Özcan Alper‘le tanışıklığımız yüz yüze olmasa da kendisini adını bile bilmeden filmlerini izleyerek başladığımı söylemeliyim. Kendi kronolojik film izleme sırama göre yakın zamanda izlediğim Sonbahar filmi, biraz daha geriye gidersek yaklaşık bir sene öncesine kadar izlediğim ve bazı sahnelerinde filmi durdurup, düşündüğüm anlarda kendimi sonradan yakalarken bulduğum film olan Aşıklar Bayramı. Ancak kendisi her ne kadar iyi bir platformdan çıkış yapmış bir film olan Aşıklar Bayramı olsa da, ben Özcan Alper’le uzun metraj ilk filmi olan Sonbahar ile bu güz mevsiminde tanıştık ve memnun olduğumu söylemeliyim çünkü bendeniz eski filmlerin merakı ile dolmuştum son zamanlarda.
Özcan Alper’in Doğduğu Çevre ve Akademik Hayatı

Doğu Karadeniz’in Artvin ili Hopa ilçesinde doğan Özcan Alper, Trabzon
Lisesi’nden mezundur. 1992 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik
Bölümü’ne başlayan ve 1996 yılında ise İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bilim
Tarihi bölümüne girerek ve 2003 yılında mezun olur. 1996 yılından itibaren ise hem bir yandan okuyan hem de Mezopotamya Kültür Merkezi ya da şimdiki bilinen ismiyle Nâzım Kültürevi gibi yerlerde sinema atölyesi çalışmalarına katıldı. 2000 yılından itibaren aralarında Yeşim Ustaoğlu‘nun filmlerinin de olduğu çeşitli sinema filmlerinde asistanlık görevleri alarak yaptı. “Momi” adlı film Hemşin’de çekilmiştir. “Tokai City’de Melankoli ve Rapsodi” ise Japonya’da çekilen bir belgeseldir. “Bir Bilimadamıyla Zaman Enleminde Yolculuk” imza attığı diğer belgesellerinden biridir. Alper, 19 Aralık 2008’de ilk uzun metrajlı filmiyle “Sonbahar” vizyona girmiş ve bir çok festivalden ödülle dönmüştür. Özcan Alper, Hrant Dink‘in yeğeni yönetmen Lusin Dink ile evlidir.
Özcan Alper’in Sinemaya Giriş Yapması ve Filmografisi
Momi

“Dillerin taşıyıcısı büyükannelere” diyerek başlayan yaklaşık 25 dk’lik kısa film denemesi olan Özcan Alper’in, dil ile geçmişe duyulan saygıyı harmanlayarak bize yaptığı deneyimi sunmaya çalışmıştır. Filmin girişinde bizi karşılayan uzun tulum sesi, Karadeniz’in yeşilliği, deli ve çatallı yollarına inat, tulumun devam eden sesi.
Senaryosu Özcan Alper ve Özkan Küçük‘ün ortak çalışması olan bu kısa film, teması pastoral ve lirik tonlarda köy yaşamını ve çocukluk aşkının masum halini ya da aşkın en güzel halini bizim unuttuğumuz çerçeveden bize sunmaya çalışır. Filmin ana dört karakteri Marte, Luskina, Mommed ve Momi‘dir. Marte çocukluğun verdiği o saf heyecanlarda ve kendini sevmenin önemini bize hatırlatarak Luskina’yı hep bir yerlerde görmeye çalışır. Zaman zaman Momi’nin yanında soluklansa da genellikle Mommed’le bayırlarda kah oturarak kah yürüyerek dertleşirler aşk konusunda. Mommed, akli olarak insanların garipseyeceği bir zihne ve hareketlere sahip olsa da en az Marte kadar saf bir kalbi vardır.
Yönetmenliğini Özcan Alper’in yardımcı yönetmenliğini ise Özkan Küçük’ün yaptığı kısa filmdir Momi. Sahnelerde bize çocukluk aşkı, sevmenin en güzel hallerini hatırlatır yönetmen. Koyun ve kuzuların derilerinin kesilmesi bize köy yaşamını açıkça gösterir. Filmde Marte’nin en sevdiği ve hiç yanından ayırmadığı eşyası olan kırmızı ayna, bizlere çocukluğumuzda hep olan ve ona bir sürü anlam yüklediğimiz eşyaları anımsatır. Yönetmen ve senaristin izleyiciyi düşünsel olarak harekete geçirmesi gerçekten kayda değer.

