Güzelliğe Tutkusu ve Tablolarının Bilinmeyenleriyle: Gustav Klimt

spot_img

Tuvaller boş olduğu sürece her zaman ümit vardır.”

Gustav Klimt

Güzellik ve estetik olgusu yüzyıllardır sanatın merkezinde olmuştur ve sanatçılar, her zaman kendi bakış açıları ile en güzele ulaşmayı hedeflemişlerdir. Hiç kuskusuz güzelliği tuvaline en güzel yansıtan ressamlardan biri de Gustav Klimt‘tir. Kadınların güzelliğine olan tutkusu ve bunu tuvaline cesurca yansıtması bazı çevreler tarafından hoş karşılanmamış, birçok kişi tarafından tabloları erotik bulunmuştur. Ancak Klimt güzel kadınları; özellikle beyaz tenli, kızıl saçlı olanları ve kedileri her zaman çok sevmiştir.

Çeşitli akımlardan etkilenen Klimt, sembolizm akımının en önemli temsilcilerinden biridir. Aynı zamanda Art Nouveau akımından da ciddi derecede etkilenmiştir. Art Nouveau akımı, ilk olarak İngiltere’den çıkmıştır; zarif dekoratif süslemeler, ağırlıklı olarak bitkisel desenlerin kullanıldığı, doğadan alınan biçimlerin değişik şekiller ile birleştirilip kullanıldığı bir akımdır. Bunların yanında kadın figürleri Art Nouveau ‘da oldukça önemlidir, 19. yüzyıl kıyafetleri ile harmanlanıp kullanılır. Bu olgular doğrultusunda Gustav Klimt’in altın varak ve güzel kadın figürlerini bir arada kullanması onu Art Nouveau sanat akımının öncüsü haline getirmiştir. Klimt, eserlerine arzularını ve bilinçaltını yansıtarak eleştirmenleri ve sanatseverleri kendine hayran bırakacak eserler üretmiş, bazı tablolarında yalnızca saf altın bile kullanmıştır.

The Kiss – Öpücük

Gustav Klimt, Öpücük, (The Kiss), 180×180 cm.

En çok bilinen ve en önemli eseri Öpücük (The Kiss), altın tozu ve yaprak varak kullanılarak yapılmıştır. 1907-1908 yıllarına tarihlenen tablo, yüzyılın en önemli eserleri arasında yer alır. Tam merkezine bir erkek ve bir kadın konumlandırılmış olan eserde, kadın kendini erkeğin kollarına bırakmış ve öpücük almak için yanaklarını ona uzatmıştır. Erkek figürün kafasında yeşil yapraklar, kadınınkinde ise bahar yaprakları vardır; erkeğin kıyafetinde dikdörtgen yapılı şekiller kadında ise oval geometrik desenler vardır. Klimt, bu detaylarda kadın ve erkeği şekillere indirgemiştir.

Tablo öyle ilgi görmüştür ki 2003 yılında, Avusturya hükümeti Gustav Klimt adına 100 avro değerinde madeni para bastırmıştır. Bu paranın bir yüzünde Klimt diğer yüzünde ise The Kiss tablosu yer alır.


Sanatçının söz konusu eseri The Kiss, farklı sanat dallarında da çeşitli etkiler yaratmıştır. Örneğin, Yönetmen Martin Scorsese’nin Zindan Adası (Shutter Island) isimli filminde, The Kiss tablosu tezahür etmiş ve bir sahnede Leonardo Di Caprio ile Michelle Williams  tablodaki figürlerle hemen hemen aynı pozu vererek, filmin en duygu yüklü sahnelerinden birine imza atmışlardır.

Zindan Adası filmi ve The Kiss Tablosu.

Gustav Klimt, 1892 yılında hem babasını hem de kardeşini aynı yıl içerisinde kaybetti. Bu kayıplar onu çok zorlasa da sonrasında onun sanatına yansıdı ve daha sembolik, daha erotik tablolar üretmeye başladı. Bu acı onu daha ünlü ve benzersiz bir ressam yaptı.

Adele Bloch Bauer’in Portresi

Dönemin varlıklı kişileri ile arkadaşlıklar kuran Klimt, Ferdinand Bloch Bauer ile arkadaştı. Bu vesile ile Klimt’e eşinin birkaç portresini yaptırdı. Meşhur Adele Bloch – Bauer portresi, bu arkadaşlık sayesinde ortaya çıkmıştır. Klimt bu tabloyu yaptıktan sonra Adele ile de samimi arkadaş olmuştur.

