Kapitalist dönemde büyük mülkiyetler çok teknik donanımlı olarak koruma altındadır. Ancak en büyük zenginlikleri ellerinde tutanlar dışında, modern toplumun yeni yaşam alanı olan kentler, zorunlu karşılaşmalar alanıdır.
Türkiye’de bunun en iyi örneği İstanbul’dur. İstanbul tarihinde çok fazla devlete, imparatorluğa başkentlik yapmıştır. Bundan ötürü oldukça fazla kültürü içinde barındırmaya müsaittir. Sanat, bilim, sanayi, eğitim gibi birçok unsur tarihin çoğu döneminde orada karşılık buluştur. Bu gelişmişlik Anadolu’dan ve belirli taşralardan yoğun göçe neden olmuştur. Bu göçler mevcut durumda İstanbul’un içinde barındırdığı alt kültürleri yaratmıştır. Soyluluk ve göçle gelen taşralılık İstanbul’da çatışmalara sebep olmuştur. Beyoğlu’nu ele alacak olursak, arka sokaklarında transların gettolarını yaratırken Pera’da soylu valsleri devam etmiştir.
Bu trans gettolarına örnek olarak gösterebileceğimiz spesifik bir alan olan Ülker Sokak soylu İstanbul’un ortasında gösterebileceğimiz bir alt kültür mekanı olmuştur. Anadolu’dan farklı sebeplerle göç etmiş insanların buluşma noktalarından biridir. Bu tarz göçlerde Türkiye’deki pratik daha çok akraba, tanıdık yanına yerleşmek en azından aynı mahallede ikamet etmek gibi olsa da, bir başına göçlerde tıpkı Ülker Sokak örneğinde olduğu gibi yabancıların ortaklığı mümkün olabilir. Ülker Sokak’ta ağırlıklı olarak ikamet edenler seks işçileri ve trans kadınlardır. Bu birliktelikleri kulaktan kulağa aktarılarak daha da güçlenmiş kendi deyimleriyle Ülker Sokak onlar için bir “imparatorluk” halini almıştır. Sokakta yaşayan diğer insanlarla ilişkileri başlarda iyiyken, bir süre sonra bu “imparatorluk” dikkat çekmiş ve trans kadınlar ve seks işçileri dışlanmaya başlamışlardır. Hem de kendilerini mahalle sakinleri olarak adlandıranlar ve bilumum kolluk güçleri tarafından. Süreç bundan sonra hiç de sakin ilerlememiş, translara yönelik adeta bir söküp atma operasyonu her şeyiyle başlatılmıştır. Operasyon sonucunda neredeyse bütün trans kadınlar ve seks işçileri sokağı terk etmek zorunda kalmışlardır.
Ülker Sokak örneği aslında bir alt kültürün egemen kültürle olan karşılaşmasıdır. Alt kültür tam güç bende diyecekken, egemen kültür olmadık sebeplerden alt kültürü ezer geçer. Bu elbette mutlak bir geçerlilik değildir. Lakin mevcut düzende mahalle sakini olmakla “dışlanması meşru olan öteki” olmak arasındaki çizgi de pek kalın değildir. Dışlayan unsurlar meşruluklarını her fırsatta iktidara kolayca dayandırabilir. Ülker Sokak örneğinde bu ataerkillik, heteroseksistlik, Müslümanlık, Türklük gibi iktidar unsurlarına hem kolluk hem de medya aracılığıyla dayandırılmıştır. Bu unsurlar bir olay örgüsü içinde hedeflerine ulaşmış gibi görünebilirler. Lakin hiçbir alt kültürle olan ilişki söküp atmayla da ilerlememiş, kültür sökülüp atılan bir şey olmamıştır.
Sonuç olarak, yıllarca sanatçılara, öğrencilere, seks işçilerine mekanlık etmiş Cihangir’in hemen dibinde Ülker Sokak’ta yaşananlar egemen iktidarın yöntemlerini, baş etme mekanizmalarını gözler önüne sermektedir. Lakin ortada bir gerçeklik de vardır hiçbir alt kültür, hiçbir kimlik sökülüp takılan unsurlar değillerdir. Yani belirli sosyal ortaklıklarla oluşturulmuş bir durum karga tulumba sökülüp atılmaz. Tekrar tekrar yeşerir ve varlığını sürdürür. Kentlerde dönem dönem karşılaşılan bu def etme istenci ve bununla birlikte yok etmeye olan inanç tamamen hayalidir. Bugün Ülker Sokak belki eskisi gibi olmayabilir, Ülker Sokağın öğrettiği dayanışma ve birliktelik birçok insana ışık tutmaktadır. Oradan öğrenilen direngenlik belki de kimilerimizi hayata bağlayan kıymetli bir öğreti olmuştur.
Ülker Sokakla ilgili çok kıymetli bir çalışma olan “Ülker Sokak: Bir Alt Kültürün Dışlanma Mekanı” sevgili Pınar Selek tarafından yüksek lisans çalışması olarak kaleme alınmış daha sonra ise “Maskeler Süvariler Gacılar” ismiyle kitap olarak uyarlanmıştır. Eğer bu konu ilginizi çekti ise doğrudan bu çalışmayı okumanızı tavsiye ederim.
KAYNAKÇA:
Pınar Selek: “Maskeler Süvariler Gacılar Ülker Sokak: Bir Alt Kültürün Dışlanma Mekanı” Ayizi Kitap 2011