Mohmed ile Marte’nin bir yaylanın kırsalında oturup geçen diyalog bize çocukken dünyayı merakla sorgulayan, öğrenme arzusu ile dolu ve içinde birçok duygunun hızlıca yaşandığı o dönemlere götürüyor. Marte’nin sorduğu soruları birçok kez çocukken mutlaka ya birisine sormuşuzdur ya da utandığımızdan veya çekindiğimizden kendimize sormuşuzdur.
Filmde dil olarak o yörede yaşayanların, göçebelerin ya da yaylada yaşayanların kullandığı dil Lazcadır.Filmde Marte’nin amcasına Hopar diye seslenmesi kullanılan dili göstermektedir.
Dikkatimi çeken bir husus ise Özcan Alper’in filmde oynayan herkese filmin sonunda yer vermesi gerçekten takdire şayan. Her ne kadar filmde oynayanların çoğu oyuncu bile olmasa hatta ve hatta çoğu konuk oyuncu, misafir, köylü, yayla insanları bile olsa da onların verdiği emeği filmin sonunda yer verilmesi, Özcan Alper’in ufak detaylara değer veren bir yönetmen olduğunu şimdiden gösteriyor. İzleyicilere ve sinemaseverlere bu kısa filmi izlemelerini isterim çünkü bu filmde herkes çocukluğundan bir anıyı hatırlayacak ve o yıllara bir anlığına geri dönecektir.
İzlemek isteyenlere Momi!
Sonbahar

Şimdi karşınızda Rus romanlarından çıkmış gibi bir film olan, Özcan Alper’in ismini yönetmen olarak duyacağınız ve filmiyle de ön plana çıkacak olan; uzun metrajlı ilk filmi karşınızda: Sonbahar. Yusuf, genç yaşta girdiği hapishaneden 10 yıl sonra hastalığı yüzünden çıkar, hastalığı ölümcüldür, sürekli öksürür, belki de birkaç ayı vardır, bu yüzden belki de son güzünü geçirmek için köye, annesinin yanına gelir. Gittiği şehirde Elka adında bir hayat kadını ile tanışır ve aşık olur. Elka ile ilk karşılaşmasında ise bir kitapçıda kitap alması ile göz göze gelecektir başrollerdeki Yusuf ve Elka.
Filmde sık sık kargaya yer veren Özcan Alper, bize ölümü örtülü bir şekilde hep hatırlatır ki benim aklıma izlerken Yusuf’un öleceğini hiç düşünmemiştim. Tüm dikkatlerimi çeken şey, onun yaşama arzusu idi. Oysa ölüm her zaman Yusuf’un yanı başındadır. Filmdeki her sahne bir Rus romanının mekanlarından fırlamış gibidir. Karadeniz’in o gri sisli puslu havası, havanın ha yağdı ha yağacak kararsızlıkta gidip gelişleri ve bulutların neredeyse hiç olmayışı. Yağdığında şakır şakır inleten o yağmur ise sanki Yusuf’un içinde kopan fırtınaların da yağmurları gibi. Kendi zihninin topraklarına yağmış gibi ıslanmak, yer yer yürümek ve rahatlamak ister.
Filmseverler buraya!
Ve Sonbahar filminde uzun uzun filmden kopmamı sağlayan sahne karşınızda. Bu filmin o sahnesinde olduğu için sanırım Onur Saylak‘ı çok kıskandığımı söylemeliyim. Saylak’ın sahneye girişi, dalgaların coşarak, köpüre köpüre gelmesi ve müziğin tonlarının dalgaların doruklarında kopup gitmesi… Onur Saylak’ın bu gibi sahnelerden aldığı tecrübe ile günümüzde iyi senaryo ve oyunculuklarla karşımıza gelmesi ise hiç de şaşırtıcı değil. Elinizde ne varsa bırakın, düşündüğünüz şeyleri bir anlığına unutun, sakin bir yere geçin ve bu sahneyi izleyin. Ve karşınızda o iskele sahnesi!
Kars Öyküleri

