Lorde’un ikinci albümü olan Melodrama, floresan diye tanımlayabileceğimiz bir albüm. Dinleyicisini melodramatik bir yolculuğa çıkaran Lorde; büyümenin getirdiği anksiyete ve hüznü, kalp kırıklıklarının üzüntüsünü ve onun ardından gelen kabullenişi, olgunlaşmayı ve daha pek çok temayı ele alıyor. Uzun yıllar boyunca çıktığı sevgilisi James K. Lowe’dan ayrıldıktan sonra edindiği duyguları ve sezgileriyle yazdığı albüm, iyi ve kötü yanlarıyla yalnız olmak hakkında.
Albüm kapağı Brooklyn’li sanatçı Sam McKinnis tarafından resmedilen Melodrama’nın müzik yapımcılığında da Jack Antonoff yer alıyor. Melodrama, tıpkı bir tiyatro oyunu gibi bir parti konseptinden ilham alarak dinleyiciye aşkın ve ayrılığın hikâyesini anlatıyor. Lorde’un şaheser niteliğindeki albümünü bu yazıda sizin için inceledik.
Lorde Kimdir?
Ella Marija Lani Yelich-O’Connor, bilinen adıyla Lorde, 7 Kasım 1996’da Yeni Zelanda’nın Auckland şehrinde doğdu. Sahne adını küçüklükten beri ilgisini çeken aristokrasiden ve kraliyet ailesinden ilham alarak yaratan Lorde, sesi ve şarkı yazarlığıyla öne çıktı ve Universal Music Group ile on iki yaşında bir anlaşma imzaladı. İlk olarak “The Love Club” adlı teklisini yayımlayan Lorde, daha sonrasında ilk albümü olan Pure Heroin‘i yayımladı. Oldukça olumlu eleştiriler alan albümün teklisi “Royals” ile Grammy ödülü kazanarak en genç Grammy sahibi olan sanatçılar listesine girdi. Daha sonrasında Hunger Games film serisi için çıkardığı “Yellow Flicker Beat” ile de beğenileri toplayan Lorde daha sonrasında müziğe bir süre ara verdi.

Pure Heroine’den 4 sene sonra çıkardığı Melodrama ile müziğe geri döndü. Rolling Stone’un Tüm Zamanların En İyi 500 Albümü listesinde bulunan albüm Lorde’un en çok beğenilen işlerinden biri olarak diskografisinde yerini alıyor. Melodrama albümünün ardından yine dört senelik bir ara veren Lorde, daha sonrasında Solar Power albümüyle öncekilerden farklı tarzda bir albüm ortaya koyarak yalnızca söz yazarlığı ve sesiyle olan başarısı konusunda değil, farklı tarzları denemeye olan cesaretiyle de öne çıktı. Solar Power’dan sonra tekrardan müziğe 4 senelik bir ara verdi ve bu yaz yayımladığı Virgin albümüyle müzik faaliyetlerine geri döndü. Ultrasound dünya turu ile gözleri üstüne çeken Lorde, müzik dünyasının konuşulan isimlerinden biri olmaya devam ediyor.
1. Green Light
Albümün ilk parçası olan “Green Light”, albümün tonunu ideal bir şekilde belirliyor. Piyano ezgileriyle başlayan şarkı albüme oldukça dramatik bir giriş sağlıyor ve gittikçe hızlanan melodisiyle oldukça ilgi çekici bir parça olarak albümü açıyor. Lorde’un eski sevgilisiyle ayrılığının hakkında olan şarkı hem ona veda edememesini hem de ilişkilerinin tamamen sonlanmasını hedeflemesini anlatan bir parça. Bu parça aynı zamanda albüm boyunca bahsettiği sevginin onda yarattığı hisleri ve ayrılığının onda yarattığı hasarı ve ayrılığın hüznünü ele alıyor. “Green Light” için işlediği yoğun duyguları harika bir şekilde ele alıyor diyebiliriz.
