Lombardların Krallığı : İtalyan Orta Çağı’nın Mimarları

Editör:
Meryem Azra Barut
spot_img

Tüm Akdeniz Havzası’nı egemenliği altına alan Roma Kartalı, 3. yüzyılda başlayan krizlerle zayıflamaya başlamıştı. Kartal’ın mutlak egemenliğine, Avrasyalıların uzak diyarlarda başlattığı göç hareketi, Völkerwanderung, son darbeyi vurdu. İmparatorluğun bir zamanlar kalbi olan İtalya ve sonsuz şehir Roma, art arda Germen başbuğlarının eline düştü. Bu esaret, hırslı imparator Justinianus’un generalleri Belisarius ve Narses tarafından ortadan kaldırıldı. Büyük Göç’ün ilk dalgasından İtalya, çok ağır bedeller ödeyerek kurtuldu. Ancak ikinci dalga, başka bir meydan okuma getirdi. Lombardlar, kuzey topraklarından seleflerinin yapamadığını yapmak, yarımadayı yurt tutmak için geliyorlardı.

Wotan’ın Lütfu

historymaps

Lombardların İtalya’daki siyasi varlıklarına değinmeden önce, onları bu topraklara getiren tarihsel serüvenlerine kısa bir bakış atmamız gerekir. Lombardlar, dönem Avrupası’nın oradan oraya sürüklenen, bazı tarihçilere göre yağma, şan, şöhret arayan barbarlar; diğer tarihçilere göre ise sadece rahat bir hayat sürebilecekleri yurtlar arayan Germen etnosuna dâhil bir kavimdir.

Dilsel olarak Batı Germen dilinin Elbgermen alt grubuna dâhil edilen bu grup, Pannonia’da Got ve Gepidlerden etkilenerek atlı-göçebe formuna adapte olmuşlardır. Bu gelenekleri o kadar benimsemişlerdir ki bazı tarihçilerce Doğu Germenleri sınıfına dâhil edilmişlerdir. Lombardların (Langobardi) varlığına ilk kez Roma kaynaklarında rastlanır. Onlar, Süev birliğindeydiler ve Elbe kıyılarında yaşıyorlardı. İmparator Tiberius’un Germania seferlerinde Roma hışmına uğramışlardı.

Sonrasında, 2. yüzyıldaki kitlesel Germen hareketlerinde, Macroman Muharebesi’nde görüldüler. Müttefikleriyle birlikte Pannonia’ya girmeye çalıştılarsa da bu muharebede İmparator Marcus Aurelius tarafından püskürtüldüler. Büyük Göç dönemine kadar olan hikâyeleri, bundan sonra Roma kaynaklarından takip edilemez. Ancak Lombard tarihi için en önemli kaynaklardan olan Diyakoz Paul’un (720?-790?) Historia Langobardorum’u bu boşluğu kapatma ve çok daha fazlasını sunma iddiasındadır.

Diyakoz Paul
Diyakoz Paul | Wikipedia

Paul, Friuli Düklerinin soyundan gelen bir Lombard keşişti. Kendi halkının tarihini, Frankların işgaline uğrayıp siyasi varlıklarını yitirmeye başladıkları bir dönemde yazıyordu. Bu yüzden bu eserin belki de kendi halkının hikâyesini ve geleneğini ölümsüzleştirmek isteyen bir yazar tarafından yazıldığını göz önüne almak gerekir. Bu nedenle Lombardların kökenlerine dair bilgiler, tıpkı diğer Germenler gibi, mit ve gerçeğin iç içe geçtiği kaynaklardan çıkar.

Paul, Lombardların kökenini Scoringia, yani İskandinavyaya dayandırır. Bu, Germen kavimleri için bir prestij kaynağıdır ve hemen hemen hepsinin köken hikâyesinde bulunur. Aktardığına göre Lombardlar ilk olarak Winni olarak biliniyorlardı. Vandallar onlardan haraç istediler. Winni reisleri bu talebi geri çevirdi. Savaş kaçınılmazdı. Vandallar zafer için Wotan’dan yardım istediler. Wotan, “Sabah güneş doğduğunda ilk kimleri görürsem zaferi onlara ihsan edeceğim.” dedi.

Winni reisleriyse yardım için Wotan’ın eşi Frija’ya başvurdular. O, Winni’lere gün doğarken karılarıyla beraber savaş alanına gelmelerini söyledi. Gün doğarken Frija yatağını doğuya doğru döndürdü. Kadınların rüzgârda sallanan saçlarını sakal olarak algılayan Wotan, “Kim bu uzun sakallılar?” diye sordu. Frija, “Madem onlara isim verdin, onlara zafer de ihsan et.” dedi. Bunun üzerine Winni’ler Vandalları yendikleri gibi yeni bir isme de kavuştular: Langobard.

