Cumhuriyet devrimi belki de bu coğrafyanın başına gelmiş en güzel şeydir. Egemenliğin kayıtsız ve şartsız milletin olduğu bu sisteme giden yol elbette ki çiçekli patikalardan geçmedi. Oldukça yokuşlu ve dolambaçlı geçen bu yolun tanınmış yolcuları, aktörleri vardı. Pertev Naili Boratav da bunlardan birisiydi. Bir asra yakın olan ömrünü halk bilimine ve Türk folklorunu dünyada temsil etmeye adayan Boratav, yaptıkları ve yaşadıklarıyla birlikte yeni kurulan cumhuriyetin öncü ve tanınmayı hak eden isimlerinden olmuştur. Şimdi hem bu tarihi kişiliği yakından tanıyalım hem de ülkemizin gençlik döneminde yaşanan birtakım olayları ufaktan inceleyelim.
Çocukluğu ve Gençliği

Pertev Naili Boratav, 2 Eylül 1907’de Gümülcine’nin Darıdere ilçesinde (günümüzde Zlatograd, Bulgaristan) dünyaya geldi. Kaymakam Abdurrahman Naili Bey ile Sıddıka Hanım‘ın oğlu olan Boratav, babasının işi nedeniyle çok yer değiştirir. İlköğretimini İstanbul, Gülşehri ve Develi’de sürdürüp Mudurnu’da tamamlayan Boratav, Mudurnu’yu oldukça benimser ve kendisini Mudurnulu olarak görür. İlköğretim döneminde annesi Sıddıka Hanım’ın anlattığı masallar Boratav’ı derinden etkilemiş ve Boratav’ın folklor alanına yoğunlaşmasına vesile olmuştur.
Ortaöğretim döneminde dayısının önerisiyle Kumkapı Fransız Koleji’ne yazılan Boratav, Gelenbevi Orta Mektebi ve İstanbul Lisesi’nde ortaöğretim sürecini tamamlar. İstanbul Lisesi’nde Hilmi Ziya Ülken‘den psikoloji ve sosyoloji, Hasan Ali Yücel‘den edebiyat dersleri alır. Folklor alanındaki çalışmalarına lise son sınıftayken Ülken’in önerisiyle başlar. Tatillerini babasının kaymakamlık görevini sürdürdüğü Mudurnu’da geçiren Boratav, folklor açısından ilk derlemelerine başlar.
İstanbul Lisesi’ndeki önemli sınıf arkadaşlarından birisi de şüphesiz ünlü sosyolog Niyazi Berkes‘ti. İlerleyen zamanlarda Boratav’la benzer hayatı ve kaderi yaşayacak olan Berkes, “Unutulan Yıllar” isimli anı kitabında Pertev Naili Boratav’ı şu sözlerle anlatır:
Son sınıfta bilgi ve öğrencilik yanlarına imrendiğim bir iki arkadaş vardı. En başta Pertev Naili (Boratav) gelir. Daha o zamandan çok iyi Fransızca bildiği gibi hem kişiliği, hem her konudaki bilginliği ile sınıfımızın en seçkin üyesiydi (Berkes 47).
Üniversite Yılları

1927 senesinde Darülfünun Edebiyat Fakültesine giren Boratav, Mehmet Fuat Köprülü başta olmak üzere Ragıp Hulusi, Ali Ekrem Bolayır ve Ömer Ferit Kam gibi önemli hocaların öğrencisi olma şansını elde eder. O sırada gelecekte kendisine karşı cephe alacak olan Nihal Atsız‘la arkadaş olur. Boratav, “Köroğlu Destanı” başlıklı tezini üniversite yönetmeliğine sunarak 1930’da Darülfünundan mezun olur.
Boratav, lisans eğitimini tamamladıktan sonra 1931’de Fuat Köprülü’nün asistanı olarak göreve başlar fakat bu görevi çok uzun sürmez. 1932 Tarih Kurultayında Zeki Velidi Togan‘ın Türk Tarih Tezi’ni eleştirmesinin ardından çıkan tartışmalar sonrasında Togan’ın öğrencileri olan Boratav, Atsız, Ayşe İlhan ve Enver Necati, Togan’a destek amaçlı dönemin Maarif Vekili ve Türk Dil Kurumu başkanlığı görevlerini üstlenen Reşit Galip‘e bir telgraf çeker. Telgrafta ilgili hocaların Togan’ın öğrencileri olmaktan gurur duyduklarından bahsedilir. Bu olaylardan sonra Boratav, hocası Köprülü’nün tavsiyeleriyle Anadolu’ya tayinini ister.