Gustav Klimt, Portrait of Adele Bloch-Bauer,1907.

Adele Bloch Bauer tablosu, Avusturya’nın Mona Lisa’sı olarak bilinir. Ancak Adele, varlıklı Yahudi bir aileden gelmekteydi bu yüzden bu tablo, İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından tahrip edilmiştir. Klimt’in birçok eserinin de aynı şekilde tahribata uğradığı bilinir. Savaş sırasında Adele’nin bir akrabası Amerika’ya kaçmış ve yıllar sonra tablonun geri alınması için dava açmıştır. Klimt’in en nadide eseri olduğu için dava uzun yıllar devam etmiş ve 1998 yılında, akrabası Maria Altmann tabloyu geri aldıktan sonra New York‘taki Neue Galeri‘ye götürüldü. Galeri sahibi Lauder, bu muhteşem tabloyu 135 Milyon dolara satın aldı ancak eser hala Neue Galerie New York’ta sergilenmektedir.

Judith ve Holofernes’in Başı

Gustav Klimt / Judith ve Holofernes /1901
Judith and the Head of Holofernes ,1901.

Klimt’in Judith and the Head of Holofernes isimli eseri, sanat tarihinde çok kez farklı eserlere konu olan Judith ve Holofernes hikayesinden esinlenerek ortaya çıkmıştır. Tabloyu daha iyi anlamlandırabilmemiz için Eski Ahit’te M.Ö 6. yüzyılda yer alan Judith ve Holofernes efsanesinden kısaca bahsedecek olursak: Asurlular, Medler ile savaşırken bir Yahudi kenti olan Bethulia’yı kendilerine destek olmadıkları için kuşatırlar. Güzeller güzeli Judith ise, kendi kentinin kurtulması için general Holofernes’e bir oyun yapmayı düşünür, güzelliğini ve aklını kullanarak ona kenti ile ilgili gizli bilgiler vereceğini söylemek için görüşmeye başlarlar. Ve bir gece Judith, kılıcı ile Holorfernes’in kafasını bedeninden ayırır, böylece kenti kuşatmadan kurtarır. Klimt bu efsaneyi acılı bir şekilde değil güçlü bir kadın figürü, cesur detaylar ve altın ile bezemiş,. asalet ve gözlerinde kibir ile Judith’i resmetmiştir. Kadınlara duyduğu hayranlık ve erotizm güdüsü bu tablosuna da yansımıştır.

Ölüm ve Yaşam Tablosu

Death and Life ,1908 -1915.

Ressam, 1911 yılında yani büyük salgınların başladığı yıllarda, Ölüm ve Yaşam tablosunu yapmaya başlamıştır. Sanatta ölüm simgesi, Orta Çağ’da veba salgını dönemlerinde oldukça fazla resmedilir ancak Klimt burada da kendine özgü tarzını yansıtmıştır. Önemli alegorik eserlerinde ilk sıradadır bu eserinde, kötü bakışları ile solda duran adeta bir avcı gibi olan ölüm ile canlı, sevgi dolu, rengarenk desenlerle birbirine sarılı yaşamı resmetmiştir. Bebek, yaşlı, genç her yaştan olan insanlar ile yaşam döngüsünü anlatan bu resmi 1915 yılında bitiren Klimt, aynı zamanda o tarihte annesini de kaybetmiştir. Tablo, Roma Uluslararası Sergisi‘nde birincilik ödülü almıştır.

Kadının Üç Çağı

The Three Ages of Woman,1905.

Kadının Üç Çağı isimli eserinde, kadının döngüsünü sembolik olarak resmeder aynı zamanda bu eser, Art Nouveau akımının da ilk örneklerindendir. Kadınları çiçek süslemeleri, ince geometrik çizgiler ile anlatmıştır. Yaşlı kadının eğik duruşu, genç kadının kollarında küçük çocuğunu tutması yine yaşam döngüsünü ve bu döngünün içindeki kadınları, hem gerçekçi hem de duygusal şekilde sembolize etmiştir.

Danae’nin Tablosu

Danae, 1907-1908.

