Çağdaş sanatın dünyasını keşfetmenin birçok yolu vardır. Sanat tarihinde derin değişiklikleri tetikleyen, hem yeni türler tanımlayan hem de sanat tarihinin akışını kalıcı olarak etkileyen dönüm noktası sergilerin araştırılması yoluyla geniş bir bakış açısı kazanılabilir. Akademik beğeniden bir kopuşu işaret eden 1863 Paris’te düzenlenen Salon des Refusés, çağdaş sanatın gelişiminde önemli bir olay olduğu kadar büyük önem taşıyan bu sanat gösterilerinin ilki olduğunu da kanıtladı.
Reddedilenler Salonu‘na neden ihtiyaç duyulduğunu anlamak için öncelikle Akademi ve Paris Salonu kavramlarını ele alalım.
Akademi
Güzel sanatlarda, Akademik sanat terimi, geleneksel olarak, Avrupa sanat akademileri tarafından savunulan, gerçeğe yakın ve asil bir ruhu yansıtan resim ve heykel stiline işaret eder. Daha sonra Neoklasik resim ve az ölçüde Sembolizm hareketi ile yakından ilişkili hale gelen bu “resmi” ya da “onaylı” sanat tarzı, tüm sanatçılar tarafından izlenecek bir dizi resim ve heykel geleneğinde somutlaştırılmıştır. Özellikle, sabitleştirilmiş bir estetik ile beraber entelektüel ve yüksek fikirli bir mesaj içermesi üzerinde güçlü bir vurgu vardı.
Tarz açısından Akademi; idealleştirilmiş, gerçeğe yakın, realist eserlerin beklentisi içindeydi. Eserin Salon’a kabul edilmesi sanatçıya Fransız sanat camiasında kabul görmesine ve sanat koleksiyoncularına, dağıtıcılarına ve sanat eleştirmenlerine ulaşabilmeleri yönündeki tek fırsat olduğundan reddedilen eser sanatçı için kötü haber demekti.
Paris Salonu
Paris on dokuzuncu yüzyılda en gözde sanatçıların eserlerini sergilediği bir yer olmasından dolayı sanatın merkezi olarak kabul edilmekteydi. Salon sergisinde eserler genellikle Akademi’nin muhafazakar ve saygın sanatçılarından oluşan jüri ya da komite tarafından onaylanmakta ya da reddedilmekteydi. Akademi’de geleneksel sanat tarzı hakim olduğundan bu jürinin çoğunluğu geleneksel tarza bir parça bile aykırı olan eserleri reddetmekteydi.
Reddedilenler Salonu
1863 yılında Salon’da toplam 5.000’den fazla eserlerin 2.218’den azı kabul edildi. Bu durumu birçok sanatçı protesto edince, İmparator III. Napolyon reddedilen eserleri halkın değerlendirmesi için yeni bir sergi –Salon des Refusés- (Reddedinlenler Sergisi) düzenlenmesini istedi.
1864’te Honoré Daumier tarafından Venüs’ü çıplak tasvir eden resimlere karşı skandal yaratan burjuva üzerine gerçekleştirilen hicivli bir gravür.
Yüzlerce sanatçı küçümsenme korkusuyla bu karşı sergiye katılmama kararı aldı ve eserlerini geri çekti. Buna rağmen, Reddedilenler Salonu aralarında Gustave Courbet, Édouard Manet, Paul Cézanne, Camille Pissarro ve James Whistler gibi ünlü ressamların da bulunduğu 400’den fazla sanatçının 800’den fazla eserinin yer aldığı devasa bir sergi olduğunu kanıtladı.
Muhafazakar akademik standartları savunan Émile Zola gibi sanatçılar ise oraya sadece küçümsemek için gittiğini bildirdi. Başta alay konusu olmasına rağmen, Salon günde binden fazla meraklı seyirciyi kendine çekti.
Büyük Skandal: Kırda Öğle Yemeği

Édouard Manet’nin Kırda Öğle Yemeği adlı eseri günümüzde on dokuzuncu yüzyılın en büyük sanat eserlerinden olarak kabul edilmektedir. Tablodaki iki adam ve iki kadın kırsal bir alanda piknik yaparken betimlenmiştir, ancak erkekler tamamen giyinmişken kadın karakterlerden biri çıplak iken diğeri arka plandaki kadın yıkanıyor görünmektedir.
Resim tekniği açısından bakarsak, doğal fırça darbelerinden meydana gelen hafif, eskiz tarzı ve bitmemiş görünümü akademinin beklentisinden dikkate değer sapışından ötürü eleştirilmiştir. Ancak daha da şok edici kısmı çıplaklığın gündelik hayat sahnesinde kasıtlı sergileniş biçimidir. Bazıları tablodaki mekanı Paris’in kenar semtlerinde yeşil alanında seks işçiliği ile anılan bir alan olan Bois de Boulogne olarak teşhis etmiştir.