I’m waiting for it, that green light, I want it
(Bunu bekliyorum, o yeşil ışığı, onu istiyorum)
Oh, I wish I could get my things and just let go
(Oh, keşke eşyalarımı alsam ve bırakıp gidebilsem)
I’m waiting for it, that green light, I want it
(Bunu bekliyorum, o yeşil ışığı, onu istiyorum)
2. Sober
Albümün ikinci parçası olan “Sober”, resmen partinin kendisi, bir kaçış hâli. Aşkın bir illüzyon, bir yanılsama olarak yansıtıldığı parçada albümün ana teması olan ayrılığın anlatısını başarılı bir şekilde temsil ediyor. “İçinde bulundukları illüzyon son bulduğunda, sabah olduğunda ve ayıldıklarında ne olacak?” sorusunu soran Lorde, albümün devamında yaşanacaklara önceden ip ucu verir gibi tekrar tekrar sorguluyor. Şarkıda yer alan trompet sesleri ve parçanın temposu da oldukça ilginç bir hava veriyor parçaya.
These are the games of the weekend
(Bunlar haftasonunun oyunları)
We pretend that we just don’t care, but we care
(Umursamıyormuş gibi yapıyoruz, ama umursuyoruz)
(But what will we do when we’re sober)
(Ama ayıldığımızda ne yapacağız)
Uh, when you dream with a fever
(Uh, kabus gördüğünde)
Bet you wish you could touch our rush
(Bahse girerim telaşımıza değebilmeyi isterdin)
(But what will we do when we’re sober)
(Ama ayıldığımızda ne yapacağız)
3. Homemade Dynamite
Partinin başlangıcı gibi olan “Homemade Dynamite”, sarhoşluğun ve yeni biriyle tanışmanın heyecanını yansıtıyor. Tanıştığın ve etkilemek istediğin kişiye en iyi yönlerini yansıtmanın ve karşındakinin de öyle yapmasını anlatan parça, özellikle köprü kısmıyla öne çıkıyor. Elektronik müziğin büyüleyici etkisi ve flörtöz havasıyla albümün vazgeçilmez parçalarından biri. Aynı zamanda Homemade Dynamite’ın Khalid, Post Malone, ve SZA’nın da yer aldığı bir remiksi bulunmakta.
Our rules, our dreams, we’re blind
(Bizim kurallarımız, bizim hayallerimiz, körüz)
Blowing shit up with homemade d-d-d-dynamite
(Ev yapımı dinamitle bir şeyleri havaya uçuruyoruz)
Our friends, our drinks, we get inspired
(Arkadaşlarımız, içkilerimiz, ilham alıyoruz)
Blowing shit up with homemade d-d-d-dynamite
(Ev yapımı dinamitle bir şeyleri havaya uçuruyoruz)
4. The Louvre
Başta bir aşk şarkısı havası verse de aslında yeni tanışılan birine karşı duyulan ilginin ve o kişiye takılıp kalmanın anlatıldığı bir parça “The Louvre”. Başta hissedilen yoğun duyguların sarmalamasıyla kalbinin patlayacakmış gibi atmasına sebep olan o hissi, hoşlantıyı tanımlayan parça ilginin yarattığı takıntıyı oldukça güzel betimlemekte. Güneşin batışını andıran parça, sonundaki hüzünlü ve nostaljik melodiyle de bu hislerin yarattığı kuvvetli ve şiddetli duyguları yansıtır nitelikte.
A rush at the beginning
(Başlangıçta biraz telaş)
I get caught up, just for a minute
(Kapılıyorum, yalnızca bir anlığına)
But lover, you’re the one to blame
(Ama sevgilim, suçlusu sensin)
All that you’re doing
(Tüm o yaptıklarınla)
5. Liability
Albümün en hüzünlü parçalarından biri olan “Liability”, ilk dört şarkının aksine daha yavaş seyreden bir melodiye sahip. Lorde’un kendisinden duyduğu şüpheyi ve karşısındaki kişiye yük olduğunu hissetmesini anlatan parça, oldukça duygusal ve kişisel sözlere yer veriyor. Tekrar tekrar dönebileceği, yük olmayacağı ve ona her zaman katlanacak tek kişinin kendisi olduğundan bahseden Lorde, ilişkilerde “fazla” olmanın hissettirdiklerini de yansıtıyor sözlerinde.
