Normal People Dizisi Birinci Sezonuyla Seyirciye Ne Anlatmak İstedi?

spot_img

Dikkat:Spoiler içerir.

BBC Three ve Hulu ortak yapımı olan dizi Sally Rooney’nin romanından uyarlanak geçtiğimiz günlerde izleyiciyle buluştu. Konusu lise hayatında iki zıt karakterin yakınlaşmalarını anlatan yapım, şimdiden eleştirilere yol açtığı kadar beğenilere de layık görüldü. Başrol karakterleri olan Marianne(Daisy Edgar-Jones) ve Connel(Paul Mescal) aynı lisede okuyan birbirlerine hem çok yakın hem de çok uzak iki hayatı anlatıyorlar.

Marianne, okulun dik başlı ve pek de sevilmeyen kızını canlandırırken Connel ise, popüler grubun içinde yer alan utangaç ve biraz da özgüvensiz bir karakteri üstleniyor. Connel’ın annesinin Marianne’ların evinde temizlik görevlisi olarak çalışıyor olması nedeniyle sık sık karşılaşma fırsatı bulan ikili, bir süre sonra yakınlaşmaya başlıyor. Connel’in bu ilişkiyi gizli tutmak istemesi ve Marianne’nin ailevi travmaları yüzünden kendini değersiz hissetmesiyle ortaya çıkan kaosta işler ikisinin de istediği gibi gitmiyor. Üniversiteye geçtiklerinde ise kalp kırıcı şekilde karşılaşan ikili, arkadaş olarak devam edebileceklerini söylüyorlar fakat, dizinin genel biyografisinden anlaşılabileceği üzere bu iki karakter günlük hayattaki tatmin duygularını gösterirken, psikolojinin önemli dallarından biri olan aile travmaları’nın altını çiziyor. Connel, maddi yaşam özgürlüğü kazanamamış, Marianne’ye ise sevgi kavramı farklı eylemlerle aşılanmış. İletişim kurmanın en zor olduğu dönemi konu alan dizi; aile içi şiddetten, sosyal hayata uyum sağlama unsurlarına kadar vurgular yapıyor. Tam da bu sebeplerle adını koyamadıkları bir kısır döngü içine sıkışıp kalan iki genç farklı insanlar, değişen mekanlar ve zamana rağmen birbirlerinden uzaklaşamıyorlar.

Cinsellik sahnelerinin vurgulandığı bu dizi, gerekli hiyeraşik yapıda, bunun sadece bir öge olmadığını aynı zamanda insan doğasında ötelenmiş arzular ve sorunların yol açtığı bir araç gibi de gösterilerek izleyiciyi alt metinlerle doyurmayı başarmış. İstekleri kimi zaman değişen ikilinin karakter okumasından anlaşılabileceği üzere, bunu sadece bir doyum olarak değil aynı zamanda birey kaygılarının şekil değiştirerek dışa vurumlarını da ele alıyor. Yönetmenliğini Lenny Abrahamson ve Hettie Macdonald’ın üstendiği dizide, objektif teknikleri kullanılarak karakter yalnızlıklarına ve sosyal yaşamda gündeme gelen sorunlar adeta sulu boya tekniğiyle anlatılarak, izleyiciyi yapıma dahil etmeyi başarıyor. Doğdukları ve yaşamak zorunda kaldıkları çevrenin etkisiyle, hayatlarının belki de en kritik dönemlerinde aldıkları kararlarla sonu olmayan bir yolda yürüyen iki karaktere, geçmişten gelen arkadaşlık ilişkileri ve ölüm sancıları gibi metaforik anlamlar da yükleniyor. Acı ve şefkatin başlık olarak değerlendirilebileceği temada, sabit kalan tek ölçütün Marianne ve Connel olması, kader uzamından farklı değerlendirilmek üzere tasarlanmış bir yolculuğa hazırlanıyor. Dublin, Sligo, İtalya ve İsveç gibi yerlerde rastlaşan iki karakterin zamanla sadık kalmayı becerebildikleri tek yaşam, arkadaşlık ilişkileri oluyor. Araya giren üçüncü karakter öykülemesinden fark edileceği üzere, kaç-kovala ikileminde araya sıkışan Marianne ve Connel, fiziksel ve ruhsal zararlar sonucunda bir araya gelmeye başlayacakken, Connel’a New York bağlantısı üzerinden gelen bir yıllık iş teklifi ikili arasındaki bağları gevşetiyor. Dizide sürekli yer verilen “sen daha zekisin” vurgusunun altında yatan özgüvensizlik sebebiyle bu fikri Marianne’ye hiç açmamış olan Connel, ikiliyi tekrar aynı döngüye sokuyor fakat Marianne’yi kıran olgu Connel’ın gidecek olması kadar bu fikri daha önce onunla paylaşmamış olması da oluyor. Duygular üzerine ciddi yüklemeler bulunduran yapım, ihtiyaçların bazen sadece bir araç olduğunu da göstermeyi ihmal etmiyor. Birinci sezon Connel’ın New York’a gidecek olmasıyla kapanırken şu replik diziye dair önemli noktalara parmak basıyor;

“Seni çok özlerim, kahrolurum.”                                                                                      “Başlarda, ama zamanla iyiye gider.”                                                                              “Evet, yalnızca bir yıl sürecek sonra döneceğim.”                                                              “Söz verme.”

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.