Ella Marija Lani Yelich-O’Connor, ya da bildiğimiz ismiyle Lorde, kariyerinin başından itibaren takip ettiği rutini bozmayarak, dört yıllık bir sessizliğin ardından müziğe geri döndü. Virgin ismiyle 27 haziranda yayımlanan Lorde’un dördüncü stüdyo albümü, kısa sürede hayranlarının en sevdiği albüm olmayı başararak ses getirdi.
Ella (Lorde); nostalji, cinsiyet karmaşası, beden algı sorunları ve psikoterapi süreci gibi deneyimlerini bu albümde cesurca ve hiç olmadığı kadar sansürsüz bir şekilde bize açmıştır. Şarkıların işlediği temalara göz atınca bu albümün karanlık bir odada pencereden dışarıyı izlerken gözlerinizde yaşlarla dinleyeceğiniz bir albüm olacağınızı düşünebilirsiniz. Yanıldığınızı söylemekte fayda var. Lorde, prodüktörlüğünü kendi üstlendiği Virgin’de kemiklerinize kadar melankolik hissetmenize rağmen çılgınlar gibi dans etmek dışında bir şans tanımıyor.
Hadi bu albümü ve Lorde’u daha detaylı bir şekilde inceleyelim!
Lord Hakkında Öğrenecekleriniz Var
Lorde, 7 kasım 1969, Yeni Zelanda’da bol ödüllü bir şair olan Sonja Yelich’in kollarında hayata gözlerini açmıştır. Genç yaştan başarılı bir söz yazarı olacağının sinyalini veren Lorde, Love Club isimli albümünün teklisi olan “Royals” ile hayatımıza girmiştir. Grammy ödüllü single, başta ücretsiz şarkı dinleme platformu olan SoundCloud’da paylaşılmıştır ve kısa sürede Yeni Zelanda listelerinde birinciliğe ulaşmıştır. Çok geçmeden şarkının popülerliği dünyaya yayılarak Lorde’u Billboard listesinde birinci sıraya yerleşen ilk on yedi yaşındaki kadın sanatçı yapmıştır. Küçük yaşta jet hızıyla müzik dünyasına giren Lorde, ikinci stüdyo albümü Pure Herione’le büyük bir kitle yakalamıştır.

Hayranları tarafından çok sevilen Melodrama albümünü de yayımlandıktan sonra müziğe ve şarkıcılık kimliğine ara vermiş ve Antarktika’ya uzun süreli bir seyahat yapmıştır. Bu süreçte sosyal medyada bulunmayan Lorde, hayranlarıyla elektronik posta üzerinden iletişime geçerek deneyimlerini paylaşmıştı. Bu dört yıllık aranın ardından “I hate the Winter, can’t stand the cold” (Kıştan nefret ederim, soğuğa katlanamıyorum) şarkı sözleriyle Antarktika seyahatine ironik bir gönderme yapan Solar Power albümünü yayımladı. Yeni Zelanda’yı uluslararası olarak temsil ettiğini söyleyen Lorde, geldiği kültürü sahiplenmesinin ve görünür kılmasını kendisi için çok önemli olduğunu bir röportajında dile getirmiştir.
Charlie XCX’in Brat albümündeki sosyal medyayı sallayan “Girl, So Confusing” şarkısında iki sanatçı dengesiz arkadaşlık ilişkilerini ve sorunlarını cesurca paylaştılar, ilişkilerini yeniden inşa ettiler. Ve Charli’nin tabiriyle sorunlarını şarkılarının remix’inde çözdüler. Love Club’tan Solar Power’a olan sürece baktığımızda Lorde; otobiyografik söz yazarlığı, hareketli ritimleri ve kendine has karakteriyle adını duyuran bir sanatçı olmuştur.