They say, “You’re a little too much for me
(Diyorlar ki, “Sen benim için biraz fazlasın)
You’re a liability
(Sen bir yüksün)
You’re a little too much for me”
(Sen benim için biraz fazlasın”)
So they pull back, make other plans
(Bu yüzden geri çekiliyorlar, başka planlar yapıyorlar)
I understand, I’m a liability
(Anlıyorum, ben bir yüküm)
6. Hard Feelings / Loveless
İki şarkının birleşiminden oluşan “Hard Feelings/Loveless”, albümde yer alan bir başka muhteşem parça. Şarkının ilk kısmı olan Hard Feelings’te ayrılığın hissettirdiği üzüntüyü, ayrılığın yasını ve kabullenişini anlatıyor Lorde. Hard Feelings’in başında sevgilisinden ayrılırken şefkatli olmasını isteyen ve ayrılığı tam olarak kabullenemeyen Lorde, şarkının sonlarına doğru ise ilişkisinde yaşadığı güzel anları yad ederek ayrılık fikrine alışmaya çalışıyor.
Şarkının ikinci kısmını oluşturan Loveless ise Hard Feelings’in aksine ayrılığı aslında kabullenemeyişini yansıtıyor ve daha alaycı bir şekilde karşısındakine seslenişine yer veriyor. Loveless; daha keskin,kinayeli ve amansız sözlere sahip. Ayrılık sonrası atılan bir mesaj misali olan şarkı, modern jenerasyonun ilişki/aşk anlayışını da ortaya koyan ve bir nevi eleştiren bir bakış açısına sahip. İki parçanın arasındaki elektronik tempo ise Hard Feelings’in daha yavaş ve melankolik tonundan Loveless’ın iğneleyici ve hareketli melodisine harikulade bir geçiş sağlıyor.
Hard feelings
(Küskünlük)
These are what they call hard feelings of love
(Bunlar aşktaki küskünlük dedikleri şeyler)
When sweet words and fevers
(Tatlı sözler ve hararetler)
All leave us right here in the cold, oh, oh
(Bizi bu soğukta terk ettiğinde, oh, oh)
7. Sober II
Partinin sonlanışını yansıtan bir şarkı gibi olan “Sober II”, ilişkinin sona ermesiyle ortaya çıkan hislerle başa çıkmayı ve ilişkinin ardında bıraktığı enkazı anlatıyor. Albümdeki en melodramatik şarkılardan biri olan “Sober II”, çarpıcı temposu ve dramatik keman melodisiyle dinleyicilere oldukça teatral bir sahneyi tasvir ediyor.
They’ll talk about us, and discover
(Bizim hakkımızda konuşacaklar, ve keşfedecekler)
How we kissed and killed each other, whoa
(Nasıl birbirimizi öpüp öldürdüğümüzü)
We told you this was melodrama
(Size bunun melodrama olduğunu söyledik)
You wanted something that we offer
(Bizim sunduğumuz bir şeyi istedin)
8. Writer In The Dark
İlişkinin bitimiyle gelen kırgınlığı ve bu dargınlık durumunu aşmaya çalışmayı yansıtan bir şarkı olan “Writer In The Dark”, albümün adını en iyi yansıtan şarkı. Eski sevgilisine direkt olarak seslendiği parçada ona karşı hissettiği kin ve dargınlık sözlerine yansıyor. Annesi şair olan Lorde, tıpkı annesi gibi olduğunu ve eski sevgilisinin rahatsız olmasına rağmen şarkılarında ondan ve ilişkilerinden bahsedeceğini söylüyor. Melodisinde bulunan keman sesleri Lorde’un hüzünlü sesiyle birleşerek aşırı duygusal bir şarkı yaratıyor ve ortaya yürek burkan bir melodi çıkıyor.
