Yıllar yıllar önce Ortaçağ Avrupası’nda ansızın biri dans etmeye başlar. Onun da etkisiyle önce bir grup insanla başlayan bu akıma katılan kişi sayısı zamanla binleri bulur. Bu büyülü olayın etkisiyle insanlar hiçbir neden yokken dans etmeye başlarlar. Büyülü olmasının nedeni ise herhangi bir müziğe ihtiyaç duymadan ve hiç durmadan dans etmeleridir. Oysa bu eğlenceli gibi gözüken olayın sonuçları hiç de masum olmayacaktır. Ortaçağ Avrupa’sının en büyük salgınlarından biri olan Dans Vebası, insanların hiç durmadan dans etmeleriyle baş gösteren hareketli bir olaydı.
İlk büyük dans çılgınlığı 1374 yılının Temmuz ayında Almanya’da ortaya çıktı. İnsanlar herhangi bir neden ve müzik olmaksızın durmadan dans ediyorlardı. Yorgunluktan tükeninceye kadar dans eden bu insanların niçin bunu yaptıkları bilinmiyordu. Zamanla nedensiz bir veba gibi yayılan bu olay Avrupa’nın farklı bölgelerinde 15, 16 ve 17. yüzyıllarda ortaya çıktı.
“Dansçılar, müzisyenler eşliğinde günün her saati sokakları doldurdu. Müzisyenlerin varlığı olağan dışı değildi; müziğin doğasında var olan düzenin sadece ruh hastalıklarına değil, aynı zamanda ten hastalıklarına da şifa olduğuna yaygın olarak inanılıyordu.”
Dans salgınının öne çıkanlarından hadiselerinden biri 1518 senesinin yaz aylarında Strasburg şehrinde Frau Troffea isimli bir kadın ansızın sokakta dans etmeye başlamasıyla gerçekleşti. Etrafındaki insanlar bu olayı önce izleyip alkışlasalar da zaman geçtikçe sokakta beklenmedik şeyler olmaya başladı. Altı gün boyunca aralıksız dans eden Torffea’yla beraber toplam 34 kişi bu dans furyasına katıldı. İşin garip yanı ise bu insanların dans etmek için herhangi bir müziğe ihtiyaç duymamalarıydı. Zamanla nedensiz bir şekilde durmaksızın dans eden bu insanların sayısı gün geçtikçe artıp dört yüzü aştı ve katlanmaya devam etti.
İlginç başka bir dans vebası hadisendeyse, 15. yüzyılın sonlarında, Güney İtalya’daki Taranto kasabasında bu salgın kültürel bir dans formunun yaratılmasına da yol açtı. Burada bu manik dansın yerel bir örümceğin ısırmasından kaynaklandığına inanılıyordu. Taranto’da dansçıları iyileştirmeye çalışmak için müzik kullanılmaya başlandıktan sonra dansçıların hareketlerini taklit eden bir dans geliştirildi. Bunun muhtemelen hasta olanlara duyulan empatiden ya da yerel yönetime karşı ince bir protestodan veya muhtemelen yerel bir dini inancın etkisiyle ortaya çıktığı düşünülüyordu. Zamanla artan bu yerel dans çılgınlığı tarantism (dans ve müzik manisi husule getiren sinir hastalığı) olarak bilinir hale geldi.
1625 yılında ansızın ortaya çıkan dans vebasını ağızdan ağıza şöyle anlattılar:
“Halkımızın ortasında buraya geliyor
Dansın çılgınlığı.
Artık her şehirde vardır
transa düşen bazıları.
Onları gece gündüz sürüklüyor,
Nefes almak için zar zor dururlar,
Bazıları yol boyunca düşene kadar
Bazıları da ölümle karşılanır.”