What Was That
Virgin’in çıkış teklisi olan “What Was That“, albümden yaklaşık bir ay önce yayımlanarak albüme dair kısa bir fragman niteliğindeydi. Peki şarkının klip çekimi ulusal bir güvenlik sorunu oluşturdu desek ne derdiniz? Lorde, şarkıyı çıkaracağı gün hayranlarını New York’taki Washington Square Park’a Instagram hikâyesi üzerinden, şarkıyı hep beraber dinlemek için çağırdı. Lorde, Stephan Colbert’e verdiği röportajda: “Polis çok katıydı, terörle mücadele ekipleri geldi. Binanın üzerinde adım atarsam tutuklanacağım söylendi” ifadelerini kullandı.
“What Was That“, romantik bir ilişkinin bitişindeki kabullenme ruh halini ve o ruh halinin içinde barındırdığı tüm duyguları başarılı bir şekilde dinleyiciye hissettiriyor. Lorde, şarkısının sözleriyle, kör olmuş bir halde yaşadığı gençlik dolu aşka gıptayla bakıyor ve aynı zamanda bahsi geçen aşığına sevgilerini bitiren şeyi yaptığı için bir sitemde bulunuyor. “What Was That”, sitemi, özlemi ve öfkeyi hareketli ritmiyle maskeleyerek insanlara dans edilecek, yürek burkan bir şarkı sunuyor.
A chair and a bed
(Bir sandalye ve yatak)
I cover up al the mirrors
(Tüm aynaların üstünü örttüm)
Can’t see myself yet
(Henüz kendimi göremem)
Lorde, bu şarkıda ve bu şarkı üzerine verdiği röportajlarda MDMA tedavisi aldığını söylemesiyle sosyal medyada tartışmalara yol açtı. MDMA tedavisi, hastane ortamında hastaya düşük dozlarla ekstazi verilmesiyle yapılan bir çeşit psikoterapi yöntemi. Lorde, sahne korkusuna sahip olduğunu ve MDMA tedavisi alana kadar her tedaviyi denediğini ancak işe yaramadığını söylüyor. Yeni Zelandalı şarkıcı, bu terapiyi aldıktan sonra sahne korkusunun bir gecede yok olduğunu da söylemiştir. Sosyal medyadaki bazı kullanıcılar, bu tedavinin daha ağır vakalarda kullanıldığını, ağır uyuşturucu ilaçlar kullanılan bu çeşit tedavilerin bir toplum figürü tarafından önerilmemesi gerektiğini savunuyor.
Man Of The Year
Lorde albümünü “yeniden doğuşunun sesi” olarak nitelendiriyor. “Man Of The Year” da tam olarak yeniden doğuşun marşı olarak karşımıza çıkıyor.
Lorde, 2025 yılında Rolling Stone’a verdiği bir röportajda, “Casual” ve “Good Luck, Babe!” şarkılarıyla tanıdığımız Chappell Roan‘ın ona non-binary (erkek ve kadından oluşan ikili cinsiyet sistemi içerisinde kendini tanımlamayan insanların kendileri için kullandığı terim) olup olmadığını sorduğunu, kendisinin ise buna cevap olarak “Erkek olduğum günler dışında bir kadınım” diyerek karşılık verdiğini söylüyor. Kendini tanımakta zorlandığını söyleyen Lorde’un hâlâ cinsiyetini keşfetme yolculuğunda olduğunu görebiliyoruz ancak bu şarkıyla beraber kendi bedeninde daha rahat hisseden biri olarak karşımıza çıkıyor diyebiliriz.
Take my knife and cut the cord
(Bıçağımı aldım ve halatı kestim)
My babe can’t believe I’ve become someone else
(Bebeğim yeni bir insan olduğuma inanamıyor)
Someone more like myself
(Bana daha çok benzeyen bir insana)
Lorde, aynı röportajında, feminenlikle onu bağlayan ipi kestiğini ve şuan vücudu içerisinde daha özgüvenli bir insan olduğunu söylemiştir. Aslında bakıldığında “Man Of The Year”, tam olarak öz sevgiyle ilgili. Şarkı sözlerindeki anlatıcıyı, kendisini sevmenin yollarını keşfetmiş ve “kendisine daha çok benzeyen” birine dönüşmüş biri olarak görüyoruz. Lorde, şarkı boyunca kendisinden üçüncü kişi olarak bahsederek ilk bakışta bir romantik partneri anlatıyor izlenimi verse de, aslında hiç kimsenin onu kendisi kadar sevemeyeceği düşüncesiyle yüzleştiği anksiyetelerini paylaşıyor. Özetle, bu şarkı acı verici bir değişim sürecinin ardından, buruk bir sevinçle zaferini kutlayan ve sonunda kimliğini bulan bir bireyin iç dünyasını yansıtıyor.
