Bir toplumsal yapıyı anlamak ve çözümlemek için, incelenecek dönemdeki sanatsal unsurları irdelemek oldukça önemlidir. Özellikle geçmiş yılların araştırılmasında romanlar, filmler, şarkı sözleri gibi “toplumun içinden” çıkagelen yapıtlar o dönemi yansıtma görevi üstlenir. Daha önceki “1960-1980 Türk Sinemasında Mekân-Arabesk İlişkisi” isimli yazımızda da bahsettiğimiz gibi; Sinema hiç gitmediğimiz yerleri deneyimleme fırsatı verir, bu yönüyle mimari kültüre ve eğitime katkıda bulunur ve mekânsal deneyim zenginliği yaratır. Seçkin Kutucu’ya göre sinema hafıza ile; mimarlık ise tarih ile benzerlik kurar. Sinema imgeleri sosyal hayatımızı etkiler. Bu, filmlerle tanımlanmış zaman ve mekân kavramlarının insan zihnindeki görsel hafıza tarafından deneyimlenmesi ile gerçekleşir (Ek Bektaş, 2017). Sinemanın toplumun içerisinden çıkan bir sanat dalı olduğu düşünülürse toplumun dinamikleri olan sosyal yaşam kurguları ve etrafındaki mekânsal oluşumlar her zaman sinemanın beslendiği alanlar olmuştur. Sinemanın evrensel düzeyde gösterdiği bu gelişme Türk sinemasında 1960’lardan sonra gerçek yaşama yakın hikâyelerle ülkemizde de yansımasını bulmuştur. Bu yazıda ise, Kemal Sunal’ın kendi yazmış olduğu yüksek lisans tezinden hareketle, televizyon ve sinemadaki Kemal Sunal güldürüsünü inceleyeceğiz.
Özellikle 80’li yıllardaki Türkiye’nin toplumsal yapısına odaklandığımızda, oldukça çalkantılı bir dönemle karşılaşırız. Yaşanılan ekonomik sorunlar, 12 Eylül, işçi sınıfının mağduriyeti, çalışmak için yerini veya yurdunu terk eden kişiler, beyaz perdeye de yansımıştır. Zamanla Kemal Sunal filmleri de toplumsal sorunlara paralel olarak, sosyal içerikli olmaya başlamıştır. Toplumun aksayan yönlerini, halkın da şikayetçi olduğu noktalara paralel olarak ele alıp işlemesi Kemal Sunal filmlerinin en önemli izlenme ve seyredilme nedeni olarak karşımıza çıkar.
Günlük hayatın ağır sorunlarından bunalan halk, akşamları izledikleri Sunal filmleri sayesinde yaşama dirençlerini arttıran moral ve motivasyona tekrar sahip olmuştur. Güncel sorunlardan uzaklaştıran, yoğun stresi azaltan, intiharın eşiğine gelen kişileri tekrar hayatla barıştıran bu filmler bu bağlamda önemli bir sosyal işleve sahiptir denilebilir (Sunal, 1998).
Reytingini yükselterek reklam gelirini arttırmak amacıyla ve ucuz maliyeti nedeniyle Türk filmlerine olan talep artmıştır. O yıllarda sinemanın durağan dönemde olması, yeni filmlerin çok az yapılması Türk filmlerinin ekranlarda bolca tekrarına neden olmuştur. Sinemadaki kriz tüm sektöre olumsuz olarak etki edince, TV dizileri gündeme gelmeye başlamıştır. Kemal Sunal dizileri TV seyircisinin beğenisini kazanmıştır. Öyle ki Hürriyet’in düzenlediği “Televizyon Yıldızları 94” isimli yarışmada Kemal Sunal “Onur Ödülü”ne layık görülmüştür.
Türk Medyasında Kemal Sunal’ın Sanatçı Kişiliği
Sosyolog Can Kozancıoğlu “Kemal Sunal” vakasını şöyle değerlendiriyor:
“Seyircisine çok yakın, çok tanıdık geliyor. Nasıl bir arkadaşınızın şaşkınlığına 10 yıl boyunca her karşılaşmanızda gülebilirseniz, aynen öyle. “Vay Şaban vay, n’aber? Tipe bak yaa, bizim Şaban yaa” ilişkisi…”
Brecht’e göre, gerek sanatın gerek normal yaşamın ve normal yaşam için sanatın etkisiyle değişmek, insan için bir haz kaynağıdır. Dolayısıyla insan kendisini ve toplumu değişebilir olarak hissedebilmelidir, bunun için de değişimleri yöneten yasaların sanat aracılığıyla eğlendirici biçimde kendisine buyur edilmesi gerekir. Eğlencenin başlıca kaynağı ise toplumun üretkenliği olarak söylenebilir. Her türden yararlı hoşa gider nesneyi ve nihayet kendi iyi ben’ini üretebilmesini sağlayan mucizevi yetenektir. Üretmek, değiştirmek demektir, bir şey üzerinde etkili olmak ve ona eklemeler yapmaktır anlamı. Kemal Sunal’ın özellikle 77-80 arasında oynadığı filmlerde bunun izlerini görmek mümkündür.