Oyuncular arasında Ayda Aksel, Bennu Yıldırımlar ve Meral Çetinkaya‘nın yanı sıra birçok tiyatro ve sinema oyuncusunun da oynadığı bu kısa film, drama ve antoloji türünde bir filmdir. Yaklaşık 80 dk süresi olan bu film, Ermenistan sınırında ve Türkiye’nin Kars ilinde çekilen beş kısa filmin omnibusu. Beş yönetmen arasında, bir senaryo yarışmasını kazandıktan sonra hikayelerini çekmek üzere seçilen üç oyuncu yer alıyor.
Moto Guzzi

Kars ili Digor ilçesinde yaşayan on iki yaşındaki Yusuf, köyüne epeyce uzak olan okuluna her gün bisikletle gidip gelmek yükümlülüğündedir. Görünürde bir hayli zor olan bu görev, Yusuf için çok hoşlandığı kız olan Leyla’yı her sabah kısa bir an için de olsa görme olasılığıdır.
Bu film bize Momi‘den sonra Motto Guzzi filmi ile yine çocukluğun güzel yanlarını, tatlı heyecanlarını ve afacanlıklarını bize sunmaya çalışır Özcan Alper.
Gelecek Uzun Sürer

Genç bir akademisyen, entellektüel ve etnomüzikolog olan Sumru kaybolan sevgilisini ararken kendini araştırmaları için 3 ay boyunca Diyarbakır’a giderken bulur. Anadolu Ağıtları’nın kaydetme projesi için bu şehre gelen Sumru; başkalarının acılarını dinlerken, belli belirsiz kendi içinde de kaybolacak ve kendi acısının ağıtını keşfetmeye çalışacaktır. Sumru kendi dünyasında da çözeceği nice ağıtlar yer almaktadır.
Oyuncu kadrosunda başrollerini Gaye Gürsel ve Durukan Ordu‘nun paylaştığı filmde birçok sinema ve tiyatro oyuncuları yer almaktadır. Güzel bir kitaptan alınan o sahneye bakalım.
Filmin ismine bir bakış attığımızda, bana bekleyişleri çağrıştırmasından çıkamadım. Gelecek kelimesine bu denli bir bakış açısı, beni filmin isminden hemen yakaladı. Sanki filmin ismi, gelecek kelimesine yeni bir tanım geliştirmiş gibi!
Filmdeki sahnelerden birine baktığımızda, sahne kendiliğinden yine Özcan Alper’in kaleminden çıkmış olduğunu belli ediyor. Fazla söze gerek yok, birlikte sahneye bakalım.
Rüzgarın Hatıraları

“Bildiğimden daha fazlasını hatırlıyorum.”
“Hayal gücüm hafızamdan daha geniş.”
“Kimsin sen?”
“Her şey ama her şey uçuşuyor.”
1940’larda geçen bir anne oğul ilişkisi çerçevesinde, İstanbul’dan kaçmak mecburiyetinde olan bir entellektüelin kendi çocukluğuna ve geçmişine dönme öyküsü ile bir dağ köyünde sıkışma hikayesine bir taraftan da üçlü aşka dönen senaryo. Özcan Alper’in kendi ağzından söylediği 3. filmi bu.
Filmde Onur Saylak, Tuba Büyüküstün, Mustafa Uğurlu, Sofya Khandamirova, Murat Daltaban, Ebru Özkan ve Menderes Samancılar gibi usta oyuncular yer almaktadır. Benim dikkatimi cezbeden ise Özcan Alper‘in Onur Saylak‘ın filminde ikinci kez yer alması ve birlikte güzel filmlere adlarını yazdırmalarıdır. Ayrıca Onur Saylak‘ın Özcan Alper‘in filmlerinde pişmesi, gelecekte çok iyi senaryolara imza atmasında Özcan Alper ile çalışmasının büyük katkısının olduğunu düşünüyorum.