Shapeshifter
“Shapeshifter” da “Man Of The Year” gibi değişimin ana tema olduğu bir eser ancak az önceki şarkının aksine buradaki değişim, uzun süreli bir savaş sonrası elde edinmiş bir ganimet değil, bir başa çıkma mekanizması olarak elde edilmiş bir alışkanlık olarak karşımıza çıkıyor. Anlatıcı, uzun süredir insanların istediğine göre “şekil değiştirdiğinden” bahsediyor ve bu değişimin arkasında kendi benliğini gizleme isteği yatıyor. Bu davranışın arka planına baktığımızda, cinsel bağımlılıkların belirleyici bir rol oynadığını görüyoruz.
I’ve been the ice, I’ve been the flame
(Buz oldum, alev oldum)
I’ve been the prize, the ball, the chain
(Ödül, top, zincir oldum)
I’ve been the dice, the magic eight
(Zar, magic eight’ oldum)
So I’m not affected
(Ki etkilenmeyeyim)
Kısacası şarkısının teması, “gerçek kişiliğini saklarsan gerçek bir ilişki yaşayamazsın” üzerine. Şarkıdaki anlatıcı, romantizmden ve gerçeklikten kendini bu şekilde koruduğunu söylüyor. Bir aşkla gelen kalp kırıklığı ve diğer karmaşık duyguları yaşamaktansa, ulaşması basit olan ihtiyaçlarını karşılamakla ilgileniyor. Anlatıcının ifadesine göre, başkalarını memnun etmek adına sürekli şekil değiştirdiği sahneden artık inmek istiyor; içten içe de kendine bunun gerçekten gerekli olup olmadığını sorguluyor.
Bu şarkıdaki karakter üzerinde düşününce siz de bunun ne kadar da yaygın bir başa çıkma mekanizması olduğunu düşündünüz mü?
- Magic Eight: Evet-hayır falı bakan bilardo topu şeklindeki bir oyuncak.
Favourite Daughter
Büyüyoruz; isteklerimizi, hedeflerimizi belirliyoruz. Kişiliğimizi keşfedeceğimiz yolculuklara çıkıyoruz. Bu süreçte hem hatalar yapıyor hem de başarılar elde ediyoruz. Ve bazen… en karanlık anlarımızda, dipteyken ya da uzun süredir verdiğimiz bir savaşı kazandığımız o anda — hiç kendinizi annenizi düşünürken buldunuz mu? Sizi azarlarken söylediği sözler birden zihninizde yankılandı mı? Yıllar sonra, fark etmeden annesini memnun etmek için çabalayan o küçük çocuk olarak mı buldunuz kendinizi? Annenizin hayatındaki travmaların ve hataların yükünü, sanki sizin sorumluluğunuzmuş gibi taşıdığınız oldu mu? Lorde belli ki bu soruları fazlasıyla düşünmüş. Çünkü albümdeki en kişisel, en hazırlıksız yakalayan şarkıyı annesi hakkında yazmış.
“Favourite Daughter” şarkısında, kariyeri konusunda destek olsa da duygusal olarak ulaşılması zor bir anneye sahip bir karakterle karşılaşıyoruz. Anlatıcı, annesinin ona açtığı her kapının ardında girilmesine izin verilmeyen bir oda olduğunu söylüyor. Annesine ulaşma arzusu, yaptığı her şeyin özünü oluşturuyor. Bir sanatçı olarak kazandığı her ödülü, heyecanlı bir çocuk edasıyla annesinin önüne sunuyor.