Wotan ve Frija | Wikipedia

Langobard ismi “uzun sakal” anlamına gelmektedir. Anglosakson tarih yazımında Lombard, kıta Avrupası’nda ise Langobard olarak isimlendirilirler. İki isim de aynı anlama gelmektedir. Bu aktarımda tuhaf olan, pagan öğelerin çekinmeden kullanılmasıdır. Yazar Paul bir Benedikten keşişiydi ve Lombardlar uzun süredir Hristiyanlardı. Ancak onların kabile asabiyeti belli ki bu dinî sapmaları göz ardı edecek kadar önem taşıyordu.

Lombardların bahsi geçen köken hikâyesinden sonra tarihte izlerini kesintiler olmadan sürebileceğimiz yurtları Pannonia’ya gelişlerine kadar olan süreç, arkeoloji sayesinde aydınlatılabilmektedir. Willi Wegewitz, Lombard arkeolojisini Aşağı Saksonya’da izlemeye başlayan arkeologlardan biridir. Bu buluntular, diğer Germen grupları Süev ve Thrungilerle benzerlik gösterir.

Elit mezarlardaki buluntular, bu topluluğun askeri niteliklerinin yüksek olduğuna işaret eder. MS 1. yüzyıldaki buluntular, bu elitlerin Roma ile olan ticari münasebetler sonrası zenginleştiğini ve sınıfsallaşmanın arttığını gösterir. 2. yüzyılla başlayan Germen dünyasındaki kitlesel hareketler belli ki bu ekonomiyi bozar. Mezarlarda ticari eşyaların ve değerli mülklerin azalması bizi bu sonuca götürür. Bu dönem, Marcomannic Savaşları’nın başladığı döneme denk gelir.

Bu süreçte Batı Germen toplulukları, Doğu Germenlerle Roma arasında sıkışmaktadır. Bu sıkışıklığı bozan ve Avrupa’nın yapısını değiştiren, 4. yüzyılda başlayan büyük göç hareketidir. Lombardlar, bu göç hareketinin ikinci dalgasında fırsatlardan yararlanarak kendilerini göstereceklerdir.

Pannonia Ovası’ndan Julian Alpleri’ne

Central Europe 5th century CE
5. yüzyılda Avrupa | worldhistory.org

5.yüzyılın ikinci yarısı, Avrupa’da iki büyük siyasi yapının dağılışıyla başladı. Hun Konfederasyonu batı kanadında otoritesini yitirmiş, Batı Roma ise Germenlerle anlaşma ve kendine bağlama siyasetinde çuvallamış ve çözülmüştü. Afrika, İberya ve Galya, barbarların işgaline tamamen açıktı. İtalya, kadim imparatorluk geleneği ve aristokrasisi, daha da önemlisi doğudaki imparatorluğun varlığı sayesinde hâlâ barbar işgalcilerin eline tamamen düşmemişti.

Daha önce “Ostrogot Krallığı: Roma Kartalı’nın Küllerinden Doğan İtalya” yazımızda bahsettiğimiz Odoacer ve Ostrogot idareleri barbar kökenli olsalar da kendilerini Batı Roma’nın siyasi kurumlarını üstlenen varisleri olarak görmüşlerdi. Ancak Doğu, onlarla aynı fikirde değildi. Justinianus, batı topraklarını yeniden fetih hareketine başladı. Afrika zaferiyle cesaretlenen Romalılar, İtalya’ya çıktılar.

535-554 yılları arasında yaşanan Got Savaşları, Afrika’daki Vandal fethinin aksine çok daha yıpratıcıydı. İmparatorluk ciddi insan gücü harcamasının yanı sıra, koruması gereken sınırları bir hayli büyütmüştü. Bölge için bir diğer kritik sonuç, Kuzey İtalya’nın salgın hastalıklar ve şiddetli muharebelerin yarattığı kaos yüzünden iyice savunmasız kalmasıydı. Bu durum, uzun zamandır hassas olan Tuna sınırlarını daha büyük bir tehdit hâline getiriyordu.

Özellikle Roma’nın eski eyaleti Pannonia, daha önce İtalya’yı işgal eden kavimler için bir basamak noktası olmuştu. İmparatorluk gücünü doğu vilayetlerine odakladığı için Tuna serhaddinde diplomasiyi etkin bir şekilde kullanmış, yer yer tavizler vermekten çekinmemişti. Bu tavizler genellikle bazı Germen kabilelerine foederati adı altında askerî hizmet karşılığı toprak vermek şeklinde oluyordu.

Diplomasiyse birbiriyle çatışan Germen grupları arasında denge kurma stratejisi üzerine inşa edilmişti. Bu strateji, özellikle 454 Nedao Savaşı ile çöken Hun hâkimiyeti sonrası önem kazandı. Zincirlerinden kopan kavimler öncelikle İtalya’yı, sonrasında Balkan topraklarını tehdit ediyorlardı. Constantinapolis, İtalya’da imparatorların indirilip yerlerine barbar kökenli komutanların gelmelerine dahi göz yumar olmuştu.

