Nazım Hikmet’in şiirleri hakkında bilinen yanlışlar, varlığını bildiğimiz fakat onun için yazıldığından bihaber olduğumuz şiirler, romanlar gibi şaşıracağınız bilgileri sizler için bu yazıda derledik. Keyifli okumalar…
Ceviz Ağacı Şiiri Hakkında
Nazım Hikmet’in yazdığı, Cem Karaca’nın sesiyle de bestelenmiş halini dinlediğimiz bu şiirin bir de herkesin duyduğu bir hikayesi var. Fakat bu hikaye, asılsız bir hikaye. Hikayeye göre Nazım Hikmet bu şiiri yazdığı sırada polisler tarafından aranıyordu. Sevgilisi Piraye hanım ile Gülhane Parkı’nda buluşmak üzere sözleştiği bir günde polislerden gizlenmek için çıktığı ağacın tepesinde yazdığına inanılıyor bu şiirin.
Dediğimiz gibi hikaye, bu aşk üzerine kurgulanmış, maalesef ki uydurma bir hikaye. Nazım Hikmet bu şiiri Bulgaristan’ın Balçık adlı sahil kentinde yazmıştır. Bu satırlarda Nazım Hikmet’in memleket özlemini yansıttığı düşünülmektedir. Ayrıca şiirin yazıldığı tarihlerden Nazım Hikmet’in gönlünü Piraye Hanım’da değil, Münevver Andaç’ta olduğu biliniyor. Bu da hikayenin tutarsızlığını değerlendirme açısından önemli bir diğer detay.
Hakkında aşk hikayesi yazılan o şiir;
Ceviz Ağacı
Başım köpük köpük bulut
İçim dışım deniz
Ben bir ceviz ağacıyım
Gülhane Parkı’nda
Budak budak
Şerham şerham ihtiyar bir ceviz
Ne sen bunun farkındasın
Ne polis farkında
Gülhane Parkı’nda
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril
Koparıver gözlerinin gülüm yaşını sil
Yapraklarım ellerimdir
Tam yüz bin elim var
Yüz bin elle dokunurum sana İstanbul’a
Yapraklarım gözlerimdir
Şaşarak bakarım
Yüz bin gözle seyrederim seni İstanbul’u
Yüz bin yürek gibi
Çarpar çarpar yapraklarım.
Gülhane Parkı’nda
Ne sen bunun farkındasın
Ne polis farkında
Zindanı Taştan Oyarlar Şiiri ve Nazım Hikmet
Zindanı Taştan Oyarlar
“Bursa’nın ufak tefek yolları
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğidim aslanım aman burada yatıyor.
Bir şubat gecesi tutuldu dilin
Silâha bıçağa varmadı elin
Ne ana ne baba ne kız ne gelin
Yiğidim aslanım aman burada yatıyor.
Ne bir haram yedin ne cana kıydın
Ekmek gibi temiz su gibi aydın
Hiç kimse duymadan hükümler giydin
Döşek diken diken yastık batıyor
Yiğidim aslanım aman burada yatıyor.
Zindanı taştan oyarlar
İçine bir yiğit koyarlar
Sağa döner böğrü taşa gelir
Sola döner çırılçıplak demir
Çeliğin hası da yiğidim aman böyle bilenir
Döşek melul mahzun, yastık batıyor
Yiğidim aslanım aman burada yatıyor.
Bugün efkârlıyım açmasın güller
Yiğidimden kötü haber verirler
Demirden pencere taştan sedirler
Döşek melul mahzun yastık batıyor
Yiğidim şahinim aman burada yatıyor
Mezar arasında harman olur mu?
On üç yıl hapiste derman kalır mı?
Azrail aç susuz canın alır mı?
Döşek melul mahzun yastık batıyor
Yiğidim şahinim aman yerde yatıyor…
Dilinde dilimi bulduğum
Gücüne kurban olduğum
Anam babam gibi övdüğüm
Dayan hey Aslan Ustam
A benim
Yiğidim dayan.
Dayan hey gözünü sevdiğim
Bugün efkârlıyım açmasın güller
Yiğidimden kötü haber verirler.
Sana kökü dışarda diyenlerin kökleri kurusun
Kurusun murdar ilikleri dilleri çürüsün
Şiirin gökyüzü gibi herkesin.
Sen Kızılırmak kadar bizimsin
En büyük ustası dilimizin
Canımız ciğerimizsin.
Bugün buradaysa şiirin, yarın Çin’dedir
Bütün hışmıyla dilimiz
Kökünden sökülmüş bir çınar gibi
Yüreğimiz içindedir.
Bugün buradaysa şiirin, yarın Çin’dedir
Acısıyla sızısıyla alnının kara yazısıyla
Bir yanı nur içinde tertemiz.
Bir yanı sızım sızım sızlayan memleketimiz içindedir.”
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ve Nazım Hikmet
Orhan Kemal’in Nazım Hikmet’e Veda Şiiri
Nazım Hikmet’e
“Promete’nin çığlıklarını
Kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam”
Sen benim mavi gözlü arkadaşım
Kabil değil unutmam seni.
Koşacağım memlekete.
Ve tren
Kocasını getirecek.
Yanaklarından öperken sevgilimi
Sen neşeli mavi gözlerinle bakacaksın
İçimden bana
Ekmek – kin – hasret
Fakat Nâzım Hikmet
Sen şu kadar kilometre uzakta kalmana rağmen
Aydınlık yüreğimin duvarına dayayıp sarı saçlı başını
Batan bir yaz güneşi hüznüyle ağlatacaksın arkadaşını.
Günler geçecek
Ekmek derdi çökecek omuzlarıma.
Fabrika.
Makinalar.
Tezgâhım.
Sana şekerkamışı, portakal yollayacağım.
Karım yün çorap örecek.
Her hafta mektup yazacağız.
-Askere almazlarsa eğer-
Unutabilir miyim seni?
Tahtakurusu ayıkladığımız hapishane gecelerini
Ve radyoda şark cephesinden haber beklediğimiz
Müthiş anların küfrünü!
-Radyonun yanındaki duvara
Kurşun kalemiyle abus insan yüzleri çizmiştin-
Unutabilir miyim seni?
Hâlâ beton malta boylarında duyuyorum
Takunyalarının sesini!
Unutabilir miyim seni hiç?
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim,
Hikâye, şiir yazmayı
Ve erkekçe kavga etmeyi senden!