Konya Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak göreve başlayan Boratav, Beyşehir’de ve Halıcıoğlu’nda zorunlu askerlik görevini tamamlar. Öğretmenlik görevini sürdürürken Almanca öğretmenliği yapan Hayrünnisa Hanım ile tanışır. 1935’te hayatlarını birleştirmeye söz veren bu çiftimizin aynı yıl oğulları Korkut dünyaya gelir (İleride ülkenin sayılı iktisat bilimcilerinden birisi olacak olan Korkut Boratav‘dan bahsediyoruz.).
Pertev Naili Boratav, 1936’da Ön Asya dilleri üzerinde öğrenim görmek üzere ailesiyle birlikte Almanya’ya taşınır. Almanya’daki ırkçılık ortamı içinde göze batan Boratav ve ailesi, bir sene sonra Türkiye’ye geri döner.
Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Günleri

Haziran 1937’de Türkiye’ye dönen Boratav, Siyasal Bilgiler Fakültesinde kütüphane memuru olarak göreve başlar. Dönemin Yükseköğretim Umum Müdürü Cevat Dursunoğlu‘nun Boratav’a Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesine başvurup folklor alanındaki çalışmalara tekrar yönelmesini tavsiye eder.
Yaklaşık bir sene süren kütüphanecilik görevinin ardından Boratav, 8 Mart 1938’de Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesine atanır. 28 Nisan 1941’de ders takririni de yapan Boratav, doçentlik çalışması olan “Türk Halk Hikayesi ve Halk Hikayeciliği” adlı eserini sunarak doçent olur. 15 Haziran 1945’te dönemin Türk Dili ve Edebiyatı Enstitüsü başkanlığını yöneten Necmettin Halil Onan, dekanlığa gönderdiği dilekçeyle beraber Boratav’ın profesörlük ünvanına yükselmesini tavsiye eder. Aynı gün kurulun onay vermesiyle beraber Boratav profesör olur.
Boratav, folklor çalışmalarını sürdürürken bir yandan Behice Boran ve Niyazi Berkes’le dönemin etkili dergilerinden birisi olan “Yurt ve Dünya“nın yayın ve yazarlık işleriyle uğraşır. Ocak 1941’de ilk sayısı yayınlanan dergide folklor, halk edebiyatı gibi uzmanlık alanı olan disiplinlerde yazılar kaleme alır. Dünyanın sallandığı ve büyük savaşın içinde olduğu bir dönemde çıkan bu dergi, elbette ki ülkedeki odağı kendi üzerine çekecektir.
Türkiye’de ve dünyada yaşanan siyasi ve sosyolojik gelişmelere belli bir perspektiften bakan ve belirli bir tavrı simgeleyen Yurt ve Dünya dergisi, özellikle Boratav’ın çocukluk arkadaşlarının dikkatini olumsuz şekilde çeker. Tepkiler, eleştiriler, ikazlar ve ihbarlar dergi üzerinde yoğunlaşır. Birtakım diz boyunu aşmayan düşüncelere maruz kalan Yurt ve Dünya dergisi, 1944’te Bakanlar Kurulunun 3/824 sayılı kararnamesiyle resmen kapatılır. Yazıda ilerledikçe bir kararnamenin somut bir çözüm olmayacağını göreceğiz.
Kazanlar Kimin için Kaynıyor?