“Aksi ötedeki kara koyun gibisin sen, nereye gitsen bilinirsin, tanınırsın.”
Senarist Bülent Usta ise filmde Aram‘ın iç seslerini yazmıştır. Aram’ın iç seslerinin yansıtılışı onun psikolojik olarak derin bir karaktere sahip oluşunu yansıtır.
Bu film aynı zamanda bazı yazarların hikâyelerini yansıtmaktadır. Sabahattin Ali, Nâzım Hikmet ve Rıfat Ilgaz gibi yazarların o dönemlerde yaşadıklarına hitaben de yazılmış ve sinema seyircilerine düşünmeleri ve izlemeleri için bırakılmıştır. Döneminde iyi gişe yapmış olan bu film ile de durmayacak olan yönetmen Alper, yoluna dolu dizgin devam edecektir.
Aşıklar Bayramı

“Ben burayı uçsuz bucaksız bir deniz zannediyordum. Kocaman bir deniz. Şimdi suyu azalmış. Tıpkı zaman gibi.”
2 Eylül 2022 çıkışlı bir Netflix filmi olan Aşıklar Bayramı, yönetmenliğini ve senaristliğini Özcan Alper’in yaptığı bir filmdir. Film, bir baba ile oğul arasında geçen anlaşmazlıkları bir yol metaforu üzerinden ele alır. Başrollerini Kıvanç Tatlıtuğ ve Settar Tanrıöğen‘in oynadığı dram türündeki film, sonbahar mevsiminde çıkan bir Özcan Alper filmidir. Aynı zamanda Kemal Varol‘un aynı adlı kitabından uyarlanan film, tanınmış bir halk ozanı olan Heves Ali ile avukat oğlu Yusuf‘un pişmanlık, öfke, merak ve özlem dolu bir öyküyü bizlere sunarlar. Hikayeye genel açıdan baktığımızda, ömrünün sonlarına doğru yokuş aşağı giden bu halk ozanı ile oğlu arasında geçen baba-oğul çatışmasını anlatır. Yolculuğa çıkan ikilinin amaçları Aşıklar Bayramı’na kavuşmaktır!
Film Heves Ali’nin çat kapı oğlu Yusuf’un eve gelişi ile başlar. Annesinin ölümünden beri görüşmeyen bir baba-oğul hikayesi, tam 25 yıl! Hastalığı nüksedince oğlunu da görmeden gitmek istemeyen bir baba.

“Sence adalet diye bir şey var mıdır dünyada? Bu dünyada mı ötekinde mi? Her ikisinde de. Bu dünyada olmadığını görecek kadar yaşadım. Ötekinden de şüpheliyim.”
Filmde herkesin bir nebze olsun yaşadığı baba-oğul sert çatışması ve uyuşmazlığı görülüyor. Filmin sahnelerinin çok güzel noktalardan çekildiğini söylemeden, Özcan Alper’in imzasının olduğu önceden net bir şekilde anlaşılıyor.

“Evlat. Kendini fazla yorma. Baba dediğin zaten yarım kalmış bir kelimedir. Babalar hep yarım kalır.”
Filmde o kadar çok sahne, söz, bakış, iç çekiş, göz kaçırma ve bir sürü psikolojik ve sosyolojik değerlendirmeler var ki, filmi izleyenlerin göz yaşlarını tutamayacağını açık yüreklilikle söyleyebilirim.
Filmde o kadar güzel sahnelere ve cümlelere yer verilmiş ki sahneler bir dikiş makinesinin muntazam dikişleri gibi kusursuz ve duygu yüklü. İzlerken birçok sahnede boğazımın kuruyup düğümlendiğini söylemeden geçmeyeceğim. Eğer farklı insanlar ve farklı hayatlara merak duyuyorsanız, bu filmi izlemeden geçmeyin. Heves Ali’nin o güzel sözü ile bu sahneyi bitirelim.
“Ama açlarla aşıkların uykusu gelir mi hiç?”
Karanlık Gece

Gezgin bir müzisyenin, ölmek üzere olan annesinin görmek için doğduğu kasabaya doğru yolculuğa çıkması ile geçmişindeki karanlık sır onu kasaba halkının hedefi haline getirir. Bu filmde son zamanlarda yaşanan linç kültürü anlatılmaya çalışılmıştır. Oyuncu kadrosunda ise bu sefer daha farklı isimlerle devam etmiş Özcan Alper. Pınar Deniz, Berkay Ateş, Taner Birsel, Sibel Kekilli gibi birçok oyuncu yer almıştır.
Filmde İshak ile annesinin ne pek yakın ne de pek uzak ilişkisine dair görüntüler sunmaktadır. Bıldırcın avına çıkılan o gece. İshak’ın 7 yıl önce yaşadığı o olay ve annesinin yanına gelmeye cesaret edemediği o köy. Filmde karga sesi ile uyanan İshak bir rüyadan uyanması bize unutamadığı o olayı yani ölümü anlatmıştır. Özcan Alper yine bir baba-oğul çatışmasına değinmiş fakat bir farkla filmde baba figürü artık hayatta yoktur ama etkileri İshak üzerinde devam etmektedir. Kavuşamadığı kız, babasının eseridir.