Bet you rue the day you kissed a writer in the dark
(Bahse girerim yazarı karanlıkta öptüğün günden pişmansındır)
I am my mother’s child, I’ll love you ’til my breathing stops
(Ben annemin çocuğuyum, seni nefesim kesilene kadar seveceğim)
I’ll love you ’till you call the cops on me
(Sen benim yüzümden polisleri çağırana kadar seni seveceğim)
But in our darkest hours, I stumble on a secret power
(Ama en karanlık zamanlarımızda, gizli bir güce rastlarım)
I’ll find a way to be without you, babe
(Sensiz de var olmanın bir yolunu bulacağım, bebeğim)
9. Supercut
Ayrılığın getirdiği negatif duygularla başa çıkmanın ardından gelen duyguları tarif ediyor “Supercut”. Genellikle filmlerde tekrarlanan veya klişeleşen söylem ve eylemlerin örneklerini gösteren, kısa kliplerden oluşan video derlemesi anlamına geliyor “supercut“.
Şarkıda da ilişkiye dair yalnızca iyi ve pozitif anları hatırlamaktan, ilişkinin olumlu hatıralarından bir supercut yapmaktan bahsediyor Lorde. İlişkiyi romantize ederek kafasında ideal ve yanlışlarını telafi ettiği bir versiyonunu yaratıyor. Albümde kişisel olarak en sevdiğim parça olan “Supercut”, sonunda kısılarak devam eden nostaljik melodisiyle de albümün en başarılı parçalarından biri olarak yerini alıyor.
‘Cause in my head (In my head, I do everything right)
(Çünkü kafamda[ kafamda, her şeyi doğru yapıyorum])
When you call (When you call, I’ll forgive and not fight)
(Aradığında [Aradığında, seni affediyorum ve kavga etmiyorum])
Because ours are the moments I play in the dark
(Çünkü bizimkiler karanlıkta kafamda oynattığım anlar)
We were wild and fluorescent, come home to my heart, uh
(Biz çılgın ve floresandık, eve kalbime dön, uh)
10. Liability (Reprise)
Oldukça kısa bir parça olarak albümde yerini alan “Liability (Reprise)”, ayrılık sonrası ilişkinin üstüne derinlemesine düşünme, ilişkinin bitişini ve getirdiği hisleri kabullenişini kabullenmeye yönelik yazılan bir parça. “Writer In The Dark”ın devamı gibi olan parça yine Lorde’un karşısındaki kişiye seslenişini içeriyor ve tıpkı o şarkı gibi bahsettiği kişinin kişiliğine ayna tutuyor. Kısa olmasına rağmen oldukça hoş olan parça, “Supercut” ve “Perfect Places” arasında bir nevi köprü görevi görüyor.
And maybe all this is the party
(Ve belki de bu sadece bir partidir)
Maybe we just do it violently
(Belki de biz bunu şiddetlice yapıyoruzdur)
But you’re not what you thought you were
(Ama sen olduğunu düşündüğün şey değilsin)
11. Perfect Places
Albümün kapanış parçası olan “Perfect Places”, bir kaçışı temsil ediyor. Gerçek hayatın aksine albüm boyunca üstüne fazla odaklanmadığı ama ilham aldığı parti konseptini temsil ediyor ve partilerin sağladığı o kaçışı ele alıyor. Genç olmanın yarattığı negatif duyguların o “mükemmel” yerde kayboluşunu, fakat bu kaçışın aslında gerçek olmadığını anlatıyor Lorde. Oldukça nostaljik bir parça olan “Perfect Places”, dinleyicilerine bir veda sunuyor adeta.
All of the things we’re taking
(Aldığımız tüm şeyler)
‘Cause we are young and we’re ashamed
(Genç ve utangaç olduğumuzdan)
Send us to perfect places
(Bizi mükemmel yerlere gönderir)
All of our heroes fading
(Bütün kahramanlarımız solup gidiyor)
Now I can’t stand to be alone
(Şimdi yalnız olmaya katlanamıyorum)
Lets’s go to perfect places
(Hadi o mükemmel yerlere gidelim)
Kaynakça:


