Pulp… İsminin de belli ettiği üzere bir pulp fiction. Pek hakim olmasam da türe, en iyi örneklerinden biridir herhalde. Amiyane tabiriyle kafamızı bulandıran bir kitap. Bukowski’nin ölmeden önceyayımlanan son kitabı, son romanı. Başlamadan kitabı yorumlamaya, olumsuz yanlarının başında çevirmeninin Avi Pardo olmamasını belirtebilirim. Bukowski ve Fante okuyanlar bilirler, yazarların iyi yazmalarının yanında dilimizde büyük etkileyicilikleri olmasının temel etmenlerinden biri Avi Pardo’nun çevirmesidir bu kişilerin kitaplarını genelde.
Pulp adlı roman, yeteneksiz yazarlara adanmış bir roman. Bunu ilk sayfada ”yeteneksiz yazarlara adanmıştır” cümlesinden anlıyor ve bizlere de adanmış bir kitap olmasının getirisi şımarıklıkla çeviriyoruz diğer sayfaları. Çoğu kitabında Henry Chinaski olmasına alıştığımız Bukowski, bu kitapta Nick Belane olarak karşımızda yer almayı tercih etmiş. Kitabın başlangıcında yer alan
– “Celine’i okur musun?” diye sordu bir kadın sesi. Oldukça seksi bir ses tonu vardı. Uzun süredir yalnızdım. En az yirmi yıldır.
– “Celine mi?· Hmmm.”
– “Celine’i istiyorum. Onu bulmalıyım.”
diyalogu aslında bize kitabın gidişatıyla ilgili bir fikir veriyor, Bukowski’den hayata dair sert gerçeklik dışında bir kurgu okuyacağımıza dair. Bunun şaşırtıcı olduğu düşünülebilir eğer kendisine çok hakim değilseniz, ama ”Kasabanın En Güzel Kızı” kitabını okuyanlar zaten Bukowski’nin gerçekdışılıkta da epey kabiliyetli olduğunu deneyimlemişlerdir.
Yüzeysel olarak bir dedektiflik romanı olarak kategorileyebileceğimiz Pulp, tuhaf karakterleri ve değişik olay örgüsü ile dedektiflik harici her yere sürüklüyor olabilir okurunu. Zira dedektifin peşinden koştuğu nesne veya kişiler, bulabilmesi olası şeyler değil ve bunu farkettiğiniz andan itibaren yapıttan ayrı bir keyif almaya başlıyorsunuz.
Elbette bir Bukowski yapıtının olmazsa olmazı erotizm, bu kitapta da kendini gösteriyor. Bayan Ölüm ile yapılan telefon konuşmalarında en başlarda pantolonun fermuarı açık olmayan Nick Belane’in, uğradığı haksız ithamdan sonra gerçek olduğu düşünülen durumu gerçek kılması ve bu diyalogun defalarca tekrarlanması güzel bir detay olabilir eğer anlamsız yinelemelerden keyif alan okuyucu kitlesindenseniz. Ayrıca bu kitap Bukowski’yi okumak isteyenlere en son okuması tavsiye edilen kitaplardan biridir. Çünkü içinde Bukowski’nin bundan önceki eserlerine dair ipuçları var ve bunları farkederek okuduğunuzda yaptığınız okumanın manası daha da derinleşiyor ve belki Bukowski’yi toplumun önemli bir kısmının gördüğü gibi seks bağımlısı, alkolik ve kaçık bir ihtiyar olarak görmüyorsunuz. Gerçi böyle biri olarak görmemeniz epey imkansız ama en azından ”yalnızca bunlardan ibaret biri” olarak görmeme ihtimalinizin bu kitabın hakkıyla okunması vesilesiyle vuku bulacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bitirmeden,
“Eskiden yazarların hayatları, yazdıklarından daha ilginçti. Şimdiyse ne hayatları ne de yazdıkları ilginç.”
Bir solukta okunabilecek keyifli bir kitap. Es geçmeyin derim.