Patlamaya hazır barut fıçısının fitilini Nihal Atsız’ın dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu‘na yazdığı açık mektup ateşler. Atsız, sahibi olduğu Orhun dergisinin Mart 1944 tarihli 15. sayısında “Başvekil Saracoğlu Şükrü’ye Açık Mektup” başlığıyla ve “Sayın Türkçü Başvekil…” diye başlayan mektuba yer verir. Bu mektubunda Türkçülüğe yönelik saldırılardan şikayet eden Atsız, ikinci bir açık mektup yazar. Boratav ve Sabahattin Ali dahil bazı kişileri komünizm propagandası yapmakla ve dönemin Maarif Vekili Hasan Ali Yücel’in de bu kişileri korumakla itham eder. Atsız’ın “vatan haini” söylemine maruz kalan Sabahattin Ali ise Atsız’a hakaret davası açar.
26 Nisan 1944’te başlayan bu davanın en ünlü duruşması şüphesiz ki 3 Mayıs’taki duruşmadır. Davanın ikinci duruşmasının görüleceği gün Ankara, yoğun ırkçı-Turancı gösterilerine maruz kalır. Ankara garından adliyeye kadar ilerleyen yürüyüşte Türkçülük lehine sloganlar atılırken, Atsız’ın “vatan hainleri” kervanına katılan Nazım Hikmet ve Sabahattin Ali gibi yazarların kitaplarının yırtılıp yakılması da ihmal edilmez. Oldukça sancılı geçen bu dava, Atsız’ın sonradan ertelenecek olan 4 ay hapis cezasıyla ve Orhun dergisinin 3/686 sayılı kararname gereğince kapatılmasıyla sonuçlanır. Dava sürecindeki eylemlerden sonra açılan soruşturmada ise birçok ırkçı-Turancı gösterici de tutuklanır. İkinci Dünya Savaşı‘nın başından beri süregelen siyasi kavgalar ve hükümetin gösterdiği paranoyak politika, genç yaştaki ülkemizde yıpratıcı zamanların geleceğini açıkça haber veriyordu.
Milli Eğitim Bakanlığı, üniversite bünyesinde çalışan hocaların siyasi yazılar yazamayacaklarını ve propagandalar yapamayacaklarına dair bir genelge yayımlar. Bu genelge üzerine DTCF’de görevli olan Boratav, Niyazi Berkes ve Behice Boran, bakanlık emrine alınır ve haklarında soruşturma açılır. Nisan ayının sonuna kadar okullarından uzak kalacak olan bu üç hoca, Danıştay’a iptal davası açarlar. 26 Nisan 1944’te bakanlık emrine alınma işi iptal edilir ve hocalar okullarındaki görevlerine geri dönerler .
Takvimler 1947’yi gösterdiğinde Boratav, Berkes ve Boran hedef gösterilir. 1 Mart 1947’de DTCF’den dört öğrenci, 67 imzalı bir dilekçeyi Başbakanlığa, Milli Eğitim Bakanlığına ve İçişleri Bakanlığına sunar. Aynı gün Bayrak gazetesinde yayımlanan bu dilekçede üç sene önce kapatılan Yurt ve Dünya dergisindeki çalışanların işine son verilmesi talep edilir. Bu dilekçeye karşılık olarak 5 Mart 1947’de 108 DTCF’li öğrencinin imzasının bulunduğu başka bir dilekçe kamuoyuna sunulur. Bu dilekçede dört gün önceki dilekçede bahsi geçen hocalar savunulur ve haklarındaki suçlar kesin bir dille reddedilir. Ayrıca 67 imzalık dilekçede bu üç hocanın bünyesinde eğitim gören hiçbir öğrencinin bulunmadığı, 108 imzalı dilekçedeki öğrencilerin tamamının Felsefe ya da Türk Dili ve Edebiyatı öğrencisi olduğu da dikkatlerden kaçmaz.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde Tasfiye

