olduğu için izmaritleri kutsal bir nesne olarak belledim.”

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Sayfa 19

  Aşkın en içten ve en acı veren hâlini bize hissettiren kahramanımız, karşılık beklemeden içinde büyüttüğü aşkının görmezden gelinişini ise bize şu cümlelerle aktarıyor:

“Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?”

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Stefen Zweig, Sayfa 52

Satırlardan Aldığımız Lezzetler

Kitaptaki büyüleyici anlatım okuyucuyu da yanına katarak olaylar içerisinde sürüklenmesini sağlıyor. Adeta kitabın kahramanlarının olayları yaşarken yanındaymışçasına his bırakarak, kahramanların iç dünyasını kusursuz bir biçimde betimliyor.

Zweig’in neredeyse bütün eserlerinde de olduğu gibi Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’nda da, kahramanların mutluluğa ulaşması engellenerek trajik bir teslimiyet ile son bulur. Olayların ve kişilerin betimlemeleri ayrıntılı bir şekilde verilmiş olsa da, bur durum okuyucuyu sıkmaktan ziyade içine çekiyor ve kitabı okurken zaman kavramından uzaklaşmamızı sağlıyor.

 “Çünkü sen benim için her şeydin, bütün hayatımdın. Benim için her şey ancak seninle ilintili olduğu ölçüde vardı, hayatımdakilerin hepsi ancak seninle bağlantılı olduğu ölçüde anlamlıydı.”

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Stefen Zweig, Sayfa 13

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Sevilme İhtiyacının Gölgesinde: Onay Kompleksi ve Sosyal Kimlik

Kendi ışığınla var olmak, sevilmeden de sevebilmek ve onaysız yaşam, özgürlüğün ve içsel huzurun sessiz zaferidir.

Amy Winehouse – Rehab ve Psikoloji Çerçevesinde İncelenmesi

Kendini inkârın sesi: Amy Winehouse'un Rehab'ı bir kadının içsel direnişini ve kırılganlığını anlatan dürüst bir itiraf.

Çamurda Doğan Saflık: Nilüfer Çiçeği ve 5 Eser İncelemesi

Nilüfer çiçeğinin Doğu’dan Batı’ya uzanan anlamsal yolculuğu ve bu yolculuğun sanat üzerindeki büyüleyici izleri.

Hailey Bieber Stil İncelemesi: Çabasız Şıklığın Öncüsü

Hailey Bieber, minimalist ama iddialı stiliyle sade şıklığı bir güç ifadesine dönüştürüyor.

Bakü Seferi ve Kafkas İslam Ordusu

Osmanlı ordusunun Kafkasya’daki son seferi, Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu’nun Bakü’yü kurtararak Azerbaycan’ın bağımsızlık yolunu açtığı zaferdir.

“The Beach At Sainte Adresse” Tablosunu Anımsatan Şarkılar

Monet'nin The Beach At Sainte-Adresse isimli eserini anımsatan şarkılara birlikte göz atalım!

Dijital Dünyada Görünmez Yönlendiriciler: Algoritmalar Nasıl Çalışıyor?

Algoritmalar nasıl çalışır? Arama, öneri ve yapay zeka sistemlerini örneklerle öğrenin; etik ilkeler ve pratik ipuçlarıyla dijital rehberiniz.

İstanbul Mimarisi: Cercle d’Orient

Beyoğlu'nun kalbi olan Cercle d'Orient ya da Büyük Kulüp, ilginç tarihi ve mimarisiyle bize çok şey anlatıyor.

Love or Duty Tablosunun Hikâyesi – Aşk Uğruna Kutsal Yemini Bozmak

Aşk ve inanç arasında sıkışmış bir rahibenin hikâyesini, Gabriele Castagnola’nın tartışmalı eseri Love or Duty üzerinden keşfeden dramatik bir sanat incelemesi.

Madeleine de Proust Nedir?

Hepimiz kimi zaman kendi kendimize veya çevremizin etkisiyle geçmişe bir yolculuk yapabiliyoruz. Yüzyıl öncesinde yazılmış bir kitap da tam olarak bu konuyu ele alıyor ve sonrasında bambaşka kapılar açılıyor. İşte Proust ve ünlü madleni.

Editor Picks