Merkezle çok zıt düşmemek ve onun otoritesini kabul etmek, barbarların meşruluk kazanması için yeterli görülüyordu. Bu barbarlardan olan Odoacer, 487’de Orta Tuna topraklarında ikamet eden Rugiler üzerine yürüdü ve onları dağıttı. Bu, o sıralarda Bohemya ve Aşağı Avusturya coğrafyasında yaşayan Lombardlar için bir fırsat doğurdu. Rugilerin topraklarını ele geçirdiler.

Ancak onların Rugilere yaptıklarının aynısını, 505 yılında Herul adı verilen komşuları onlara yaptı. 508 yılına kadar Herullere bağlı kalmalarına rağmen, onlara baş kaldırıp zafer ve özgürlük kazandılar. Bu zaferleri, Constantinapolis’in dikkatini çekmelerini sağladı. Kullanışlı müttefikler olabilirlerdi.

Gepid egemenliği | Wikipedia

Lombardlar, bu topraklarda da huzur bulamadılar. Slav halklarının hareketlenişi, 6. yüzyılın ilk çeyreğinde Büyük Göç’ün ikinci dalgasını başlattı. Yüksek ihtimalle Slav baskısı sonucu Lombardlar, Tuna-Tisa Nehirleri arasında kalan, bugün Alföld denilen bölgeye yerleştiler. Yeni komşuları Gepidler, yeni uzun soluklu düşmanları olacaklardı.

Eski bir Hun bağdaşığı olan Gepidler, tıpkı Lombardlar gibi bir Germen halkıydı. Gotların Theoderic önderliğindeki göçleri sonucu Pannonia’da oluşan boşluğu kullanmışlar, egemenliklerini Karpatlar’dan buraya genişletmişlerdi. Constantinapolis için bu gücü dengelemesi ve İtalya’da Gotlara karşı destek olması sebebiyle Lombard varlığı olumlu olmuştur. Hatta Procopius’a göre Pannonia’da bazı toprakları Lombardlara Justinianus vermiştir.

Lombard-Gepid çatışmaları, Lombardların bu bölgeye gelişiyle birlikte hemen başlar. Sorunların başlangıcı bir hanedan krizi üzerine gelişir. Lombard Kralı Waccho, amcasından tahtı gasp etmiş ve kuzeni Risulf’ü sürgün etmiştir. Waccho’nun oğlu Waltari’nin naibi Audoin, tahtı gasp ettiğinde Risulf’ün oğlu İldigis, Gepid sarayında Audoin’e karşı tehdit oluşturmaktadır.

Aynı şekilde tahtı gasp eden Gepid Kralı Turisind’in tahtında hak iddia edenler de Lombard sarayına sığınmışlardır. Bu, Lombard-Gepid çatışmalarını körükleyen başlıca nedenlerden biridir. En nihayetinde 552-555 yılları arasında kopan savaşta Audoin’in oğlu Alboin, Gepidlerin varisi Turismod’u savaş meydanında öldürmüştür.

Bu savaş sonrası, Justinianus’un ölümüne kadar bir barış dönemi yaşanmıştır. Lombardlar bu dönemde Franklarla evlilik yoluyla ilişkilerini geliştirmişlerdir. 561 yılında Audoin’in ölümü sonrası Alboin, Lombard tahtına oturmuştur. Constantinapolis’in kışkırtmasıyla Gepid-Lombard barışı bozulur. 565 yılında yaşanan muharebede Lombardlar, Gepidlerin Roma’dan destek alması yüzünden mağlup olurlar. Ancak Alboin’in intikamı acı olacaktır.

565 yılında Justinianus’un ölümüyle tahta II. Justinus geçer. Onun o sıralar Karpatlar’ın ötesinde bulunan Avarlara haraç vermeyi reddetmesi, Tuna serhaddinde tüm dengeleri altüst edecektir. Nomad bir kavim olan Avarlar, Türklerden kaçıp Doğu Avrupa’ya gelmişlerdir. Hunların daha önce üstlendiği rolü, o kadar büyük bir coğrafyada olmasa da, üstleneceklerdir.

Alboin | historyorg

Alboin, Avar Kağanı ile Gepidlerin mallarının yarısını ve topraklarının tamamını vermek karşılığında bir anlaşma yapar. 567 yılında yaşanan muharebede Gepidler ağır bir bozguna uğramışlardır. Kralları Cunimund, savaş meydanında öldürülmüştür. Alboin, bu zaferi sayesinde daha sonraları sagalarda kendine yer bulmasını sağlayan bir şan elde etmiştir.