1940’lı yıllar Ankara Üniversitesinin ,ülkenin kaotik durumuna rağmen, ülkede bilimin öncüsü olma misyonuyla hareket etmeyi amaçladığı yıllardır. Bu süreçte bilimsel etkinliklerin halka açık bir şekilde sunulacağı bir dizi konferans planlanmıştı. Bu konferanslardan birisi de 5 Mart 1947’de Pertev Naili Boratav tarafından DTCF’de tertip edilecekti. Konferans salonundaki kalabalık grup bağırışmalar ve protestolarla Boratav’ın konferans vermesine izin vermeyeceklerini gösterirler. Boratav her ne kadar da konferansı vermek konusunda ısrarcı olsa da üniversitenin ilk rektörü Şevket Aziz Kansu, Boratav’ı ikna eder ve salona gelerek konferansın ileri bir tarihe erteleneceğini açıklar ancak olaylar böylece bitmez.
Ertesi gün yüzlerce kişilik bir topluluk fakülteye gelir. “Mukaddesat (kutsal inanç) karşıtı” konferansların bitmesini, solcu hoca ve öğrencilerin okuldan kovulmasını, kapatılan Yurt ve Dünya dergisinin tüm nüshalarının tek tek toplanıp imha edilmesini ve bu dergi bünyesinde çalışma yapan herkesin gözaltına alınmasını talep eden büyük topluluk, rektörün ve amirlerin yatıştırıcı konuşmaları sonucunda fakültenin içinden ayrılır ama eylemler dışarda devam eder.
İlgili olaylar sonucunda Boratav, Berkes ve Boran hakkında üniversite içi bir soruşturma açılır. Üniversite senatosunun 1 Temmuz 1947’de aldığı kararla Felsefe Enstitüsü’ne bağlı tüm dersler ve Türk Halk Edebiyatı ve Folklor dersleri geçici olarak tatil edilir. Senato 26 Aralık 1947’de aldığı bir diğer kararla ile bahsi geçen üç öğretim görevlisine soruşturmaları bitene kadar derslerden ve öğrencilerden uzak durma yasağını koyar.
Uzaklaştırma kararının alındığı tarihte başka bir olay daha cereyan eder. 27 Aralık’taki Mehmet Akif’i Anma Günü dolayısıyla sağcı öğrenciler, 26 Aralık’ta rektörlükten ve dekanlıktan DTCF’deki çok amaçlı salonun kendilerine tahsis edilmesini isterler. Dönemin DTCF dekanı Enver Ziya Karal, sağcı öğrencilerin talebi reddedilirse öğrencilerin zorla içeri girecekleri haberini alıp rektör Kansu’ya iletir. Kansu ve Karal, talebi mecburen kabul eder ve İçişleri Bakanlığı tarafından yoğun güvenlik önlemleri alınacağı güvencesi de Kansu’ya verilir. 27 Aralık’da CHP Demirtepe Ocağı’nda başlayan yürüyüş, güzergahtan saparak DTCF’ye kadar ulaşır ve ne hikmetse, sabah yoğun şekilde alınan güvenlik önlemlerinden hiçbir eser kalmamıştır. Valinin bilinmeyen bir sebeple güvenlik önlemlerini kaldırması, sağcı öğrencilere pekâlâ kolaylık sağlar.
Fakültenin içine dolan kalabalık, rektör odasına zorla girerek dönemim tıp fakültesi dekanı General Abdülkadir Noyan‘ın sırtına istifa mektubu koyarak rektör Kansu’ya imzalatır. Odadaki hocalar; Boratav, Berkes ve Boran’ın derslerinin tatil edildiğini söyleyerek öfkeli kalabalığı yatıştırmaya çalışsa da bu pek etkili olmaz. Emniyet güçleri nihayet rektör Kansu linç edilmeden önce fakülteye ulaşmış ve olaya müdahale etmiştir. Yaşanan bu terör ortamı öğrencileri ve hocaları fazlasıyla müteessir ve rahatsız etmişti. Öğrenciler, okullarını ve hocalarını savunmaya çalışsa da pek etkili olamamışlardır.

Senatonun 10 Ocak 1948’deki toplantısından sonra alınan karara göre üç öğretim üyesinin her türlü uyarıya ve alınan önlemlere rağmen öğrencilerini Üniversiteler Kanununun 3. maddesine (Türk Devrimi’nin ülkülerine bağlı ve milli karakter sahibi vatandaşlar olarak yetiştirmek) göre yetiştirmedikleri görülmüştür. Bu sebeple bir disiplin soruşturması açılır ve soruşturmanın tebligatı, 13 Ocak’ta Boratav’a ulaşır. Üç hoca da bu karara itiraz eder. İtirazları değerlendiren kurul, disiplin suçunun gerek duyulmadığı kararını 21 Şubatta alır ancak iki gün sonra üç öğretim görevlisinin de dersleri süresiz olarak tatil edilir. Boratav 1 Mart 1948’de bu karara itiraz etse de üniversite senatosu bu itirazı reddeder.
Yargıda bir tasfiye gerçekleşmeyince yasamaya başvurulur. 3 Mayıs 1948’de TBMM Milli Eğitim Komisyonu tarafından sunulan raporda, DTCF’deki üç öğretim üyesinin zararlı görüldüğünden yeni akademisyenlere yer açılması gerektiği ve bu derslere gönderilmiş kadroların ve bu kadrolarla yapılan hizmetlerin kaldırılması kararı alınır. Bu kararla beraber üç yabancı hocayla birlikte Boratav, Berkes ve Boran da uzaklaştırılır. TBMM Bütçe Komisyonu ise üniversitedeki bazı kadroların kullanılamayacağını belirten raporunu 28 Haziran 1948’de sunar. Bu kadrolar da tahmin edebildiğimiz gibi Boratav, Berkes ve Boran’ın kadrolarıdır. 12 Temmuz 1948’de ise üç öğretim üyesi, açığa alınır ve ders verdikleri kürsü kapatılır.

