Türk Tiyatrosu’ndaki ilk epik tiyatro olan “Keşanlı Ali Destanı” eseriyle tanıdığımız Haldun Taner‘in, bugün 34. ölüm yıl dönümü. Özellikle Türk Tiyatrosu’na önemli katkıları olan Haldun Taner’i gelin hep beraber tanıyalım.
Haldun Taner, 16 Mart 1915 yılında, tam da işgal kuvvetlerinin Çanakkale’ye girdiği o korkunç günde, İstanbul‘da dünyaya gelir. Beş yaşına geldiğinde, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Profesörü ve aynı zamanda Son Osmanlı Meclisi’nde İstanbul Milletvekili olan babası Ahmet Selahattin‘i kaybeder ve böylece annesiyle birlikte büyükbabasının konağında yaşamaya başlamıştır.
Şehit olanların ve vatana hizmet edenlerin çocuklarına verilen hak ile parasız ve yatılı olarak Galatasaray Lisesi‘ne başlamış, 1935 yılında da liseyi bitirmiştir. Bu esnada Atatürk, Galatasaray Lisesi‘ni ziyaret eder. Haldun Taner bunu öğrendiğinde çok heyecanlanmış ve o anları şu şekilde anlatmış:
“Ya sekizde ya dokuzda idik. Mektepte bir telaş, bir kıyamet. Taş tablolar boyanıyor, yıkık yerler sıvanıyor. Meğer Gazi Paşa gelecekmiş. (…) Atatürk’e bakıyorum, resimlerinde sık sık gördüğümüz pozlarından birinde: Sol elinin iki parmağını üst yelek cebine takmış, başı hafif öne eğik, çatık kaşları ve o meşhur bakışıyla gözünün üstünden müdüre bakarak anlattıklarını dinliyor. Aklı başında insanlardan duymuştum: ‘Bakılamıyor efendim,’ diyorlardı. ‘İmkânı yok gözlerine bakılamıyor. Çenesine kadar hadi neyse ne ama, başınızı daha yukarı kaldırdınız mı, gözleriniz iki kuvvetli projektörle karşılaşmış gibi kamaşıyor, çarpılıp sersemliyor, bir şeyler oluyorsunuz.’ “
“Ben bunu duydum ya, şimdi korkudan başımı kaldırıp da yüzüne bakamıyorum. Bütün görebildiğim: Saatinin kösteği, yeleği, sol elinin yelek cebine dalmış iki parmağı, kolalı devrik yakası, hadi bilemediniz biraz da çenesinin ucu… Hepsi bu kadar. Ama çocukluk işte, şeytan dürttü, birden daha yukarı bakıverdim. A, ne kamaşma ne çarpılma, işte pekala bakılabiliyordu. Gerçi projektör, şimşek filan edebiyat ama, şunu söylemeli ki, bu bakış pek öyle herkesin bakışına da benzemiyordu. Bu gözler bir yere bakıyor ama baktığı şeyden çok daha gerileri çok daha derinleri görüyor gibi idiler. O gün, orada, onun karşısında çocuk kafamın koyduğu ilk teşhis şu oldu: Bu gözlerden hiçbir şey kaçmaz arkadaşlar. Bu adam kandırılamaz, aldatılamaz. Bu adam mugalataya, laf cambazlığına pabuç bırakmaz. Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan, bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir insandır. (…)”
Liseden sonra burslu olarak devlet tarafından Almanya‘ya, Heidelberg Üniversitesi‘ne Siyasal Bilgiler alanında eğitim görmek için gönderilir. Burda, Hitler’in başa geçmesi gibi birçok tarihi süreçlere tanık olma fırsatı bulacak; Avrupa’daki yaşamı, onda ve eserleri üzerinde oldukça etki bırakacaktır.
Bu esnada geçirdiği tüberküloz nedeniyle okulunu yarım bırakıp 1938’de İstanbul’a dönmek zorunda kalmış ve 4 yıl boyunca Erenköy Sanatoryumu‘nda tedavi görmüştür. Haldun Taner, bu uzun süren tedavi sürecini kendini tanıyarak, okuyarak ve yazarak geçirdi. Edebiyata ve felsefeye bu zamanda merak saldı.
1940 yıllarında ilk küçük oyunu olan “Bir Münzevi” adlı radyo skecini yazdı. Bu, onun edebiyata yükselen ilk basamağıydı. 1946 yılında ise “Töhmet” adındaki ilk öyküsü Yedigün Dergisi‘nde “Haldun Yağcıoğlu” takma adıyla yayınlandı. Ardından 1953 yılında New York Herald Tribune Gazetesi‘nin İstanbul’da düzenlediği öykü yarışmasında “Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu” eseriyle birinci olarak bu basamakları tırmanmaya devam etti.
Hastalığını atlattıktan sonra yarım kalan eğitimini İstanbul Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı okuyarak tamamladı ve üniversitede Sanat Tarihi Kürsüsü‘nde asistanlık yaptı. Bu esnada Gazetecilik Enstitüsü’nde LCC (Language and Culture Center) Tiyatro Okulu’nda bir sürü öğrenci yetiştirdi. Bir süre sonra asistanlığı bıraktı ve Viyana Üniversitesi’nde Felsefe ve Tiyato Bilimi eğitimi aldı.
