Şiirin Gölgesinde Bir Hayat: Tarihi Kırıntılar

İrem Nur Kaya
İrem Nur Kaya
“Yarayla alay eder yaralanmamış olan”
spot_img

Çağdaş Türkiye edebiyatının güçlü kalemlerinden biri olan Barış Bıçakçı son romanı Tarihi Kırıntılar’ı Mart 2019’da bizlerle buluşturdu. Anlatıcısı Can Aladağ ve bir şaire kaçtığını düşündükleri ablası Meral çerçevesinde gelişen romanda her sayfada şiirin izlerini takip ediyor ve düşünüyoruz Bıçakçı gerçekten roman mı yazdı yoksa şiir mi?

Şiirin Peşinde Bir Hayat

“Bir kaybın peşinde bir aile ve ailenin oğlu, Can… Can’ın peşinde şiir ve şiirin peşinde Can. Şiirle hayat arasındaki en kısa mesafe, nedir, nerededir? “An” dan şiir çıkaran emekle, şairanelik arasındaki mesafe? “Dış dünya” kıyıp geçirirken, poetikalar nasıl konuşur, bizimle ve birbirleriyle? Yoksa “bunlar” beyhude mi?”

Arka kapak yazısında böyle anlatılıyor Tarihi Kırıntılar. 1992 yılının Aralık ayında Meral’in bir şairin peşinden gitmesiyle başlıyor kurgu. Ailenin hayatında Meral’in gitmesinden öncesi yoktur. Tüm olaylar bir şekilde Meral’e ve Meral’in gidişine bağlanır. Olayları ağzından dinlediğimiz Can karakteri ablasının gidişinin ardından seneler geçmesine rağmen bu olayı bir türlü aşamaz. Annesi ve babasının da ondan farkı yoktur. Herkes kendi yöntemiyle aşmaya çalışır Meral’in gidişini. Annesi edebiyat dergilerinde o şairi arar, babası şiir yazarak sözcüklerde arar, Can ise ailesine belli etmeden ablası üzerine bir dünya kurar kendine. Onun okuduğu kitapları okur, izlerini takip eder. Bu takip onu gazeteci olduğu bir geleceğe sürükler. Ayrıca bir projesi vardır Can’ın. Farklı şairlerin gündelik yaşamlarından derlediği bir kitap yazacaktır. “Kurmaca içinde kurmaca” dediğimiz şey de budur aslında.

Şairlerle Söyleşiler

Şairler kimliklerini gizleyerek Can’a hayatlarından bir şeyler anlatırlar. Bu söyleşiler Can’ın şairlerden almaya çalıştığı intikam ve ablasını aradığı zamanlar arasında bir yerlerde durmaktadır. Yazarın diğer kitaplarını okuyanlar bilir ki kendine has bir üslübu vardır ve dünyasına alıştığınız takdirde kitaptaki kurguları hemen anlarsınız. Bu kitapta da yazar bir günümüzden bir geçmişten bahsederek olayları farklı zamanlardan ele alır. Şairlerle yaptığı söyleşilerdeki hikayeleri de paylaşmayı ihmal etmez. Şaire gidiş yolunu anlattığı hikayenin hemen ardından yazdığı kitabın bir parçasını paylaşır bizlerle. Tarzını bilmediğiniz takdirde olaylar arasında geçişi anlayamaz ve buraya nasıl geldik diye düşünebilirsiniz. Bıçakçı’yı okurken sürprizlere her zaman açık olmak gerekir.

“Küflenecektim. Öyle ya da böyle küflenecektim çünkü şairlerin en iyi bildiği şey budur: Duyguları anlatmaya çabalarken, duyguları anlatmak için kendilerini donatırken duygusuzlaşmak ve küflenmek. Hiç kimseye, hiçbir şeye yakın olamamak.”

Söyleşi yaptığı her şairde Türkiye’nin başka bir gerçeğine çarparsınız. 12 Eylül’ler, Diyarbakır’lar, Şavaşa Hayır’lar vardır. Şairler başka başka hikayalerden gelmiştir ama özleri hep aynıdır. Şiir onları çağırmıştır bir şekilde. “Şiir, şairi kim olduğuna, hayatta neyi başarıp neyi başaramadığına bakmaksızın çağırır.”

Can ve Dünyasını Oluşturan Karakterler

Barış Bıçakçı’nın diğer kitaplarında yalnız karakterler ağırlıklıdır, bu karakterler her şeyi içlerinde yaşarlar. Can tamamen yalnız değildir. Önce Yeşim girer hayatına. Bir yazlıkta tanışırlar ve Can kendisini Yeşim’e açar. Uzun bir müddet birlikte sahiplenirler Meral’in yokluğunu. Ardından bir eleştiri yazısıyla beraber Rana ile kesişir yolları. Birlikte tiyatrolar, şiirler etrafında bir hayat kurarlar kendilerine. Rana uykusunun arasında ya da beklemediği anlarda Can’a hazır olmadığı sorular sorar. İlişkileri birçok şeyin üstündedir. Birbirlerini değiştirmeye çalışmadıkları aksine oldukları gibi kabullendiklerini görmekteyiz. Rana Can’ın Meral’in yokluğunda kaybolduğunun farkındadır. Yine de izin vermez Can’ın yok olup gitmesine.