Yargıtay, süreç esnasında 30 Nisan 1948’de TCK’nin 240. maddesine göre son soruşturmayı başlatır. Buna göre Boratav, ”Türkçülük aleyhinde bulunmak” ve ”görevini kötüye kullanmak” suçlarını işlemiştir. Dava 18 Haziran 1948’de başlar. Bilirkişi heyetinin 26 Mayıs 1949’da sunduğu rapor, sanıkların lehine bir sonuç gösterir. Böylece 10 Şubat 1950’de Pertev Naili Boratav’ın, 23 Aralık 1950’de ise Niyazi Berkes ve Behice Boran’ın ayrı ayrı beraatlerine karar verilir. Dava sonrası Boratav, eski görevine geri dönmek ister ancak çeşitli engellerden ötürü Türkiye’deki üniversitelerde ders veremez. Bunun sonucunda 1 Haziran 1970’te emekliliğini ister ve 20 Ağustos’ta emekli olur.
Son Zamanları

Üniversitesinden, çok sevdiği DTCF’sinden uzak kalan Boratav, 1948-1952 yılları arasında ABD’deki Stanford Üniversitesi Hoover Kütüphanesi‘nin Türkiye bölümünün kuruluşunu ülkesinden takibe alır. Bu dört senelik süreç, Boratav ailesi için oldukça zorlu ve yokluk içinde geçmişti. Boratav, cüzi bir miktar karşılığında il il, ilçe ilçe dolaşarak folklorle alakalı binlerce kitap topladı. Bu kitapları kendi evine kadar kendisi taşıyor, eşi Hayrünnisa Hanım ile beraber paketlemelerle ilgilenip Amerika’ya teslimini sağlıyordu. Bu sırada fakülteden eski mesai arkadaşı olan Alman Wolfram Eberhard aracılığıyla Amerika’da iş bulan Boratav, vize sorunları nedeniyle bu işinden mahrum kalır ve 1952 senesinde Fransa’ya gidip Paris’e yerleşir.
1972 yılına kadar CNRS’de çalışmalarını sürdüren Boratav, 1976’ya kadar Türk folkloru üzerine çeşitli seminerler verir. Sonrasında École des Hautes Etudes‘te Osmanlı arşivleri üzerindeki çalışmalarına devam eden Boratav, Türkiye’de kalan eşinin yardımlarıyla folklor çalışmalarını sürdürür.
Akıp giden yıllar, dünyayı ve Boratav’ı yormaya başlar. Türk folklorunun gerçek anlamda kurucusu ve genç cumhuriyetin çok yakın gözlemcisi olan büyük değer Pertev Naili Boratav, 16 Mart 1998‘de 91 yaşında Paris’te, memleketinden çok uzakta, yoğun çalışmaların ve yaşanmışlığın verdiği yorgunluğa yenik düşerek hayata gözlerini yumar.
Bu Ülkeden Bir Boratav Geçti

Folklor üzerinde ülkemizdeki ilk çalışmaların altında imzası eksik olmayan Boratav, uzun ömrüne pek fazla eser sığdırmıştır. “Zaman Zaman İçinde“, “Az Gittik Uz Gittik“, “Türk Masalları“, “Le Tekerleme” ve daha nice inceleme ve antolojiyi ülkemize kazandıran Boratav, üzülerek öğrendiğimiz gibi sayısız eser kazandırdığı ülkesinden çok uzakta bedenen aramızdan ayrılmıştır. Tıpkı kader ortakları Niyazi Berkes ve Behice Boran gibi… Ülkemize kazandırdıklarından ötürü kendilerini saygıyla anıyoruz.
Kaynakça
Ata, Aysu ve Ali Gül. ”Pertev Naili Boratav”, DTCF’de Türkoloji’nin Öyküsü (haz. Hasan Özdemir ve Hadi Şenol) Ankara, DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Yayını, 2006.
Çelik, Mete. Pertev Naili Boratav: Bir Akademisyen ve Düşünce Adamı. İstanbul, İletişim Yayınları, 2019.
Çelik, Mete. 1948 DTCF Tasfiyesi ve Pertev Naili Boratav’ın Müdafaası. İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998.
Mumcu, Uğur. 40’ların Cadı Kazanı. İstanbul, Tekin Yayınevi, 1993
Berkes, Niyazi. Unutulan Yıllar. İstanbul, İletişim Yayınları, 1997.
Aydın, Ayhan, “Pertev Naili Boratav’la Söyleşi”, Pertev Naili Boratav’a Armağan (haz. Metin Turan) Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1988.
Kapak Görseli: fikriyat.com
Nasreddin Hoca’yı tekrar bize kazandıran büyük düşün emekçisi
Çok büyük adamdır kendileri. Çalışma azmi olarak kendisinden öğreneceğimiz çok şey var.