Tekniği itibariyle salt bir film olmanın ötesine geçen Köylüler (The Peasants) işlediği trajik hikâyeyi görsel bir şölen eşliğinde izleyenlere sunuyor. Filmin yönetmenleri olan Hugh ve Dorota Kobiela Welchman çifti yine aynı teknikle sinema perdesine taşıdıkları Vincent’i Sevmek (Loving Vincent) filminden 6 sene sonra Köylüler ile dönüş yapıyor. Yağlı boya ile boyama tekniği kullanılan film animasyon türü içerisinde önceki filmleri gibi yine özel bir yer edindi. İlk önce oyuncularla çekilip sonrasında sahneler üzerinden kare kare yağlı boya tablolarına aktarılan film için yaklaşık 80.000 tablo yapıldı. Ressamlarla birlikte tüm sanatçıların emeği düşünüldüğünde oldukça kapsamlı ve titizlikle işlenmiş bir yapım ile karşı karşıyayız.
Bir kadın üzerinden irdelenen “namus” kavramıyla evrensel bir temaya sahip olan Köylüler, Wladyslaw Reymont’un yine aynı isimli Nobel ödüllü kitabından bir uyarlamadır. Polonya’da bir köyde geçen bu acıklı hikâyede başrol ise köyün en güzel ve genç kızı olan Jagna (Kamila Urzedowska) üzerinden ilerliyor. Jagna, köyün en zengin çiftçilerinden Maciej (Miroslaw Baka) ile evlenmeye zorlanır fakat kendisi Maciej’in evli olan oğlu Antek’e (Robert Gulaczyk) aşıktır ve gizli ilişkileri vardır. Zamanla bu gizli ilişkinin ortaya çıkmasıyla tüm köy halkının nefretini kazanan Jagna, aynı zamanda köyün başına gelen felaketlerle uğursuzluk temsili olarak da görülmeye başlanmıştır. Tüm bunların sonucunda ise finaldeki trajik son ile film, Jagna üzerinden ilerleyen kadının savaşında umut vaat edici olmaktan da bir hayli uzaklaşıyor.
Yaşanan olayların yanı sıra filmin içerisinde dört ayrı bölüme ayrılmış havası veren dört mevsim geçişini görüyoruz. Bu mevsim geçişleriyle birlikte köylülerin yaşamlarındaki değişiklikleri ve köy hayatının değişimine de adım adım şahit oluyoruz. Ayrıca bu geçişler aracılığıyla filmi izlerken sanki bir renk paleti içindeymişiz gibi hissetmekten kendimizi alamıyoruz.
Sonbahar

Film, ilk önce köylülerin hep beraber daha çok huzur içinde yaşadıkları bir köy hayatının yansımasının olduğu sahnelerle başlıyor. Özellikle de burada başrol Jagna’yı köyün kadınlarıyla beraber görüyoruz. Yani ilk başta Jagna onların içinden, onlardan biri. Çünkü bu noktada Jagna köy içinde göze çarpacak ya da tüm suçun üstüne yıkılacak bir olayın içinde değil. Jagna’yı ileride herkesle karşı karşıya getirip kendi için savaşmaya sürükleyen sürecin ilk adımında Antek’e karşı olan aşkı var. Antek, köyün en zengin çiftçilerinden olan Maciej’in oğlu olup aynı zamanda da evlidir. Bir yanda bu aşk varken diğer yandan da dul olan Maciej’in yeniden evlenmesi için çevresindeki birçok kişi aklına girer. Bu evlilik için düşünülen aday da köyün en güzel genç kızı olan Jagna’dır. Haberin hızlıca yayılmasıyla Jagna’nın annesi ve abisi de bu teklife karşı oldukça isteklidir. Zira işin ucunda ‘çeyiz’ olarak vaat edilen belli bir arazi vardır. Fakat Maciej’in ailesinde mirasa ortak olma düşüncesiyle işler tam tersinedir. Antek tüm bunların yanında ilişki yaşadığı kızın babasıyla evlenecek olmasının saf öfkesiyle de doludur. Antek ve karısı Hanka evi terk ederken düğün hazırlıkları da başlamıştır. Kış sonbaharı takip ederken bu evlilik de çetin bir mücadelenin habercisi niteliğindedir.
Kış

Artık Maciej ile evli olan Jagna bir nevi köyün hanımı konumundadır. İkili beraber birçok kutlamaya katılırken Jagna ile Antek’in ilişkisi ise devam etmektedir. Fakat bu ilişki gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Maciej başta olmak üzere köylüler de durumdan yavaş yavaş haberdar olmaya başlamıştır. Köy halkının bu dönemde gündeminde olan konusuysa kendilerine ait ormanlarda başkalarının hak iddia etmesidir. Bu noktada köyün en hatırı sayılan çiftçisi olan Maciej ise arkasına aldığı köylülerle birlikte karşı tarafla mücadeleye girişir. Çıkan çatışmada Maciej yaralanırken oğlu Antek de tutuklanır. Jagna bu felaketin içerisinde herhangi bir noktada yer almasa da köye uğursuzluk getirmekle suçlanmaktan kaçamıyor.