Bir baba, oğlunun ne ölüsünü ne dirisini bulamayışını canlandıran Taner Birsel, bize günümüzde faili meçhul kayıpların yaşandığı durumlara, film yoluyla bize bu en acı duyguları acı bir kahvenin ağızda bıraktığı tat gibi bırakıyor ve belki de 40 yıl geçse bile unutulmayacak acıları tanımlamaya çalışıyor yönetmen. Orman mühendisi olan genç Ali, bir olay neticesinde o obruğa atılmıştır. İshak rüyalarında o yaşanan olaydan kaçamamaktadır, belki de vicdanından tek kaçtığı yer olan uykularken, kaçabileceği yer değil azap çektiği duraklardan sadece biri olmuştur.
Filmde Sabahattin Ali‘nin İçimizdeki Şeytan kitabına sahne olarak yer verilmesi Özcan Alper’in onu sevdiğinin ve anısını yaşatmak istediğinin de bir belirtisi aslında. Tıpkı Sonbahar filminde Yusuf’un kitapçıdan Kuyucaklı Yusuf kitabını alması gibi sahnelerde Sabahattin Ali’yi yaşatması çok güzel bir anekdot.

Sultan ise kendi kabuğunu kırıp çıkmanın derdinde iken Ali ile hayalleri noktasında rastlaşmaları, onu Ali’ye doğru çekecek ve ilgisini arttıracaktır. Filmde konuk oyuncu olarak Ceylan Ertem de oynamıştır. Son olarak filmin bitişinde Nuh Köklü anısına olarak bitiren Özcan Alper, filmi bu kişiye ithaf etmiştir.
Film insan olmanın ve insan kalabilmenin ne kadar büyük bir meziyet olduğunu bize türlü sahnelerle gösteriyor. Yer yer sahnelerde kendinizi tutamayıp söveceğiniz tiplere yer verilse de hayattaki en temel insani erdemlerin ne kadar da önemli olduğunu bize hatırlatıyor. Filmde insanlık medeniyetini kaybetmiş olanlara inat, her zaman insan kalabilme sanatında buluşmak umuduyla.
Özcan Alper’e Bakış
Özcan Alper’e baktığımızda genellikle filmlerinde anlatılmamış, üzerine yeterince konuşulmamış veya düşünülmemiş konuları ele alışıyla, bize yönetmen koltuğunda neden oturduğunu açıklamaya çalışmış filmlerinde. Kimileri kült demeyecek olsa bile, benim onun filmografisine şimdiden geleceğe doğru baktığımda, 4 adet filmine kült olmuş gözüyle bakıyor diyebilirim. Eğer yapacak daha iyi bir şeyiniz yoksa, sürekli aynı şeyleri dinlemekten ve izlemekten sıkıldıysanız ve farklı serüvenler ve karakterlerle tanışmak istiyorsanız; işte size izlemeniz gereken filmleri: Sonbahar, Rüzgarın Hatıraları, Aşıklar Bayramı ve Karanlık Gece. İyi seyirler!
Kaynakça
- “Momi”. Nar Film. Youtube. Web. 09.09.2024
- “Özcan Alper”. Mubi. Web. 09.09.2024
- “Sonbahar”. Nar Film. Youtube. Web. 09.09.2024
- “Özcan Alper”. Instagram. Web. 09.09.2024
- “Özcan Alper”. Aşıklar Bayramı. Netflix. Web. 09.09.2024
- “Özcan Alper”. Karanlık Gece. Netflix. Web. 09.09.2024
- “Özcan Alper”. Imdb. Web. 09.09.2024
- “Özcan Alper” . Women TV. Web. 09.09.2024
- “Kapak Görseli”. Youtube Web. 09.09.2024



Özcan Alper sinemasına olan ilgiyi artıran türden bir yazı olmuş, emeğine sağlık🙏🏻✨
Çok teşekkür ederim.