Ancak şimdi onun Gepidlerden daha büyük problemleri vardı. Avarlar, boyunduruk altına aldıkları Slav halklarıyla birlikte çok daha büyük bir tehdit oluşturuyorlardı. Şimdilik ilişkiler iyiydi ama gelecekte nasıl olacağı bilinemezdi. İkamet ettikleri Pannonia ovası, Avarlar gibi çoban halklar için fazlasıyla ilgi çekiciydi.

Aynı zamanda batıdaki, İtalya’daki gelişmeler, Lombardları bu topraklardan göçüp gitmek için teşvik edecekti. Got Savaşları sonrası eksarhlık yapan Narses, siyasi sebeplerle II. Justinus tarafından Constantinapolis’e çağırıldı. Zaten darmaduman olmuş İtalya, bölgede otoriteyi sağlayan figürün gidişiyle iyice savunmasız duruma düştü.

Lombardlar için İtalya, Got Savaşlarındaki varlıklarından ötürü yabancı değildi. Narses safında savaşan bazı Lombardlar, daha sonra bir Lombard düklüğü kurulacak olan Benevento’ya yerleştirilmişlerdi. Düşmanlarını destekleyen Roma’yı artık müttefik olarak görmeyen Alboin, daha önce Alaric ve Theoderic’in izlediği rotayı takip etmeye karar vermiş gibi gözükmektedir.

O, Julian Alpleri’ni aşıp halkını İtalya’ya götürme niyetindeydi. İtalya fethine geçmeden önce Lombardların Bohemya–Aşağı Avusturya topraklarından Pannonia’ya geçirdikleri değişimi incelemek gereklidir. Bu değişim, Lombard Krallığı’nın özellikle hukuki yapısını anlamak için elzemdir.

Lombardların bu coğrafyada ilk karşılaştıkları yerli Romalılardı. Romalılarla birlikte Lombardlar, müstahkem yapılar (castra), gözetleme kuleleri gibi askerî varlıklarla karşılaştı. Bunun yanı sıra, onlara göre daha çok çiftlik ekonomisine dayanan bir ekonomik düzenle tanıştılar. Kalelere yakın mezarlar, bu yapıları kullanmış olabileceklerini ve yerli halkla düşmancıl olmayan ilişkiler kurmuş olabileceklerini gösteriyor.

Lombardlar, yerlilerle yer yer ticaret, yer yer evlilikler yoluyla ilişki kurmuş gibi gözüküyorlar. Bu topraklara geçirdikleri bir diğer değişim, atlı geleneğe adaptasyonlarıydı. Avrasyalıların etkisiyle Germen toplumunda kök salan atçılık geleneği, atın sahibiyle birlikte gömülmesiyle Lombardlar tarafından da benimsenmiş gibi görünüyor.

Lombard süvarisi | worldhistoryorg

Mezarlardan elde edilen materyallerin Hun–Germen–Roma sentezi yeni sanat tipine benzemesi, bu değişim sürecinin bir diğer göstergesidir. Bu dönemde Lombardlar, daha sonra değineceğimiz şartların olmaması yüzünden daha içerleyici bir toplumdu. Rugilerden Herullere, yerli Romalılardan en son mağlup ettikleri Gepidlere kadar pek çok kavmi içerlerine almışlardı. Daha sonraları gelen Slavlar bile bulunuyordu.

İtalya seferinden sonra ayrılmalarına rağmen, yanlarında uzun süredir iyi ilişkileri olan Saksonlar vardı. Tüm bu nüfusla bile İtalya yürüyüşünde Alboin’in yanında yaklaşık 120–130 bin kişilik bir nüfus olduğu çeşitli tarihçilerce kabul edilir.

Sonraları Lombard hukukunda yer tutacak askerî-ekonomik temelli sınıfsal ayrım, bu dönemde kendini göstermiş gibi gözüküyor. Farklı mezarlarda farklı değerlerde silahların bulunması, bu askerî sınıfsallaşmanın kanıtıdır.

Bu dönemde Lombard toplumunun geçirdiği önemli değişimlerden biri, Arian Hristiyanlığının benimsenmesidir. Daha önce Doğu Germenlerinin benimsediği bu mezhep, Romalılarca sapkın kabul edilmişti. 5. yüzyılda Tuna boylarına yerleşen Lombardlar, özellikle üst sınıflar, bu mezhebi benimsemeye başlamıştır. Ancak bu kabulün sınırlı olduğu göz önüne alınmalıdır.

Arkeolojik materyaller, pagan motifleri taşımalarıyla Lombard toplumundaki pagan geleneğin devamını gösterir. Aynı zamanda Alboin döneminde farklı mezhepten Franklarla kurulan evlilik bağları, mezhep ayrımının çok derin olmadığını gösterir. İtalya’ya giren Lombardların durumu böyleydi. Yeni yurtları, onları seleflerinden çok farklı bir kadere sürükleyecekti.