İlkbahar
Baharı yaralı bir şekilde yatarak geçiren Maciej, gelini Hanka ile tekrar iş birliği içerisine girer. Bu süreçte ise Jagna herkesin nefretiyle karşı karşıya kalarak yapayalnızdır. Hapisteki Antek’i kurtarmak için belediye başkanıyla görüştüğünde son anda tecavüzden kurtulur. Her ne yaparsa yapsın köydeki herkesin gözünde güzelliğiyle ve gençliğiyle salt bir objeden başka bir şey değildir. Maciej’in ölümüyle köylülerin artık Jagna’yı yargılamamaları için bir sebep kalmamıştır. Fakat bu sefer onların içinde hapisten çıkan Antek de vardır.
Yaz
Köydeki herkesin toplu nefretinin sahibi olan Jagna için köy halkı farklı farklı cezalar düşünürken köyden sürülmesi gerektiğine karar verirler. Jagna’nın ailesi yenice yaptıklarının yanlışlığıyla yüzleşirken bu yüzleşme Jagna için artık çok geçtir. Köylüler onun daha fazla varlığına tahammül edemezken ailesinin yaşadığı kulübeye baskın yaparak Jagna’yı yaka paça evden alırlar. Acımasız fiziksel darbelerle birlikte tüm köy halkının gözü önünde “ibret” olsun diye köyden uzak bir yerde tüm kıyafetlerini çıkararak yağmurun altında bırakırlar. Final sahnesinde tek başına ayağa kalkmış devam etmeye çalışan bir Jagna ile film bitiyor. Fakat yaratılan dehşetin ruhumuzdaki olumsuz yansımalarından kurtulmak çok da kolay olmuyor.
Kadının Ötesinde Birey Olabilme
Filmde bir kadının sosyal toplum içindekini yerini daha doğrusu herhangi bir yere çok da sahip olamayışını anlatıyor. Bu konuyu 19. yüzyıldaki haliyle en ilkel şekilde işlenirken aslında birçok noktada dünyanın her yerinde kadının karşılaştığı sorunları karma bir şekilde ele alıyor. Filmde Jagna hiçbir şekilde hayatı hakkında söz sahibi olamıyor. Değişen hayatı için söz hakkı yokken acıklı sonunu da bekleyen bir kurban rolünde kalıyor. Kadın olabilmekten ziyade birey bile olamamayı Jagna üzerinden görüyoruz. Kadının her şeyden önce bir birey olarak toplumda yer alamazken konu ahlaki konulara geldiğinde ise sadece güzel ya da genç oluşuyla suçlanabilmek adına bu sefer kadın oluyor. Filmde Jagna’nın yaşadığı da tam olarak bu. Jagna, köy halkının ahlaki yargılarına ters düşen her konuda gözlerinde şeytan bir kadın figürüne bürünmekten öteye geçemiyor.
Filmde işlenen konu itibariyle bir noktada kadının gücünü görmek istesek de film boyunca Jagna’yı çok fazla sessiz görüyoruz. Suçlu olmadığı yerlerde bile kendini savunamazken karşısındaki herkesle sessizliğiyle mücadele etmeye çalışıyor. Fakat bu mücadele bizi maalesef sondaki gidişatta hissettiğimiz kaçınılmaz ve tüyler ürpertici o finale sürüklüyor. Bu sonda bir yanda Jagna vahşete sürüklenirken onu sürükleyenler arasında da belirli bir kadın birleşmesini görmek bizi film özelinde hikâye açısından hayal kırıklığına uğratıyor.
Görsel ve İşitsel Bir Şölen
Film içerisinde aynı zamanda çeşitli folklorik danslarla, çeşitli yöresel kutlamaları renkli bir görsel şölen tadında izleme fırsatı buluyoruz. Titizlikle seçilmiş müzikler eşliğinde yapılan hareketli ve dinamik danslarla özel bir kültürün hissettirilmesi ve o köy yaşamı içinde bu kültürün izlerini görmek de bizi filmin içine daha çok çeken etkenlerden kesinlikle biri. Film, göze ve kulağa hitap edişiyle bize acıklı hikâyeyi unutturup festival havasında keyifli anlar yaşatmayı da başarıyor.
Köylüler, trajik sonuyla her ne kadar karamsarlığa sürüklese de gerek işlediği evrensel konusuyla gerekse de sıra dışı tekniğiyle özel bir animasyon türü olarak izleyenlere sinematografi anlamında farklı bir atmosfer vaat ediyor.
Kaynakça:
Köylüler Film Eleştirisi. ortakoltuk. Web. Erişim tarihi:09.04.2024
Yazıdaki görseller için: themoviedb