- “… Haritası ya da pusulası olmadan yabancı denizlere sürüklenmiş gemi gibiyim. Ama şimdi artık ben de yönümü bulmak istiyorum.” (sf.15)
- “Hayır, artık denize çıkmayacaktı. Bütün güç kitaplardaydı ve eğer bir şeyler başarmak istiyorsa bunu karada yapmalıydı.” (sf.53)
- “Hayat, düşünceleri dondurmadan ve erkek arkadaştan öteye geçemeyen bu iki kızdan çok daha fazla şey ifade ediyordu ona.” (sf.62)
- “Onun ruhunun aynası olan gözlerde, kendi özünün de emaresini görmüştü.” (sf.63)
- “Biliyor musunuz, diye ekledi, Bay Butler’a acıyorum. Doğru dürüst harcayamayacağı otuz bin dolar kazanmak için hayatını boşa harcamış. Niye mi, çünkü artık otuz bin dolar nakit verse bile çocukken on sente alabileceği şeyleri alamaz, mesela şeker, fıstık veya tiyatroda en üst balkondan bir bilet.” (sf.84)
- “İnsan denilen yaratığın zihninde yer etmiş olan; kendi renginin, inancının ve siyasetinin en doğrusu, en iyisi olduğuna ve dünyanın dört bir yanına dağılmış diğer tüm insanların kendisinden daha talihsiz konumlara sahip olduğuna inanmasını sağlayan o yaygın dar görüşlülük, Ruth’da da vardı.” (sf.86)
- “Dünyanın asıl devleri yazan insanlardı; onlar yılda otuz bin dolar kazanan ve isterlerse Yüksek Mahkeme’de yargıçlık yapabilecek olan Bay Butler gibilerinden çok daha üstündü.” (sf.89)
- “Aşkının hayal gücüyle onu fazlasıyla kutsallaştırmış, bedensel bir yakınlık kuramayacak ölçüde mukaddes ve ruhani kılmıştı.Onu uzaklaştıran ve kendine imkansız görünmesini sağlayan, aslında Martin’in kendi aşkıydı. Arzu duyduğu tek şeyden, kendini aşkıyla mahrum etmişti.” (sf.113)
- “O akşam odasına döndüğünde aynaya bakıp, kimsin sen Martin Eden diye sordu kendine. Kimsin sen? Nesin? Nereye aitsin? İşin aslı, sen Lizzie Connolly gibi kızlara aitsin. Çalışanlar ordusuna, tüm o aşağı, kaba, çirkin pis muhitlere aitsin.İşte bayatlamış sebzeler. Patatesler çürüyor. Onları kokla lanet olası, kokla onları. Ama sen kalkmış kitap okumaya ,güzel müzik dinlemeye, güzel resimlerden hoşlanmayı öğrenmeye, kibar İngilizce konuşmaya, senin gibilerin hiçbirinin aklına gelmeyen şeyler düşünmeye, sığırlardan ve Lizzie Connolly’lerden kendini koparmaya ve senden bir milyon kilometre uzakta duran, yıldızlarda yaşayan solgun ruhlu bir kızı sevmeye cüret ediyorsun! Kimsin sen? Nesin sen? Lanet olsun sana! Bakalım işlerini iyi edebilecek misin?” (sf.122)
- “Aşkın akılla bir alakası yoktu. Sevdiği kadının doğru veya hatalı yargılarda bulunması önemsizdi. Aşk bunlardan üstündü.” (sf.146)
- “Bir hayvandı o, iş hayvanıydı. Ne yemyeşil yaprakların arasından geçerek inen gün ışığının güzelliğini görüyor, ne de kozmik sonsuzluktan bahseden ve sırlarını o yaprakların hışırtılarında açığa vuran mavi gök kubbenin fısıltılarını duyuyordu artık.” (sf.174)
- “Ne yaptın da âşık ettin beni kendine.
Bilmem, sadece sevdim seni.” (sf.207) - “Yoğun ve umarsız biçimde cahili oldukları çok daha büyük bir şey vardı: hayat.” (sf.295)
- “Hala eşitliğe inanıyorsunuz, ama büyük şirketlerin işini yapıyorsunuz ve o şirketler günden güne eşitliğin kuyusunu kazıyor. Halbuki siz, uğruna hayatınızı verdiğiniz şeyi yüzünüze söyleyen ve eşitliği inkar eden bana sosyalist diyorsunuz. Cumhuriyetçiler eşitliğin düşmanıdır, ama içlerinden çoğu eşitliğe karşı savaşırken ağızlarından eşitlik lafını düşürmezler. Eşitlik adına eşitliği yok ederler.” (sf.298)
- “.. kendi küçük hayatlarını dar kafalı küçük formüller göre yaşayanları, r araya toplaşmış sürüler dışında var olamayan varlıkları, yaşamlarını başkalarının düşüncelerine göre kalıplara sokanları, kölesi oldukları çocuksu kurallar nedeniyle gerçekten yaşamayı ve birey olmayı beceremeyenleri düşününce bir iki kez acı kahkahalara boğuldu.” (sf.302)
- “Bir zamanlar öylesine saftım ki; yüksek mevkilerde oturan, iyi evlerde yaşayan, öğrenim görmüş ve bankalarda hesapları olan insanları saygı değer kimseler sanırdım.” (sf.329)
- “Seni kitap okuyan insanlarla tanıştıracağım.Hayat, ancak böyle insanlarla bir araya geliyorsan yaşanmaya değer.” (sf.367)
- “Dünyanın güçlülere ait olmasında şaşacak birşey yoktu. Köleler, kendi köleliklerine saplantıyla bağlıydı. İş, önünde secde edip tapındıkları altın putuydu onların.” (sf.394)
- “Şefkat ve merhamet, kölelerin yeraltı hapishanelerinde icat edilmiş şeylerdi; sefiller ve güçsüzler ordusunun ıstırabından başka bir şey değillerdi.” (sf.395)
- “Şüphesiz, gerçeğe saldırmak, yargıç gibi dünyaya mal olmuş bir şahsa saldırmaktan daha büyük bir kabahat.” (sf.413)
- “Yaşamayı arzu etmeyen bir hayat, sona erme yoluna girmiş demektir.” (sf.470)
Martin Eden
İş Bankası Kültür Yayınları