İtalya Fatihleri

Lombardların fethedecekleri topraklar | Wikipedia

568 yılında Kral Alboin, halkıyla birlikte İtalya yürüyüşüne başladı. Karşılarına çıkacak ilk engel zorlu Julian Alpleri’ydi. Diyakoz Paul, bu zorlu engeli geçtikleri için bu dağların “Kral Dağları” olarak adlandırıldığını söyler. O, Kral Alboin’i kavmini cendereden çıkartıp vaat edilmiş topraklara ulaştırdığı için Musa’ya benzetir. Alboin için bu vaat edilmiş topraklar İtalya’ydı.

Got Savaşları’nda mahvolan Kuzey İtalya, Alboin’in bu geçişine engel olamadı. Pek çok kale kısa sürede teslim oldu. Lombard birlikleri, birbirleriyle kan bağıyla bağlı farae adı verilen gruplardan oluşuyordu. Bu birliklerin başında belli bir otoriteye sahip liderler vardı. Bu liderler, fethedilen bölgelerdeki toprakların sahibi olacaklardı. Bazı başıboş araziler de bu farae toplulukları tarafından kolonize edileceklerdi.

Farae topluluklarının yerleşimde tercih ettiği yerler, başlarda geleneksel pastoral yaşam tarzlarını devam ettirebilecekleri yerlerdi. Aynı zamanda bu Lombardlar ile selefleri Gotlar’ın Kuzey İtalya’da aynı veya yakın yerlere ikamet ettikleri, arkeolojik veriler ışığında görülmüştür.

Alboin döneminde dahi bu farae birlikleri bağımsız hareket edebiliyorlardı. Ancak fetih hareketlerinde belli bir örüntü vardı. Her ne kadar Roma varlığı bölgede zayıflasa da kıyı kentleri hâlâ destek alabilecek durumdalardı. İmparatorluk donanması, Akdeniz’de hâlâ rakipsizdi ve Lombardlar, onların kıyılara vereceği desteğe karşı koyabilecek donanma deneyiminden yoksundular.

Aynı zamanda Roma–Ravenna hattı, Romalılar için hâlâ korunması gereken önemli bir bölgeydi. Güney İtalya ise Constantinapolis’e yakınlığından ötürü ele geçirilmesi zordu. Bu yüzden Lombard istilası, özellikle Piemont, Friuli, Trentino ve Toscana gibi Kuzey-Orta İtalya topraklarında yaşandı. Daha sonra bazı Lombardlar, güneye sarkarak Benevento ve Spoleto Dükalıkları’nı kurdular.

Alboin’in fetih hareketi, Vicenza, Verona ve Venedik bölgesini kapsıyordu. Alboin’in hikâyesi her ne kadar Ostrogot Kralı Theoderic ile benzese de İtalya fethi sürecinde çok farklı bir yol izledi. O, hiçbir zaman Ravenna ve Roma gibi imparatorluk merkezlerini ele geçiremedi; hatta kuşatmaya bile tenezzül etmedi. Belki niyeti bu yöndeydi ancak ömrü vefa etmedi.

572’de bir saray komplosu sonucu suikaste kurban gitti. Onun ölümüyle 584’te Authari’nin Frank saldırganlığı sonucu kral seçilmesine kadar olan süreçte Lombardlar, kralsız (interregnum) kaldılar. Bu dönemde Romalılar, Roma–Ravenna arasındaki konumlarını güçlendirdiler. İtalya’yı tekrar ele geçirmek onlar için sadece bir hayal olacaktı. Birkaç başarısız girişimde bulunsalar da sonuç değişmedi.

Alboin suikasti | eksiseyler.com

Romalıların pasifliği, Lombardların caydırıcılığından çok konjonktürle alakalıydı. Tuna ötesindeki Avar gücü her daim Constantinapolis’i tehdit ediyor, Sasaniler saldırganlıklarını artırıyorlardı. Galya topraklarında Merovenj Frankları, İmparatorluk için yeni ve ciddi bir tehdit olarak ön plana çıkmışlardı. Bu durum Romalıları, ellerindeki toprakları — özellikle zengin Sicilya — tutmaya ve parçalı Lombard aristokrasisini kendi çıkarları için kullanma yoluna itecekti.

Bu kralsız dönem, aynı zamanda Roma–Ravenna hattının güçlenmesiyle Lombardların kuzeydeki ve güneydeki topraklarının birliğini zayıflatacaktı. İtalya’daki bu parçalı yapı, modern zamanlara kadar yansıyacak kuzey–güney ayrımını başlattı. Orta Çağ’daki parçalı İtalya’nın temellerini attı.

Avrupa’yı etkileyecek en önemli gelişme, Roma Başpiskoposluğu’nun kendi başına hareket etmeye başlaması olacaktı. Lombard işgali, pek çok piskoposu Ravenna ve Roma şehirlerine kaçmaya zorladı. Bu baskılar, Constantinapolis’in pasifliğiyle birleşince Başpiskopos’u farklı tedbirler almaya itti.