Ancak öfkenin asıl kaynağı çıplaklıktan gelmemektedir. Buna en uygun örnek bu tablonun yapıldığı aynı yıl Alexandre Cabanel’in The Birth of Venus -Venüs’ün Doğuşu- adlı tablosunun kadın vücudunu Manet’nin eserinden daha şehvetli bir biçimde resmetmesidir. Venüs’ün Doğuşu‘nda sanatçı erotik albeniyi mitoloji içine başarılı tekniğiyle yerleştirilmiştir, öyleki İmparator III. Napolyon tabloyu kişisel koleksiyonu için satın almıştır.
The Birth Of Venus

Kırda Öğle Yemeği için tartışma ise tarihe, incile ya da mitolojik bir temaya dayandırmaksızın modern kent hayatının içerisine yerleştirilen çıplaklıktan kaynaklanmaktaydı. Asıl skandal, Paris burjuvazisinin geleneklerine rahatsız edici yakınlığı ve bağlantısından ileri gelen rahatsızlıktan kaynaklanmaktaydı.
Symphony in White, No. 1: The White Girl
James McNeill Whistler, 1861-1862 kışında Beyazlı Kız üzerinde çalıştı. Modeli, metresi ve yakın arkadaşı olan ve aynı zamanda dönemin diğer sanatçıları için modellik yapan Joanna Hiffernan’dı. İtibarını kurmak için çabalayan 27 yaşındaki Whistler için Beyazlı Kız tablosu, yeteneklerini dünyaya sergilemek için bir fırsattı. Salonun halka açılmasından bir hafta önce Akademi galerilerini ziyaret edip oda oda eserini aradığında, onu sonunda reddedilenlerin ortasında bir duvara yaslanmış bulduğunda hayal kırıklığına uğradı.
Akademi’nin geleneklerini ve standartlarını hiçe sayan portre, 19. yüzyıl izleyicilerini belirgin bir şekilde rahatsız etti. Resimdeki kadın, özel olarak giyilen türden hafif pamuklu veya keten yazlık kumaş bir ev elbisesi giymektedir. Kızıl saçları gevşek, beyaz iç dekor ve elbiseyle bir tezat oluşturur görünmekte. Duygusuz bir şekilde bakan ifadesi boş ve bir yere odaklanmamış. Bir kurt ya da ayı postu halının üzerinde duruyor ve çiçekler ellerinden yere yavaşça düşüyor. Dönemin izleyicileri için bu nitelikler, Hiffernan’ın dünyeviliğini ve günahlarını açık ve şok edici şekilde ortaya koyar durumdadır.
Reddedilenler Salonu Neden Önemlidir?
Fransız Akademisinin ve dolayısıyla Avrupa çapında Akademik sanatın yanılmazlığını sarstı. Halk ve eleştirmenler tarafından oldukça olumsuz karşılanmasına rağmen, 1863 Reddedilenler Salonu, çağdaş sanatın gelişimi için ilk çığır açan adımı temsil etti. Her şeyden önce, jürinin hangi sanatçıların ve sanat eserlerinin tanınmaya değer olduğunu belirlemedeki rolünü en aza indirgeyerek, katı akademik kurallar ve üslup sınıflandırmasından bağımsız özgür bireysel deneyimleri teşvik etti.
Fransız Akademisinin ve dolayısıyla Avrupa çapında Akademik sanatın yanılmazlığını sarstı. Muhafazakar akademik toplulukların estetiğe ve halkın zevkine hakim olmasını önlemek için alternatif gayriresmi sergilere olan ihtiyaca dikkat çekti.
Sanatçılar, kişisel sanatsal arayışlarını özgürce ve sonucunda yargılanma korkusu olmadan sergileme haklarını elde ettiler: sergileme özgürlüğü de sanatsal ifade özgürlüğü ile eş anlamlı bir hale geldi. Salon’un tekel gücü bozulduktan sonra genç sanatçılar yeni, bağımsız ve jürisiz sergiler açmaya başladılar ve Manet’te bu yolda önde gelen bir isim olarak kabul gördü.
Doğaçlama ve özgünlük, gitgide muhafazakar akademik beğeninin titiz katılığını geride bıraktı ve devamında İzlenimciliğin ve onu izleyen avangard deneyimlerin de yolunu açtı.
Kaynakça:
www.visual-arts-cork.com/history-of-art/academic-art.htm
www.artmajeur.com/en/elodie-m-richard/news/801458/le-salon-des-refuses
www.nga.gov/collection/highlights/whistler-symphony-in-white-no-1-the-white-girl.html
www.magazine.artland.com