”Resim yapmayı hayal ettim ve sonra hayallerimi resmettim.” Vincent Van Gogh
Vincent van Gogh, Mayıs 1889’da kulağını kestikten sonraki süreci kapsayan 53 hafta boyunca Saint-Paul-de-Mausole Akıl hastanesinde kendi rızasıyla yattı. Burada, gündelik yaşantısıyla ve sanat camiasıyla minimum seviyede iletişim içindeydi. Peki, bu izolasyon sanat çalışmalarına yardımcı mı oldu engel mi?

Sanrılardan ve psikotik epizodlardan muzdarip olan van Gogh zihin sağlığından endişe duymasına rağmen fiziksel sağlığını genellikle ihmal etmiş düzgün beslenmemiş ve aşırı alkol almıştır. Gauguin ile arkadaşlığı bir ustura ile yolunu kesmesi ve öfke nöbeti sonucu sol kulağının bir kısmını keserek yaralaması sonucu sona ermiştir. Bir dönem Saint-Rémy’de olmak üzere akıl hastanelerinde kalmıştır.
Eski bir manastır olan taşradaki bu akıl hastanesinde yaşam, Paris’te sanat galerisi işleten ağabeyi Theo ile birlikte yaşadığı yıllara neredeyse zıtlık oluşturmayacak seviyedeydi. Paris o dönemde sanatın başkenti ve yeniliklerin evi konumundaydı. Vincent; Toulous-Lautrec, Degas, Pissaro, Signac and Seurat, Gaugin gibi sanatçılarla iyice kaynaşmıştı. Özellikle Gaugin’e hayranlık besleyen van Gogh uzun dönem boyunca sanat kolonisi kurma hayalini taşıdı. Tam da bu dönemlerde van Gogh erken dönem Hollanda eserlerinde koyu renklere tepkili bir biçimde, empresyonistlerin ışıltılı ve yoğun fırça darbelerine yönelmişti.

Buradaki çalışmaları ulaşmak istediği eser koleksiyonuna çok yardımcı olmuştur: Van Gogh’un o dönem yaptığı resimler arasında en önemli olduklarını düşündükleri Tohum Serpen Adam, Gece Kahvesi, Etten’deki Bahçenin Anısı ve Yıldızlı Gece tablolarıdır. Geniş fırça darbeleri, yaratıcı perspektifleri, renkleri, konturları ve tasarımları ile bu tablolar aradığı üslûbu temsil etmektedir.

Burada van Gogh tamamen sanat dünyasından kopmuştu. Neredeyse bir yıl kadar hiç resim yüzü görmemişti. Mektuplarında tek bahsettiği başrahibin yaşlı annesinin portresiydi ve yine bu süreç manastır şapelinin sıradan tasvirini tasarladığı zaman dilimi olmalı.
Klinikte hasta kayıtçısının söylediklerine göre van Gogh oraya vardığında yalnızca 18 erkek sakin bulunmaktaydı. Van Gogh bu ikametçileri talihsizliğin yoldaşları olarak tanımlamaktaydı. Birçoğu ciddi seviyede rahatsızdı ve hiçbirinin sanata en ufak ilgisi yoktu. Bu küçük toplulukta van Gogh zamanının birçoğunu iki favori yerde geçirmekteydi: Kendisine stüdyo olarak tahsis edilen önceki keşişin hücresi ve doğa ile iç içe olarak çalışabildiği duvarlarla çevrili bahçe. Klinik ve bahçe, çalışmalarının ana konusu oldu.

Nispeten sağlığının yerinde olduğu zamanlarda ressam, hastanenin yakın yörelerini resmedebilmesi için izne de sahipti. Zeytinlikle çevrili kliniğin güzel ortamından ve bölgenin eşsiz manzarasından oldukça esinlenmiştir.