Lombard tehlikesine karşı Papalar, Karolenj Franklarıyla anlaşmaya karar verdiler. 8. yüzyılda, Doğu’da başlayan İkonoklazm hareketine karşı muhalefet ve kilisenin Ravenna–Roma arasında idareyi kendi eline alması, Roma ve Constantinapolis arasındaki Büyük Skizma sürecine giden yolu açtı. Lombard fethi, bu sürecin ateşleyicisiydi.

Kral Authari’nin iktidarına gelecek olursak; o, tahta çıktıktan sonra faraeların başındaki dükler (dux) arasında dağılmış olan krallığını, Regnum Langobardorum’u merkezileştirme hamlesine başladı. 590 yılındaki ölümü sonrası yerine geçen halefi Agilulf, bu süreci devam ettirdi. Artık farae önderleri olan dükler, sculdahes ve gastaldus adları verilen kraliyet temsilcileri tarafından izleneceklerdi.

Agilulf, aynı zamanda kiliseyle de ilişkileri geliştirmeye çalıştı. Bazı piskoposlar, kaçtıkları şehirlere yeniden yerleştirildi. Bu, Arian Hristiyanı Lombardların Katolikleşme sürecinin başlangıcı olacaktı. Bu süreçte kilisenin mimarlarından Papa Gregorius Magnus’un da önemi büyüktür. O, kralla diyaloğun başlamasında etkili olmuştur. Bundan sonra Arian ve Katolik krallar, birbirleri ardına ülkeyi Pavia’dan idare edeceklerdir.

Agilulf’un modern tasviri |  jfoliveras.artstation.com

Agilulf’un iktidara geçmesinin hemen ardından, Roma’nın İtalya Eksarhı’nın Franklarla iş birliği yaparak Lombardlara saldırma girişiminde bulunduğunu hatırlatmak gerekir. Bu iş birliği, Frankların sadakatsizliği yüzünden başarısız olur. Bu dönemde Roma arasındaki eski via Flaminia yolu yerine via Amerina’nın inşası, güneydeki Lombard varlığını kuzeydeki krallıktan iyice ayrıştırır.

Ancak tüm bu gelişmeler, Lombard fetihlerini durdurmaz. Özellikle Benevento Dükalığı, ciddi toprak kazanımları elde eder. Agilulf’tan sonra ismi anmaya değer ilk kral Rothari’dir. 636’dan 652 yılına kadar hüküm süren Rothari’nin önemi, Katoliklere karşı hoşgörü politikasını genişletmesinde ve Lombard sözlü hukukunu yazılı hâle getirmesinde yatar.

Bu yasalar, Lombard toplumunun sosyal yapısını ve krallığın idaresinin özelliklerini yansıtır. Rothari’nin ölümü sonrası krallık, taht çatışmaları, doğal felaketler gibi sebeplerle zayıflar. Ancak rakipleri Frankların ve Romalıların yaşadığı iç çatışmalar ve dış tehditler yüzünden bölgeye müdahil olamamaları, onların bağımsızlığını kurtarır.

712’de Kral Liutprand’ın tahta çıkmasıyla Lombard Krallığı tekrar yükselişe geçer ve en güçlü dönemini yaşar. Kral, 720 yılına kadar iç cephede konumunu güçlendirir. O, Kral Rothari’den sonra Lombard hukukunu derleyen ikinci kraldır. Gücünü iyice pekiştiren kral, Ravenna’yı ele geçirir.

730’lu yıllara kadar hâkimiyetini Pentapolis’e kadar genişleten kral, artık güneydeki Lombard dükalıklarına müdahale etmeye başlar. O dönemde İkonoklazm sorunuyla ve İslam fetihleriyle uğraşan Romalılar, yarımadaya müdahale edecek güçte değillerdir. Frankları kışkırtmaya çalışsalar da Liutprand, güçlenen Karolenj Franklarıyla iyi geçiniyordu.

Liutprand, Roma’yı ele geçirme teşebbüsünde dahi bulunsa da, Papa ile sonunda anlaştı ve ona eskiden Romalıların elinde bulunan toprakları dahi bağışladı. Bu, onun kilise otoritesine ne kadar saygı duyduğunu gösterir. Ancak o, 744 yılında ölür ve halefleri onun kiliseye karşı olan uzlaşmacı politikasını terk eder.

Özellikle Kral Astolf, kilise topraklarına karşı saldırgan tutumda bulunur. Bunun üzerine kilise, Franklarla ittifak kurar. Francia toprakları üzerindeki hâkimiyetlerini tanırlar. En sonunda II. Pepin’in ordusu, 754 ve 756 yıllarında üst üste Lombardları mağlup eder. Bu savaşlar, Lombard Krallığı’nın çöküşünün başlangıcıdır.