1957 yılında tekrar vatanına dönerek Tiyatro Okulu‘ndaki derslerine kaldığı yerden devam etti. Aynı zamanda Tercüman gazetesinde yazarlık da yapıyordu.
1950’li yılların sonlarına doğru ülkede daha önce yapılmamış olan bir tür üzerinde çalışmaya başladı: Epik tiyatro. Türk Tiyatrosu’nun ilk epik tiyatrosu olan “Keşanlı Ali Destanı”nı yazdı ve dünya çapında tanınmaya başladı. Bu oyun İngiltere, Almanya, Çekoslovakya gibi bazı ülkelerde oynandı ve oldukça ilgi gördü. Daha sonraları Atıf Yılmaz tarafından bu oyun, 1964 yılında sinemaya da taşınmış oldu.
Haldun Taner, o zamanlarda henüz bilinmeyen kabare tiyatrosuna odaklanmıştı. Peki neydi kabare tiyatrosu? Toplumun güncel olaylarına, siyasete, yaşamdaki yozlaşmaları konu alarak eleştirel, aynı zamanda güldüren; taşlamaya dayalı bir tiyatro türüydü. Bir nevi hicivdi. İzleyicisiyle halk birbirini anlıyordu, yani oyuncuyla seyirci arasındaki iletişim daha güçlüydü. Haldun Taner bundan ilham alarak Zeki Alasya, Metin Akpınar ve Ahmet Gülhan ile birlikte, 1967’nin ekiminde Türkiye’nin ilk kabare tiyatrosu olan “Devekuşu Kabare Tiyatrosu”nu kurdu.
Sonraları, Münir Özkul ile bir araya geldi ve 1969 yılında “Bizim Tiyatro”yu kurdu.
Hayatı boyunca edebiyatımıza pekçok oyun, eser ve fikir kazandıran Haldun Taner, 7 Mayıs 1986’da hayata gözlerini yumdu. 34 yıl önce bugün onu fiziksel olarak kaybetsek de, ülkemize olan katkılarıyla ruhen hala yaşamaya devam eden Haldun Taner’i, bugün özlemle anıyoruz.
1987 yılından, yani Haldun Taner’in ölümünden itibaren onun adına bir hikaye yarışması düzenlenmeye başlanmıştır. 1988 yılında ise, Kadıköy Şehir Tiyatrosu‘na “Haldun Taner Sahnesi” adı verilmiştir.
Haldun Taner’in ardında bıraktığı fazlasıyla eser vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Oyunlar:
- Günün Adamı, 1957
- Dışardakiler, 1957
- Ve Değirmen Dönerdi, 1958
- Fazilet Eczanesi, 1960
- Lütfen Dokunmayın 1960
- Huzur Çıkmazı, 1962
- Keşanlı Ali Destanı, 1964
- Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, 1964
- Eşeğin Gölgesi, 1965
- Zilli Zarife, 1966
- Vatan Kurtaran Şaban, 1967
- Bu Şehr-i İstanbul Ki, 1970
- Astronot Niyazi, 1970
- Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, 1971
- Ha Bu Diyar, 1971
- Dün Bugün, 1971
- Aşk-u Sevda, 1972
- Yar Bana Bir Eğlence, 1974
- Ayışığında Şamata, 1977
- Hayırdır İnşallah, 1980
- Dev Aynası, 1983
Öyküler:
- Geçmiş Zaman Olur Ki, 1946
- Yaşasın Demokrasi, 1949
- Tuş, 1951
- Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu, 1953
- Ayışığında Çalışkur, 1954
- On ikiye Bir Var, 1954
- Konçinalar, 1967
- Sancho’nun Sabah Yürüyüşü, 1969
- Kızıl Saçlı Amazon, 1970
- Şeytan Tüyü, 1980
- Yalıda Sabah, 1983
Anı, Gezi ve Söyleşi:
- Devekuşuna Mektuplar, 1960
- Hak Dostum Diye Başlayalım Söze, 1978
- Düşsem Yollara Yollara, 1979
- Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil, 1979
- Yaz Boz Tahtası, 1982
- Çok Güzelsin Gitme Dur, 1983
- Berlin Mektupları, 1984
- Koyma Akıl Oyma Akıl, 1985
- Önce İnsan Olmak, 1987
Haldun Taner, hayatı boyunca edebiyattan tiyatroya birçok ödül kazanmıştır. Bunları da şöyle sıralayabiliriz:
- New York Herald Tribune Uluslararası Öykü Yarışması Türkiye Birinciliği (Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu), 1953
- Sait Faik Hikaye Armağanı (Onikiye Bir Var), 1955
- Varlık Dergisi, Türkiye’nin En İyi Öykü Yazarı, 1956
- Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü (Sersem Kocanın Kurnaz Karısı), 1972
- Sidat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü, 1983
Kaynaklar: 1.biyografi.info, 2.
İKSV’nin Haldun Taner için hazırlamış olduğu belgesele buradan ulaşabilirsiniz.