Beklendiği üzere, akıl hastanesinde hayat Vincent için kolay değildi, çok geçmeden de terk etmeye niyetliydi. İzolasyon, kız kardeşi Wil’e yazdığı şu sözlere göre, ”Sürgüne dayanmak zordu-ancak eğer çalışmak istiyorsa, bu gerekliydi.”
Sanatsal gelişimi açısından, van Gogh’un izolasyonu çok yönlü bir nimetti. Ressamı Paris’ten, avangart çevresinden koparmıştı ki bu durum kendisini resmi yoluyla dışavurmanın yeni yollarını ararken, gelişimindeki ilhamın derin kaynağındaki en önemli dönem olmuştu.
’’Tabloların, ressamın ruhundan kopup gelen kendi hayatları vardır.’’ Vincent Van Gogh
Van Gogh resimleri yoluyla bir imgeden daha fazlasını, duygularını ifade etmeyi ummaktadır. Mektuplarında kardeşine ve eşine “keder ve en uçtaki yalnızlığı ifade etmeyi aramaktan çekinmedim. Bu tuvallerin sözlerle ifade edemediklerimi size anlatacaklarına, taşrada neyin sağlık getirdiğini ve neyin güçlendirdiğini anlatacağına hemen hemen inanmaktayım.’’ diye yazmıştır.

Kardeşi Theo’ya yazdığı mektupta ”Günbatımında Karla Kaplı Tarlayı Kazan İki Köylü Kadın” tablosunu, kuzey anılarından aklında kalanlardan esinlenerek yaptığını yazmıştır.
Öte yandan da izolasyon kendine ait birtakım faydaları da mevcuttu. Birkaç hafif dikkat dağıtıcı unsur dışında sağlığı makul durumdayken, enerjisini tamamıyla işine yönlendirebilmişti. Ne bir şeyler içebileceği kafeler ne de iki haftada bir ziyaret edebileceği randevu evleri vardı. Orada yaşayanlara yemek servisi yapılmaktaydı, ki bu durum onu birçok ev işlerinden azat ediyordu. Akıl hastanesi ve bahçesiyle sınırlanmış bu dönemde, yoğun şekilde doğada çalıştı.

Van Gogh’un zamanı tamamen kendi kontrolündeydi ve o tamamen ne yapmak istediğini biliyordu: resim. O yıl, iki günde bir yaşadığı mental krizleri yaşamadığı günlerde toplam 150 resmi tamamladı. Büyük olasılıkla sanatı olmasaydı, akıl hastanesinin rezalet yaşamına katlanamazdı.
Paris’in güncel sanat akımlarından kendisini koparak van Gogh kendi yolunu izledi. Akıl hastanesinin duvarları arasında kendi denklerinden ya da piyasa beklentilerinden neredeyse hiç etkilenmeksizin oldukça kişisel ve kendine has olan tarzını geliştirdi. Bu durum, sevdiğimiz van Gogh’u yaratan cesur sanatsal kararları verebilmesi için ihtiyacı olan cesareti kazandırdı.

Bahçede dış kapının yakınlarındaki yüce selvileri ve gelecek sergisinin teması olacak olan zeytinlikleri resmetti. En güzel iki otoportresi yine bu dönemde yaratıldı.

Saint-Rémy’de yapılanlar başını sağdan, kesik kulağının aksi istikametinden gösterir; kendisini aynadaki aksine bakarak resmetmiştir.

Annesine gönderdiği bu tablo van Gogh’un son otoportresi olabilir.
Ancak hayat zordu. Mayıs 1890’da akıl hastanesinden ayrılışından birkaç gün önce, Vincent kardeş Theo’ya şöyle yazmıştı:”Birinin özgürlüğünden fedakarlık etmesi, toplumdan uzak durması, dikkat dağıtıcılar olmaksızın tamamen işine odaklanması..burada, üzerimde oldukça büyük bir ağırlık oluşmaya başladı.” Hemen ardından, Paris’in kuzeyine yerleşebilmek için köyü terk etti. 10 hafta sonra hayatı trajik olarak sonlandı.

Gustave Gore’nin bir gravüründen esinlenen ressam, kendi ruh halini yansıttığı ve merkeze de kendisini çizdiği iddia edilen Tutuklular Çember’ini yaptı.
Van Gogh’un hastalığı ve eserleri üzerindeki etkisi üzerine çok sayıda tartışma olmuştur. Van Gogh’un düzensiz nöbetlerle seyreden ve normal işlevlerine devam edebildiği dönemleri olan bir durumu olduğu konusunda görüş birliğine varılmıştır. Teşhisler ne olursa olsun durumunun kötü beslenme, aşırı çalışma, uykusuzluk ve alkol tüketimi ile kötüleştiği muhtemeldir.
Kaynakça:
https://www.theartnewspaper.com/blog/van-gogh-in-lockdown