Son darbeyi, Frankların büyük kralı Charlemagne, 774 yılında Pavia tahtını fethederek indirir. Bu, Lombard Krallığı’nın sonudur; ancak Lombardların siyasi varlığının sonu değildir. Güneyde ve kuzeyde Lombard soyluları, Franklara karşı giderek zayıflasalar da varlıklarını sürdürmeye devam ettiler.

about-history.com

Lombardlar, Franklar geldiğinde zaten yerli toplumla iyice kaynaşmışlardı. Dilleri, kültürleri, mezhepleri bile değişmişti. Roma saray adetlerine uyum sağlamışlar, mimariyi kendilerine uyarlamışlardı. Siyasi varlıkları sonlandıktan sonra onları yerlilerden ayıran konumları da ortadan kalkınca tamamen eridiler ve İtalyan halkının etnogenezinde yer aldılar.

İsimleri, Lombardia olarak anılan Kuzey İtalya topraklarında yaşadı. Aynı zamanda Franklar, Lombard Kralları unvanını devraldılar ve yaşattılar. Lombardların fethi ve İtalya toplumuna etkisi hakkında bir diğer iddia, yarımadadaki şehir hayatını bitirdikleri üzerinedir. Bu görüş son derece abartılıdır.

Lombardların kırsal yaşamı tercih ettiği ve yer yer tahribata neden oldukları doğrudur. Ancak İtalya’daki şehir hayatının çöküşünün temeli onlar değildir. Daha onlar gelmeden yaşanan zorlu savaşlar ve işgaller, Justinianus döneminde patlayan büyük veba salgını, siyasi istikrarsızlık, merkezi yönetimin çöküşü ve Akdeniz ticaretinden belli bölgelerin tecridi, sürecin ana sebepleridir.

Lombardların etkisi bunların yanında çok ufak kalır ki sonradan yerli halka entegrasyonları ve nispeten stabil bir idare kurmaları sayesinde İtalya, yavaş yavaş toparlanmaya başlamıştır.

Lombardların Yasası

Edictum Rothari | Wikipedia

Lombard idaresini seleflerinden ayıran bazı özelliklere daha önce değinmiştik. Onlar hiçbir zaman İtalya’yı birleştiren bir idare kuramadılar. Merkezi bir idarenin kurulamaması, Lombardların yerel dük otoritelerine daha bağlı bir yapıda organize olmalarını sağladı. Yer yer bazı krallar gücü ele alsalar da genel eğilim bu yöndeydi.

Lombardların sosyal-idarî yapısını en çok etkileyen ve onları farklı kılan, Ravenna ve Roma gibi imparatorluk bürokratik geleneğini taşıyan, gerekli kadroları barındıran şehirleri ele geçirememiş olmalarıydı. Aynı zamanda unutulmamalıdır ki onlar, Gotlar gibi bir Roma bağdaşığı olarak bölgeye girmemişlerdi. Bu yüzden Doğu İmparatorluğu tarafından tanınma gibi bir durumları yoktu.

Tüm bu sebepler, onların Batı Roma mirasını devralamamalarına neden oldu. Bu yüzden hiçbir Lombard kralı, Theoderic’in politikasını güdemeyecekti. Lombardlar, hukuki ve idarî yapılarını Germen gelenekleri üzerine kurdular. Onların yasaları, eski Germenlerin geleneksel normları üzerine kuruluydu. Bu yasalar Lombardlara özgüydü ve sadece onlar bu yasalarla yargılanıyordu. Romalılar, kendi yasalarıyla idare ediliyordu.

Lombardların çevresinin düşmanlarla dolu olması ve yerli idarî geleneğe sahip çıkmaları önündeki engeller, kavmi asabiyetlerini sıkılaştırmıştı. Bu asabiyet o kadar önemliydi ki krallar, derledikleri yasalarda her zaman bu kanunların eskiden beri süregelen gelenekler olduğunu belirtmişlerdi. Kendileri hüküm koymamışlar, sadece bazı düzenlemeler yapmışlardı.

Yasaların kökenini geleneklere dayandırma işinde o kadar ileri gitmişlerdi ki, Rothari’nin Edictum Rothari adlı derlemesine — daha önce bahsettiğimiz — Origo Gentis Langobardorum adlı bir köken hikâyesi koyma gereği duymuşlardı. Kralın yasa koyma konusundaki yetkisi, Liutprand döneminde belli ki Rothari’ye göre artmıştı. Özellikle ceza hukuku konusunda bazı değişiklikler yapması, buna örnek teşkil eder.

Krallar, yasaların gairethinx adı verilen geleneksel kabile meclislerince onaylandığını her seferinde ifade etmişlerdir. Lombardlar, kabile asabiyetlerinde o kadar ciddiydiler ki belli pagan kökenli geleneklere, mensup oldukları Hristiyanlığa rağmen, ona çok da ters gitmemek şartıyla sahip çıktılar.