Sunal’ın filmleri veya dizileri bir yandan bulunulan coğrafyanın toplumsal yapısına ayna tutarak, bir yandan da halkın arasında bulunan her türlü karakter tiplemelerini farkındalık oluşturacak şekilde karşımıza çıkar. Egemen sınıfların ürettiği çeşitli iktidar biçimleri boyunca; bir imam, ağa, siyasi iktidar üyeleri, burjuva politikacıları tipleri alt edilerek, aşağılanarak veya teşhir edilerek tiplemelerle birlikte Kemal Sunal filmlerinin temaları ortaya çıkmıştır. Ancak bu temanın 90’lı yıllarla birlikte değişmeye başladığı ve Kemal Sunal için de bir düşüşün başladığı yıllar olarak nitelenmektedir. “Şaban Askerde” dizisiyle bu tiplemeler klişeleşmiş bir tipolojiye indirgenmiş ve filmleri oldukça ilgi görürken yeni tipleri beğenilmemiştir.
Kemal Sunal Güldürüsünün Türk Sinemasındaki Yeri
Türk sinemasının komedi türünde yaşanan değişim sürecinin ilk önemli aktörlerinden biri Kemal Sunal’dır. Kemal Sunal’la başlayan Türk sinemasında komedi tarzının değişim süresi, teknik imkanların da iyileşmesiyle birlikte özellikle 70’li yılların ikinci yarısından itibaren seyirciyi olağanüstü bir ilgiliyle sinema salonlarına toplamaya başlamıştır. Seyircinin bu komedi tarzına olan talebi, Kemal Sunal güldürüsünün Türk sinemasındaki yerini belirleyen önemli bir etkendir.
Sunal film konularını seçerken halka yakın olmasına, mesajların halka geçmesine, güldürürken bir şeyler öğretmeye, eğlendirici ve dinlendirici olmasına dikkat eder. Hatta bu duruma 78 yapımı “Kibar Feyzo” filmi örnek verilebilir.
Türk halkı yüzyıllardan beri mizah anlayışına oldukça yatkın olan bir millettir. Mizah sevdiği gibi mizahi mizaca, espritüel kişilere de sempatisi yoğundur. Keloğlan’ın saflığı, Nasrettin Hoca’nın uyanık, cin fikirleri, ince esprilerini günümüze taşıyarak onlara benzetecek sanatçı tipi araması Kemal Sunal ve diğer komedyen tiplerini doğurmuştur (Sunal, 1998).
Sanatçı ve Araştırmacıların Gözünden Kemal Sunal
“Bence, o filmlerin konusunu falan merak ettikleri için izlemiyorlar, sadece Kemal Sunal için izliyorlar. Nasıl “Ayy, suratınıza bakınca gülüyoruz.” Derler ya bazı kişilere, Sunal da böyle bir yer edindi.”
Demet Akbağ
“Toplumumuzun sınıf, kesim dediğimiz şeye hitap eden bir sanatçı. Toplumu iyi tahlil etmiş, demek ki hala seviliyor.”
Yasemin Yalçın
“İnek Şaban’ın da, Keşanlı Ali’nin de sosyolojik olarak ortak yanları var. Her ikisi de hem ulusal, hem evrensel olan sosyal ortamların tipleri. Dünyada her sınıfta bir İnek Şaban vardır. Bu durumu Keşanlı Ali’ye göre düşündüğümüzde biraz daha ulusal olduğunu, çünkü bir gecekondu tipi olduğunu görüyoruz. Fakat onun da evrenselliği var, özellikle Güney Amerika ve Asya’daki gelişmekte olan ülkelerde varoşlar veya teneke mahallesi denilen yapılar var. Keşanlı Ali bu sosyal yapıların ülkemizdeki bir temsilcisi.”
Emre Kongar
Bir Kemal Sunal Röportajı: “Sosyologlar filmlerimle alakalı araştırma yapsın.”
Kemal Sunal yüksek lisans tezinde kendisiyle yapılan bir röportaja da yer vermiş ve filmleriyle alakalı birtakım sorulara yanıt vermiştir. Toplumsal yapının içinden çıkan filmleriyle ilgili en çarpıcı ve dikkate alınması gereken nokta ise şu kısım diyebiliriz:

Özetlemek gerekirse; Türk sinemasındaki Kemal Sunal güldürüsü Türkiye’de yediden yetmişe herkesin ilgisini çeken nesiller boyu aktarılan bir mizah türü olmuştur. Bu nedenle Kemal Sunal filmleri, kuşaktan kuşağa aktarılan bir sinema kültürü olduğu gibi, geçmişte yaşanılan durumları da mizah yoluyla aktaran ve akıllara kazınan bir kült olmuştur.
Kaynak
Sunal, A. K. (1998). TV ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü.