Ünlü Japon Yönetmen Akira Kurosawa
(1910 – 1998)
Dersu Uzala filmi, 1975 yılında Akira Kurosawa’nın yönetmenliğinde çekilmiştir. Rus bir seyyah olan Vladimir Arseniev’in Doğu Sibirya’da yaptığı araştırma ve geziler sonucu yazmış olduğu aynı adlı kitaptan yola çıkılarak beyaz perdeye aktarılmıştır. Kurosawa bu filmi Sovyetler Birliği’nden gelen teklif üzerine çekmiştir.
Film, Rusya’nın Doğu Sibirya bölgesindeki bir arazinin topografik haritasını çıkarmak üzere Rusya tarafından buraya gönderilen Yüzbaşı Arseniev ve askerlerinin görevleri sırasında “tabiat” ile bütünleşmiş olan Dersu Uzala adında bir ihtiyarla karşılaşmalarını ve onun, bu gruba rehberlik ederken başlarından geçen olayları konu edinmektedir. Kurosawa, Dersu ve askerler üzerinden tabiat-insan/tabiat-şehir çatışmasını ve ilişkisini anlatmak ister. Bunun ilk örneğini filmin daha başında görürüz. Yüzbaşı Arseniev, 1910 yılında -kronolojik olarak bu yılda Dersu öleli 3 sene olmuştur- ormanın ortasında işçilerle dolu bir inşaata gelir ve oradan geçen bir arabacıya burada bir mezar olup olmadığını sorar. Dersu 3 yıl önce buraya gömülmüştür. Arabacının cevabı ve bulunulan mekân, filmin daha başında, bize insanoğlunun tabiata hükmetme ve onu kendi kuralları içerisine hapsederek kuşatma çabasını göstermektedir:
“Burada henüz kimsenin ölmeye vakti olmadı. Hiç mezar olmadığını görebilirsin.”
Dersu Uzala ve Yüzbaşı Arseniev
Kurosawa, geriye dönüş tekniğiyle 1910 yılındaki sahneden sonra 1902 yılına muhteşem manzaralar eşliğinde döner. Topografi araştırması için yola çıkan Arseniev ve askerleri kamp yaptıkları sırada ormanın içinden sesler duyarlar. Bu sesin ilk önce bir düşman tarafından geldiğini yahut bir ayının kendilerine saldıracağını düşünürler fakat ormandan karnı aç olan Dersu gelmektedir. Burada ateş başında ona yemek verilir ve Dersu hayat hikâyesini Yüzbaşı Arseniev’e anlatır. Dersu ailesini çiçek hastalığı sonucunda kaybettiğini, doğada yaşadığını ve avcılık yaptığını anlatır. Hikâye bittikten sonra Yüzbaşı Arseniev, Dersu’ya yapacakları gezi için rehberlik teklif eder. Yola çıktıkları andan itibaren Dersu’nun tabiata ve tabiat yaşamına duyduğu saygı Arseniev’in Dersu’yla aralarında kuvvetli bir ilişki oluşmasını sağlamaktadır. Dersu Uzala’nın Yüzbaşı Arseniev’den hiç kimsenin olmadığı bir kulübe için pirinç, tuz ve kibrit istemesi, onun doğa yaşamına duyduğu saygının bir örneğidir.
Filmde açıkça görülmektedir ki Dersu Uzala’nın kullandığı dil ile askerlerin kullandığı dil farklıdır. Dersu tabiatın dilini konuşurken askerler şehrin ve yapaylığın dilini konuşur. Dersu ile askerler arasında bir de “duyu” farklılığı bulunmaktadır. Tabiatın dilini konuşan Dersu’nun duyuları da şehir insanına göre çok daha gelişmiştir. Ormanda yürürlerken gördüğü ayak izlerinin bir Çinli’ye ait olduğunu söyleyince askerler onunla alay ederler. Askerlerin bunu nasıl anlamadığına şaşıran Dersu,”Siz bunu nasıl anlamadınız?” der. Dersu’nun gelişmiş duyuları ve doğada yaşama bilgisi birçok defa Yüzbaşı Arseniev’in hayatını kurtarmış ve aralarında sıkı bir dostluk ilişkisinin olmasını sağlamıştır. Topografik çalışma bitmiş ve yolların ayrılma zamanı gelmiştir. Yüzbaşı Arseniev gidecekleri yere Dersu’yu davet etse de onun daha avlayacak çok avı vardır. Teklifi kabul etmez. Bundan sonra film 1907 yılına gider. Bu yıl içerisinde Yüzbaşı bir kez daha topografik çalışma için o bölgeye yola çıkmıştır ve gözleri Dersu’yu aramaktadır. Çünkü bilir, o olursa işleri çok daha kolay olacaktır. Dersu’nun görüldüğü haberi ona geldiğinde Yüzbaşı çok sevinir ve onun yanına koşar. İki sıkı dost tekrar bir aradadır.
Gelişen bu dostluk ilişkisinin devam ettiği bir gün, ormanda ilerlerken karşılarına bir kaplan çıkar. Kaplan hem ormanların kralı olması, hem de yırtıcı bir hayvan olması hasebiyle gücü temsil etmektedir. Kendilerine saldırmak üzere olan kaplanı Dersu vurmak zorunda kalır. Bu onu çok korkutmuştur, yüzü donar. Dersu Uzala, tabiatın ve ormanın bir ruhu olduğuna inanmaktadır. Bu inancın adı Kanga’dır. Kaplanı vurduğu andan sonra artık o bambaşka biri olmuştur. Askerlere karşı asabi davranır, onları en küçük sebepten azarlar. Kaplanı vurarak tabiata zarar vermiş, tabiatın dengesiyle oynamıştır. Bu olaydan sonra Dersu’nun gözlerine adeta bir perde iner. İnsanları, ağaçları görmesine rağmen doğada yaşayan ve av olan hayvanları göremez, onlara ateş edemez. Bu haliyle Dersu ormanda nasıl yaşayacak, nasıl avlanacaktır? Durumunun kötü olduğunu gören Yüzbaşı Arseniev, onu evine davet eder. Kurosawa, anlatmak istediği tabiat-şehir çatışmasını daha etkili kılmak için Dersu’yu alıp Yüzbaşı’nın yaşadığı eve, yani şehre koyar. Böylece izleyice bir mukayese imkânı vermiş olur. Bir şehre, bir eve, bir daireye ve bir odaya bağlı yaşamak Dersu’ya ölüm gibi gelir. Buranın yaşamını çok yadırgar. Suya neden para verdiklerini anlamaz, bahçede talim için atış yapmaya kalkar. Sonunda odun için şehir parkına gidip ağaç kesince polis tarafından tutuklanır. O böyle bir yaşama ve kurallara alışık değildir. Daha fazla dayanamaz ve Yüzbaşı Arseniev’e şehirde yaşayamadığını, dağlara çıkmak istediğini söyler. Bir gün, Arseniev’in hediyesi olan son model bir tüfekle yola çıkan Dersu’nun ölüm haberi gelir. Koşarak teşhise giden Yüzbaşı Arseniev, arkadaş olduklarını, onun çok iyi bir avcı olduğunu söyler ve Dersu’yu teşhis eder. Onun elinden düşürmediği sopasını, Yüzbaşı, mezarının toprağına saplar.
Son model tüfek ise bulunamamıştır.