“Uykuya dalmadan önce Rana, ” Sen ya da ben, birimiz gökyüzünün kapağını kaldırsak, diğerimiz yağmur ya da güneş döker aşağıya çünkü çok güzel seviyoruz birbirimizi,” diye mırıldandı.”

Can’ın bir de Ali’si vardır. İki arkadaş birçok şeyi birlikte atlatırlar. Ali, Can’ın yazılarının ilk eleştirmenidir aynı zamanda. Aralarında koşulsuz bir güven vardır. Bizim Büyük Çaresizliğimiz‘de de Ender ve Çetin’in ilişkisi gıpta edilecek kadar güzeldir. Karakterler aşkı dolu dolu yaşayamasalar da arkadaşlığı derinlemesine yaşarlar. İçsel bunalımlar yaşayan ve hep arayışta olan karakterlerin bir yerde birine kalbini açabilmesi fikri modern dünyada yaşayan bizlere iyi gelmektedir.

“Aşık olduğumuz insanın bizi en katıksız biçimde sevmesini isteriz. Diyelim genciz, güzeliz, gözümüz mavi, saçımız kıvırcık, güzel konuşuyoruz. Aklımıza hemen şu soru gelir: Genç, güzel olmasam, gözüm kahverengi olsa, güzel konuşmasam yine de beni sever mi? Bizi biz yapan niteliklerimiz olmadan da sevgilimiz bizi sever mi, sorusu hem çok saçma hem de kaçınılmazdır.”

Aşk, Ankara, yavaş yavaş yok olan bir aile çerçevesinde sürüp gider olaylar. Kitabın güzel yanlarından biri de bölümlerin ardından gelen “Poetika” kısmıdır. Yazar burada şiire dair bazı görüşler paylaşır alttaki alıntıdaki gibi. Size sadece bir hikaye sunmaz, siz şiirin izlerini takip edersiniz kitap boyunca. Olayların sonunun olması da gerekmez. Kalan boşlukları doldurmak size kalmıştır.

“İnsan, “Nasıl yaşamalı?” sorusunun cevabını şiirde aradığı için şair olur. Her fırsatta kendisine iri dişlerini, sivri tırnaklarını gösteren, salyasıyla üstünü başını ıslatan gerçeklik ile koyun koyuna nasıl tutarlı bir hayat sürdüreceğini bulmak için şair olur. İnsan, gerçekliğin dişinden tırnağından kurtararak artırdığı sözcükleri boşa harcamamak için şair olur. Ama çoğunlukla boşa harcar ve işte o zaman insan, yazdığı dizeleri bir güzel silkelemek için şair olur.”

Farklı aforizmalar da kitapta mevcut. Bıçakçı, bizlere katmanlı bir şiiri sunuyordur sanki. Kendimizi sorgularız okurken, farklı olmaya çalıştığımız hayatlarımız eninde sonunda sıkıcılığa mı varıyordur acaba. Ya da duyduğumuz aşklar dış görünüşün bir sonucu mudur yoksa ruhsal mıdır? Biz soruları sorarken Bıçakçı, 194 sayfalık bir maceranın sonuna ulaştırıverir bizleri. Can’ın yazmayı planladığı kitabın sonu gelmiştir ve kitabın sunuş kısmı da karşımızdadır. Meral mi? Meral annesinin, babasının ve Can’ın hayalinde en güzel hayatları yaşamakla meşguldür.

Modern dünyadaki bireylerin iç dünyasını okumayı seven herkese şiir gibi akıp giden bu kitabı tavsiye ediyoruz. Son kısımda Can’ın bahsettiği Hazırlandın Diyelim şiirini de bırakıyoruz buraya. Keyifli okumalar!

“hazırlandın diyelim bir yolculuğa
“bu, yalnızlığı da olabilir”diyor birisi
dayanıklı mısın bakalım
silahın nedir
ilkin asfalt ve beton
bir bakarsın önün ardın su kesilir
yüzme de bilmezsin ayrıca

“çocukluktan kalma şeyler bunlar”
diyor matrağa düşkün biri
“nasıl olsa yenilir”
Oysa kavradığım herşeyin adını bilmek
biraz bunaltıyor beni
örneğin bir atom santrali projesi
Hollanda’daki bir caz konseri
öleceğimi biliyorum nasıl olsa
ama gölgemi önüme düşürüyor
güneş önümden gelirken
şaşırıyorum gövdemi

matrağa alışkınım aslında ama
ille kayayı delen incir,
suları aşan gemi!”

Turgut Uyar

 

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Amerikan Edebiyatında 4 Yalnız Kahraman

Amerikan edebiyat tarihinin en önemli temsilcileri haline gelmiş kahramanlarımızın ne kadar soyutlanmış bireyler olduğunu farketmiş miydiniz?

Editor Picks