Kalemiyle yalnızca kağıda değil, okuyucuların da yüreklerine yazan Nazan Bekiroğlu, denemelerinin yanında romanlarıyla da tanınmış bir akademisyendir. Tasavvufî bir bilinç, insanî bir öngörü ve yüreği ısıtacak bir hoşgörü ile yazdığı yazılarında kendimizden bir şeyler buluruz. Bulunan şey bazen bir ‘an’ bazen ‘geçmişe özlem’ bazense ‘geleceğe umutla bakmak’ olabilir. Nazan Bekiroğlu’nun yazılarında ortak olan ise daima yolda olmayı ve aramayı özleme hâlidir. Mutasavvıfın da dediği gibi “Arayanlar bulamaz; ama bulanlar hep arayanlardır.”
Nazan Bekiroğlu, her satırında kendimizi sorguladığımız ve kimi zamanlarda içimize bir mum alevince ışık serpen cümlelerini okuyucuya sunarken okuyucuya şu soruyu sorar: “Bugüne seslenmezse mazi yerinde kalabilir pekala. Mazi yerinde kalabilir pekala, iyi de, bu inanılmaz cazibe, peki bu ne demek oluyor? Bütün imtidat teorileri bir yana, neden mazi bütün acıları yokmuş gibiye indirgiyor?”
Nazan Bekiroğlu’nun Mavi Lâle-Yitik Lâle adlı kitabından sizler için 20 alıntı hazırladık.
- Kendi içinizdeki kuyuya düşmenizi öğütler şair, korkmamanızı! (sayfa, 12)
- Bahar, bir yığın hatıranın ayrıntısında ruha dair bir hikâyedir. (sayfa, 13)
- Ben resmini seviyorum, seni değil. Çünkü seni görmeden önce gördüğüm ve senin yokluğunda senin sûretin üzerinden büyüttüğüm sana, kendimi ilâve ettim. Seni kendi içimde senden başka bir biçimde var ettim. Böylece senden, ‘sen’den de farklı bir sen çıkardım. Şimdi o ‘sen’i seninle nasıl bozabilirim? (sayfa, 20)
- Sevilen fark eder sonunda: Sevdiğin ben değilim. Seven fark eder: Sevdiğim sen değilsin. (sayfa, 21)
- Çünkü cevher manadadır, sûret arazdır. Mana sabittir, sûret değişken. (sayfa, 22)
- Görmeden inanmak gibi büyüleyici bir iman terbiyesinin gölgesinde boy veren eski kültür, içre büyütülen bir asla binaen sûrete (resme) âşık olmak konusunda da bir hayli mahir. (sayfa, 23)
- Acıyan yerlerimiz. Uğradığımız haksızlıklar, anlam veremediğimiz adaletsizlik. Bitimlerimiz, tükenişlerimiz. Dayanılır gibi değil. İyi de neye göre! Acılarınızla aynı düzlemden tuttuğunuz bir bakış noktasına göre. (sayfa, 26)
- Uyandığım an ne kadar anlamı kalıyorsa, gerçek hayatıma uyandığım/doğduğum (ya da öldüğüm) an işte ancak o kadar anlam içerecek bir acı. (sayfa, 26)
- Uzaklaştıkça, görüntü güzelleşiyor, kendimizi katarak büyüttüğümüzden. (sayfa, 29)
- Gece, görünenin sonu, görünmeyenin başlangıcıdır. (sayfa, 33)
- Dün yok, yarın da. Bir tek bugün var çünkü. Dahası bir tek an var. Ve anın derinliğinde hepsi üzerime yığılmış halka halka çoğalan, katman katman derinleşen bir zaman var. (sayfa, 53)
- Hayatın bizi şiir kılan yüzünde camlara yağmur damlaları dokunur önce. (sayfa, 59)
- Oysa hayat iki yüzlü ve bilmemek, varlığı engellemiyor. (sayfa, 60)
- Neden kalbimizin bütün acılara açık yerinin adı şair? (sayfa, 62)
- Kiminin, günah işleyecek kadar çok sevmektir aşkının ölçüsü; kiminin, günah işlemeyecek kadar çok sevmektir muhabbetinin temeli. Her hâl ile olsa onların kalbiyle ve onların yerine sever, onların yüreğiyle günah işlerim. (sayfa, 69)
- Sabahı, ateşler içinde bulan hastanın yalnızlığı kadar gerçektir benim resimlerden görüp de kalbime ithal ettiğim yangınım. (sayfa, 69)
- Cümle kapılar kapandı yüzüme. Kalbimin kapılarını acıya açmaya en az niyetli olduğum zamanda oldu bu. Ve ben kapıların önünde kalakaldım. Önünde kalakaldığım, korkulu bir mesnevinin sonunda serin bir bahar sabahının ferahına açılan yedinci kapı; ya da sadece en küçük şehzadenin açabildiği kırkıncı kapı değildi. Tövbe kapısı, azap kapısı, çiçekler kapısı? Bunlar da değildi. (sayfa, 88)
- Kalbin halleri vardı. Cümle sözcükler idi. Kalp çok hallerdi de cümle bazen tek sözcük idi. Kalp kazanırken cümle kaybetti. Kalp kendini tuttukça cümle kendini ele verdi. Kelâm yitirmekten kalp bulmaktan geldi. Cümle, güzellikle muhabbeti kelâm suretinde oyalarken kalp çoktan seferdeydi. (sayfa, 91)
- Bir kez olsun, kuyu başına gelmemiş olan, kuyudan kurtulmuş olmakla nasıl onansın? Züleyha’nın önünde bir kuyu açılmalı ki Züleyha kuyuya önce düşsün, sonra çıksın. (sayfa, 118)
- Korku sudur. Yaşam, ibtidası su, nihayeti sudur. Ölüm budur. (sayfa, 217)
Nazan Bekiroğlu, Mavi Lâle-Yitik Lâle, Timaş Yayınları, Ekim 2012, 16. baskı