Fatma Aliye’nin yazarı olduğu Hanımlara Mahsus Gazete’de tefrika edilip kitaplaşan bu mektup roman, Osmanlı kadınlarının gözünden aşk ve evlilik sorunsalına ışık tutar. Yazar, farklı kadınlıkları ve erkeklikleri ele alarak evlilik kurumunu, aile içi şiddeti sorgular; kadınların insanca yaşamalarının yolunun ekonomik özgürlük ve eğitimden geçtiğine vurgu yaparak aşk üzerine felsefi bir tartışma yürütür.
1- “Aşk hakkındaki araştırma ve incelemelerimizi bir yana bırakalım da şunu düşünelim; aşk ister bir hastalık olsun isterse bir nevi cinnet olsun öyle bir illet varsa onunla hastalanmaktan kaçınmalı, ta ki bize sevmemize mahsus birini gösterecekleri zamana kadar.” (syf.4)
2- Nikâh anlaşmasında yer alacak bir erkek ne gibi görevlerden sorumlu olacağını bilmeli değil mi? Aksi halde niçin böyle bir görev yükleniyor? Evliliğin ne olduğunu bilmeden niçin evleniyor? (syf.12)
3- Bazı insanın maddiyat yönü, maneviyat yönüne üstün gelir. İnsan da bir nevi hayvan değil mi? İnsanı hayvandan ayıran, üstün kılan faziletleri ve övgüye değer güzel huylarıdır. O şereften kimi çok pay almış, kimisi az! (syf.13)
4- İnsan her şeyin lezzetini ancak ona olan sevgisiyle anlayabilir. (syf.13)
5- Sevmek ve sevilmek istemek yalnız insanların şairane hayallerinin sonucu olmayıp zeka ve his denilen şeyden payı çokça olan hayvanlarda da bu arzunun bulunduğu görülüyor.(syf.14)
6- Bir şair hiç de bir sevgilisi bulunmadığı bir zamanda hayali sevgilisine, hayal ürünü olan sevilene öyle şiirler söyler ki bunları ona söyletmeye neden olan sevgili, herkesin sevgilisi olur. Kavuşmak böyle aşkların sonu olamaz, çünkü sonu bulunmaz. (syf.15)
7- “İnsan ki diğer mahlukatın, hatta hayvanların en şereflisidir, onun hakkında olacak haz, ilgi ve düşkünlük, onlar için aşk ve sevda derecelerine varır. Dünyada varlığı inkâr olunamayan böyle bir güç, insanı alim de eder, şair de eder, aşık da eder…” (syf.15)
8- Mutluluğun servetle olabileceğine inananlardan değilim. (syf.18)
9- (…) Mutlu bir aşık, aşkın lezzetinden, bedbaht olanı da yara ve kederinden bahsettiği halde, aşık olmayan kimse onların yanında tarafsız sayılmaz mı? (syf.20)
10- Sevda bir hastalıksa acaba diğer hastalık ve illetlerden daha az dikkate değer ve ehemmiyetsiz midir? Bugün verem için bu kadar çalışıyorlar. Kim bilir belki sonraları da gençliğe bela olan bu manevi hastalık için çalışırlar. İhtimal ki buna özgü uzmanlar doğar. Ne biliyoruz belki bunun mikrobu bile keşfedilir. (syf.21)
11- “Aşkın anlatımı kalemin ağzına sığmaz.” (syf.25)
12- “Sevmek ve sevilmek” işte bu zorunluluk ve insanın yaratılışından gelir. Toplum düzeni, ailelerin mutluluk ahengi, eşlerin mutluluk uyumu bununla ayakta durur. İnsan bunsuz olamaz, yapamaz. (syf.25)
13- Evlilik meselesinde seçme hakkı kendilerine verilmemiş olduğundan kocanın kabahati yüzünden kadın mahcup kalamaz. Fakat takdire layık bir kocanın kıymetini bilmemek ne kadar alçaklıksa, rezalet ve zevke dalıp, alemin maskarası olacak hallerde bulunan değersiz ve itibarsız kimseleri sevmek de kendi gönlünü rezil etmekten başka nedir? Bence saygıya layık olan, sevgiye layıktır. İnsanı saygıya layık kılacak şeyler ise rezillikler ve suçlar değildir. (syf.28)
14- Ağlayamayacaksınız, söyleyemeyeceksiniz, haksızlıktan şikayet edemeyecek, hakkınızı savunmayacaksınız. Bunları engelleyen yalnızca bir şey var: Siz kadınsınız, o erkek. (syf.29)
15- Bir insanı sevmek için ilk önce takdir edebilmek gerekir. (syf. 29)
16- Ah bu azap hiçbir şeye benzemiyor kardeşim. Zira ben sevmemeyi de kıskanmamayı da hepsini gördüm geçirdim. Beni yalnız bu tiksinti öldürüyor. Sadakatin yokluğu, ihanetin yüreği yaralaması filan gibi meselelerin ne önemi kalıyor azizem? Ben onları da çektim. Ona yalnız kalp sızlıyor. Nefretten ise insanın bütün varlığı, mevcudiyeti tiksiniyor. (syf. 31)
17- (…) bülbüle bizim gibi hayran olacak yerde onu adi kuştan ayırmayıp da tüfeğinin saçmalarını ona doğru boşaltan avcılar bulunduğunu görmek, bu dünyada pek çok çirkinliğin de bulunduğunu göstermez mi? (syf.38)
18- Bu fırtınadan sağ salim kurtulursan bir ikinciye tesadüf ettiğinde işi pekâlâ anlarsın. Başlangıcını da anlarsın sonucunu da. Ancak iş bu birinciyi savabilmekte. (syf.38)
19- Dünya, hayat! Evet, bunda ne kadar güzellikler de var. Sular, kırlar, çiçekler, güneşin doğuşu, günbatımları, baharlar… Mehtabın ışığı, güneşin hoş aydınlığı taşlara bile yansıdığı halde bu zararlı vücut taştan mermerden daha katı bir maddeden mi yapıldı? Bülbül bile baharın güzelliğine dayanamayıp tatlı nağmeleri ile ötüyor. (syf.38)
20- Dünyayı sevdiğini söylüyorsun. Sev güzelim! (syf.38)
21- Ah, gelecekte ne kadar parlak ümitler vardı. (syf.47)
22- “Öğrenim, dersler niçin?” diye soran sözlerinize de derim ki: İnsanın kendisinin tam insan olması, insanlığı anlaması, içinde yaşadığı dünyayı öğrenmesi için, yani kendimiz için değil mi? (syf.49)
23- Lakin dünyada en çok bildiğim ve sevdiğim şey hakikattir. (syf.49)
24- Lakin onu çok sevmekten daima korkuyorum. Bu konuda elimden geldiği kadar dayanmaya çalışacağım. Zira ileride bana ihanet edecek olursa, bende yaratacağı acının etkisinin daha hafif olmasına yardımı olur. Yüreğimde açılacak yara belki o kadar derin olmaz. Kısacası onun ihanetlerine daha az üzülürüm. (syf.50)
25- Siz nasıl isterseniz öyle hareket edebilirsiniz. Servet kendinizindir. (syf.51)
İş Bankası Kültür Yayınları
Günümüz Türkçesine Uyarlayan Senem Timuroğlu