Düşmanların varlığı ve işgalci konumları, onların askerî-toplumsal örgütlenmelerini daha da ön plana çıkarttı. Her toplumsal sınıfın askerî yükümlülükleri vardı. Öyle ki kimliği gereği özgür olan her Lombard, aynı zamanda asker olmak zorundaydı ki yasalarda “özgür adam” yerine yer yer “savaşçı” kelimesi de kullanılmıştır.

Maddî durumlarına göre taşımaları gereken silahlar vardı. Bu ayrım, daha önceki dönemlerinde de — daha önce bahsettiğimiz arkeolojik buluntularla — gözlemlenmişti, ancak İtalya’da daha da olgunlaştı. Dükler, bu sınıfsallaşmanın tepesini teşkil ederken arimannus adı verilen soylular, üst sınıfı temsil ediyorlardı. Daha sonra özgür ama daha fakir Lombardlar, aldii denilen serfler ve köleler geliyordu. Bunların askerî yükümlülükleri değişkenlik gösterebiliyordu.

Eski Germenlerden gelen wergeld denilen insanların “ederi”, sınıfsallaşmanın mali boyutuydu. Herkesin bir wergeld değeri vardı ve cinayet, kaza gibi bazı durumlarda bu wergeld değeri kişinin ailesine ödenmeliydi. Kadınların da bir ederi vardı ve bu eder, onun bağlı olduğu erkeğe — evlenme durumunda — başlık (mund: velayet hakkı) olarak ödenmek durumundaydı. Yasalar, hiçbir özgür Lombard kadınının bir erkeğe bağlı olmadan yaşayamayacağını söylüyordu. Bu erkek, baba, kardeş, eş veya oğul olabilirdi. Bu konumlar, Hristiyanlık etkisiyle zamanla iyileşti.

Kölelere dair hukuki düzenlemeler de eski geleneklere dayanıyordu. Köleler azat edildiğinde dahi ikiye ayrılıyordu: fulcfree ve amund. Fulcfree olan azatlılar tamamen özgürken, amund azatlıların üzerinde efendisi miras hakkını sürdürüyordu. Yani azatlı ölürse, mirasında eski efendi hak iddia edebilirdi. Azat etme, evlat edinmeye benziyordu. Bir köle kim tarafından azat edilirse, o kişinin ailesinin müttefiki, üyesi gibi görülüyordu.

Önemli olan bir diğer husus, Lombard efendinin azat ettiği kölenin artık bir Lombard olması, yani Lombard hukukuna tâbi olmasıydı. Eğer efendi Romalıysa, azatlı Romalı oluyor ve Roma hukukuna tâbi oluyordu. Yasaların kimlik üzerine inşa edildiği, köle hukukunda iyice gözler önüne serilir.

Romalıların Lombard idaresindeki konumları tartışmalıdır. Onu icra edecek bir mercii bulunmamasına rağmen, Lex Romanorum yani Roma yasası ile idare edildikleri bellidir. Ancak yasal konumları tartışmalıdır. Bazı tarihçiler, onların aldii gibi, yani yarı özgür serf gibi görüldüklerini iddia etmişlerdir. Bazıları ise onların, daha önceki barbar işgalcilerde de görülen hospitales sisteminin — yani toprakların üçte birinin askerî barbar halkına verildiği sistem — uygulanmasıyla haraç veren ama özgür insanlar olarak kaldıklarını iddia eder.

Lombardların, şartlar dolayısıyla geliştirdikleri bu hukuk sistemi ve idare, onları özgün bir kavim olarak ön plana çıkartmıştır. Bu mirası, kendi yaşam tarzı ve mesleğine ters düşmesine rağmen Diyakoz Paul, eserlerinde çekinmeden, Lombard varlığının söndüğü hassas bir dönemde gururla taşımaktan çekinmemiştir ve bize ciddi tarihî bilgiler sunmuş; bu önemli, gururlu halk hakkında araştırmalarımıza ışık tutmuştur.


Kaynakça

  • Bury, John B. Barbarların Avrupayı İstilası. İstanbul: Kronik Yayınları, 2022.Christie, Neil.
  • The Lombards. Blackwell Publishers, 1998.
  • Ekmekçi, H., and Ö. Genç. “Lombard-Gepid Mücadelesinin Lombardların İtalya Göçüne Etkileri.” Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, no. 46, 2023, pp. 268-280.
  • Eco, Umberto, editor. Ortaçağ: Cilt 1. Alfa Yayınları, 2014.
  • Kozan, Mert. “Kral Alboin Dönemi Longobardlar.” The Journal of Academic Social Science Studies, 2017.
  • Modzelewski, Karol. Barbarların Avrupası. İş Bankası Yayınları, 2011.
  • Wolfram, Herwig. Germenler. İstanbul: Kronik Yayınları, 2023.
  • Kapak Görseli: Wikimedia Commons
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.