Dünyada bilinen en sanatkâr toplum olan Antik Romalılar, bu özelliklerini hüzünlü ölüm zamanlarında da bırakmadılar ve lahit mezarlara oymacılıkla hikâyeler kazıdılar. Kıskançlık ve intikam gibi güçlü duyguları merkezine alan konusu ile Atinalı şair Euripides’in Medea adlı oyunu da lahit taşına oyulan bir hikâye. Roma’nın oldukça erken bir dönemine (M.S. 140-150) ait olan bu lahitte hikâye, soldan sağa doğru anlatılmış ve dört bölümden oluşuyor.

Öncelikle Medea’nın kim olduğundan kısaca bahsedelim. Kolhis prensesi olan Medea mitolojideki en güçlü büyücülerinden biri ve zehir yapım ustasıdır. Yine güçlü bir büyücü olan Circe‘nin de yeğenidir. Medea altın postu (The Golden Fleece) babası Kral Aietes’ten çalmaya gelen Jason‘a aşık olur ve Jason’a yardım eder. Bu süreçte daha kolay kaçabilmek için kendi kardeşi Absyrtus‘u da öldüren Medea, Jason ile evlenir. On yıl süren mutlu evliliklerinden iki çocukları olur.
Lahitin ilk bölümünde de aktarılan hikayeye göre, en solda bulunan Jason, bir kral kızı olan Creusa’ya aşık olur (ilk bölümde sağda) ve Medea’dan ayrılıp Creusa ile evlenmeye karar verir. Yetenekli bir büyücü olan Medea, kendisini bu durumu kabullenmiş gibi gösterse de Creusa’yı çok kıskanır ve intikam almak ister.

Çok derin oyulmuş mermerde neredeyse üç boyutlu gibi başarılı bir şekilde canlandırılmış olan büyücü Medea, Jason ile Creusa’ya düğün hediyesi olarak zehirli bir taç ve duvak göndererek intikamını almak ister. Oymalara bakıldığında Jason’ı en solda Creusa’ya düğün hediyelerini getiren iki küçük çocuğuna bakarken görüyoruz, sağ tarafta ise çocukların sunduğu hediyelere usulca bakan Creusa var. Kadının eli, arkasına doğru bir sonraki bölümdeki Jason’ın eline uzanıyor.
İkinci bölümde hikâyenin en can alıcı noktasını, climaxini görüyoruz. Burada Creusa Medea’nın hediyelerini alır ve giyer giymez yanmaya başlar. Jason sol taraftan bakmakla kalır ancak kral, kızının yanışını izlerken o kadar derin bir acı duyar ki kendi saçlarını yolar. Kızını kurtarmak isterken kendisi de yanarak ölür. Bir taş parçası olmasına rağmen dikkatli inceleyince figürlerin yüzündeki acı yoğunluğunu görebiliyoruz.
Üçüncü bölümde trajedi daha da derinleşiyor ve Medea’yı oyun oynayan iki çocuğuna bakarken görüyoruz ancak intikam ateşiyle yanan Medea için bu masum bir bakış değil, aksine Jason’dan intikam almak için kendi çocuklarını öldürmeyi planlıyor ve onu kılıcı kınından çekerken görüyoruz.
Son sahnede ise trajedi en yoğun noktasına ulaşıyor ve Medea’yı aynı zamanda büyükbabası olan tanrı Helios‘un gönderdiği arabaya binip kaçarken görüyoruz. Gerçekten vücudunun yerden yükseldiğini ve ölü çocuklarından birini Medea’nın sol omzunda, diğerinin bacaklarını ise arabanın tekerleri arasından görebiliyoruz.
Bu kadar yoğun bir hikâyenin neden bir lahit için seçildiği merak edilebilir. O dönemlerde lahitlerde, Yunan mitolojisinin tasvir edilmesi çok yaygındı. Bu hikâyenin seçilme sebebi olarak ise ölen kişinin çocuk sahibi olamadan ve evliliğinden önce ölmüş olduğu tahmin ediliyor. Bireysel trajediyi sanatla birleştirip ölümsüzleştiren bu eser, günümüzde Berlin‘deki Altes Müzesi‘nde sergileniyor.
Kaynak
https://www.khanacademy.org/humanities/ancient-art-civilizations/roman/middle-empire/v/medea-sarcophagus-140-150-c-e (01.12.2021)