I’m a good actress, look at the medals I won for ya
(Ben iyi bir oyuncuyum, senin için kazandığım şu madalyalara bak)
So you could imagine being a favourite daughter
(Sen en sevilen kız çocuğu olmayı hayal edebil diye yaptım)
Everywhere I run, I’m always runnin’ to ya
(Koştuğum her yerde, sana koşuyorum)
Breaking my back just to be as brave as my mother
(Annem kadar cesur olabilmek için her şeyimi veriyorum)
Ancak şarkıdaki diğer temayı da görmezden gelmemek lazım. Anlatıcı sadece annesine değil aynı zamanda fanlarına da sesleniyor. Hayranları ve annesi arasında bir paralel oluşturuyor. Bu paralelle beraber kendisini ve aslında bir hayran kitlesine sahip herkesin sahip olduğu onaylanma endişelerini, annesini memnun etmek isteyen çocuklara benzetiyor.
Broken Glass
Lorde, uzun süre yeme bozukluklarıyla mücadele etmiş bir sanatçı. “Broken Glass” şarkısında, bu hastalıkla ilgili deneyimlerini ilk kez bu kadar açık bir şekilde paylaşıyor. MDMA terapisiyle bu alışkanlıklardan kurtulduğunu belirten Lorde, şarkıda hastalığıyla kendisi arasına net bir çizgi çekiyor ve kendi düşüncelerini onunkilerden ayırıyor.
I wanna punch the mirror
(Aynayı yumruklamak istiyorum)
To make her see that this won’t last
(Sonsuza kadar kalmayacağını anlaması için)
It might be months of bad luck
(Aylar süren bir şansızlık geitrebillir)
But what if it’s just broken glass?
(Ama ya sadece kırık camsa?)
Bir sanatçı olarak enerjisini ve yaratıcı gücünü tüketen bu hastalığı, gitmesi için adeta ikna etmeye çalışıyor. Bu içsel çatışmada ayna, güçlü bir alegori olarak öne çıkıyor. Lorde, ayna aracılığıyla insan bedeninin ne kadar değişken ve kırılgan olduğunu —tıpkı bir aynanın yüzeyi gibi— izleyiciye aktarıyor.
Virgin‘i bir bütün olarak özetlemek zor. Şarkılarda da fark edeceğiniz üzere, her şarkı farklı bir perspektiften, bambaşka hikâyeler anlatıyor. Ancak tekrar eden temalara baktığımızda; cinsiyet kimliği, bağımlılıklarla mücadele, kimliğini bulma ve onu kucaklama gibi ağır ama hayati konularla karşılaşıyoruz. Bu temaları büyük bir dürüstlükle işleyen Lorde, dinleyiciye duygudan duyguya savrulduğu bir deneyim yaşatıyor. Sanatçımız, kişisel bir tercih olarak radyolarda çalmaya uygun büyük hit parçalar üretmese de, Virgin’in Lorde’un müzikal mirasında en üst rafı kapacak bir ustalık eseri olduğu şimdiden çok açık.
Peki, bu duygu karmaşasında seni en çok etkileyen şarkı hangisi oldu? “Shapeshifter” ile itiraf edilmesi zor alışkanlıklarınla mı yüzleştin? Yoksa “Man of the Year” ile iyileşme sürecinin meyvelerini kutlayarak kendine ayırdığın zamanı mı sahiplendin?
Kaynakça:
- “Lorde Says She’s ‘in the Middle Gender-Wise’: ‘I’m a Woman Except When I’m a Man.’” Rolling Stone, written by Jon Blistein, 16 May 2025, Web. Erişim Tarihi: 14.07.25
- “A ‘Quiet Journey’ Through Guided MDMA Therapy Helped Lorde Beat Her Crippling Stage Fright.” YouTube, uploaded by The Late Show with Stephen Colbert, 25 June 2025, Web. Erişim Tarihi: 15.07.25
- Öne çıkarılan görsel Shotgun sitesinden alınmıştır.