Danae, Klimt’in altın çağı eserlerindendir, ilahi aşkın, sevginin ve güzelliğin temsilidir. Klimt mitolojik bir hikayenin kahramanlarından biri olan kadını, anne karnında bebek pozisyonunda resmetmiştir. Sol taraftan bacaklarına doğru inen altın detayları hatta altın yağmuru ile de Zeus’u tasvir etmiştir, Danae’nin yüzünde görünen mutluluk bundan kaynaklı olabilir. Danae, mitolojide Argos kralı Akrisios’un ve Euryidice’nin kızıdır. Akrisios, Danae doğduktan sonra neler olacak diye çeşitli kehanetlere başvurur ve sonucunda torunu tarafından öldürüleceğine inandırılır. Torunu olmasına engel olmak için, bir rivayete göre, kızı Danae’yi yer altında tunçtan bir odaya kapatır. Ancak tüm bunlardan önce Zeus, onu görüyor kadının kapatıldığı odaya bir hava deliğinden girer ve Danae ile bir çocukları olur. Perseus. Tanrıların lanetini üzerine çekmemek için anne ve oğlunu tabutlara koyup denize atar ancak deniz tanrısı Poseidon, denizleri durgunlaştırır ve anne ile çocuk kurtarılırlar. Bir rivayete göre, yine de Perseus bir şekilde Akrisios’un ölümüne sebep olur. Klimt’in bu mitolojik hikayeden esinlenerek resmettiği tablo, Würthle Galeride Viyana’da sergilenmektedir.

The Virgin – Bakire

The Virgin, 1913.

The Virgin; Klimt’in bir diğer önemli sembolik eserlerindendir, bu tablonun bir özelliği hiç altın kullanılmamış olmasıdır. Tabloda altı farklı kadının değişik evrelerini sembolik şekilde resmedilmiştir. Hepsi adeta bir yorganın içerisinde değişik pozisyonlarda uyku halindedirler. Klimt’e göre insan uyurken hissettiği duygulardan sorumlu değildir bu nedenle de duygularını, arzularını tatlı duygular ile adeta esir eden bakireyi resmetmiş bolca çiçek, yoğun renkler ve çeşitli semboller ile donatmıştır. Her zaman arzuladığı ve tablolarında açığa çıkan ‘femme fatale’  kadın olgusunun aksine bu eserde, döngüsel şekilleriyle bir genç kızın masum duygularını yansıttığı söylenilebilir. Günümüzde Prag’da bulunan Ulusal Galeri‘de sergilenmektedir.

Eski Burgtheater

The Old Burgtheater, 1888-1889, 82×92 cm.

The Old Burgtheather eserinde ressam, yaşadığı dönemin tiyatrolarını muhteşem bir gerçeklik ile resmetmiştir. Mozart’ın eserlerinin sahnelendiği günü betimleyen bu eser, yüz elli adet figür içermektedir. Ölçüleri küçük olmasına rağmen oldukça gerçekçi ve ince ince dokuyarak tamamlanan tabloda Klimt’in erkek kardeşinin ve Viyana belediye başkanının da  yer aldığı bilinmektedir. Bu eseri ile birlikte sanatçı, daha çok tanınmaya başlanmıştır. Ayrıca Eski Burgtheater Oditoryumu Klimt için oldukça önemlidir, nitekim burada, Viyana Burgtheater (Viyana Ulusal Tiyatrosu) için kendisinin yaptığı dört adet duvar resmi bulunmaktadır. İmparator Frans Josef  tiyatronun merdivenleri üzerindeki tavan resimleri çalışması üzerine Klimt’i Golden Order of Merit ile ödüllendirmiştir.

Lady With Fan – Yelpazeli Kadın

Lady With Fan, 1918.

Klimt’in son eserlerinden birisi, kimono içerisinde zarifçe gülümseyen bir kadını tasvir eder. Kadınları çok sevdiği ve birçok sevgilisi olduğu bilinen Klimt’in bu tablosunda da zarif bir kadından etkilenmiş olduğu görülmektedir, tabloda egzotik kuşlar ile çevrelenmiş omuz dekolteli mutlu bir kadın resmetmiştir. Sanatçının bitkilere, hayvanlara ve Japon sanatına olan tutkusu da açıkça görülmektedir.

Gustav Klimt, 6 şubat 1918 yılında felç geçirerek hayata gözlerini yummuş, bitmemiş birçok  tablosu ise yarıda kalmıştır. Ölümünden sonra on tane sevgilisi, mirası için dava açmış ve dört tanesi davalarını kazanmışlardır. Günümüzde hala birden çok ressamı etkileyen, kendi altın çağını yaratmış ve muhteşem eserler bırakmış olan bir ressamdır Gustav Klimt.

 

Kaynak:

1, 2, 34

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.