(Leah Esterianna ve Ely’li Yoksul Richard)
Dansçıların olduğu her yerde kalabalıklar toplandı ve gün geçtikçe dans eden insan sayısı da artmaya devam etti. Bu karmaşadan kurtulmak için dini törenler düzenlendi. Daha sonra hekimler ve dönemin önde gelen insanları, bundan kurtulmanın tek yolunun onları hiç durdurmadan dans ettirmelerinin olduğunu düşündüler. Bunun için çeşitli hazırlıklar yaptılar. Müzik ve sahnenin de işin içine girmesiyle beklenen sona ulaşamadılar ve bu salgından kurtulamadılar, aksine daha çok insanı dahil ettiler. Bir gün, çok sayıda insanın hayatının kaybetmesinin ardından bu hastalık, esrarengiz bir şekilde aniden ortaya çıktığı gibi aniden de son buldu.
Kara Ölüm ve Dans Mania(1888) adlı kitapta, Justus Friedrich Karl Hecker , St. John’un dans gösterisini kendi görüşü ile şöyle anlatıyor:
“[Dans edenler] El ele halkalar oluşturdular ve duyuları üzerindeki tüm kontrollerini kaybetmiş gibi göründüler, sonunda bitkin bir hâlde yere düşene kadar etraftakilere aldırmaksızın saatlerce çılgın bir hezeyan içinde dans etmeye devam ettiler. Daha sonra aşırı baskıdan şikayet ettiler ve sanki ölüm ıstırapları içindeymiş gibi inlediler, ta ki bellerine sıkıca bağlı kumaşlara sarılıncaya kadar, sonra tekrar toparlandılar ve bir sonraki atağa kadar [şikayet etmediler].”

Çok sayıdaki bu insanların dans etmelerinin sonucu ne yazık ki dans kadar güzel değildi. Dans çılgınlığının yerini sonunda ölüm ya da başka trajik olaylar almaya başladı. Fiziksel yorgunluğun dayanılmaz ağırlığıyla oluşan çeşitli hastalıklar sonucu insanlar hayatlarını kaybettiler.
İnsanlar bunun nasıl ve neden olduğunu çözemeyeceklerini düşündüklerinden bir süre sonra nedenini merak etmeyi bıraktılar. Gerçek neden (veya nedenler) muhtemelen asla kesin olarak bilinemeyecek olsa da dans çılgınlıklarını açıklamak için çeşitli hipotezler ortaya atıldı. Bunlardan bir hipotez örneği, dans çılgınlıklarının bir tür kitlesel histeri (hastalarda ani, sinirsel bir hastalık olarak bilinir) olarak ortaya çıktığını öne sürüyor.
Ortaya atılan hipotezlerden en öne çıkanı, özellikle Aix-la-Chapelle‘de anlatılan dans çılgınlığının fiziksel bir nedeni olarak ergot zehirlenmesinden kaynaklanabilir düşüncesiydi. Bir mantar olan claviceps purpurea‘nın ürettiği ergot alkaloidlerinin alınması sonucu meydana gelen Ergotizm, halk arasında Çavdar Mahmuzu Zehirlenmesi olarak da bilinir. Ergotizm halüsinasyonlara ve kasılmalara neden olabilse de yayılan ve dans eden mani (maniklik) ile tanımlanan diğer garip davranışları açıklayamazdı. Bunun gerçek bir hastalık mı yoksa sosyal bir fenomen (sosyal olgu/ bir toplumda kişinin davranışlarını, düşüncelerini vb. etkileyen bireysel ve dışsal olaylar) mi olduğu ise belirsizliğini korumaktadır.
Bazılarına göre bunun nedeni nemli çavdar saplarından oluşan bir küfün ekmeğe karışması sonucunda oluşturduğu sedatif (sakinleştirici) etkidir. Tarihçi John Waller ise bu salgının nedeninin Ortaçağ sonlarında yaşanan olayların sonucunda artan stresle oluşan psikoz (toplumsal bir sarsıntıya bağlı olarak oluşan ruh durumu) ve histeri (hastalarda ani, sinirsel bir hastalık olarak bilinir) olduğunu savunuyordu.Dans Vebası, sürekli dans eden kurbanların yorularak ölmelerine neden olan sıra dışı bir hastalıktı. Tarih boyunca farklı zamanlarda, başta Avrupa olmak üzere birçok bölgeyi ele geçiren bu salgının nedeni ise hâlen daha gizemini korumaktadır. İnsanları bu kadar mutlu eden bir aktivitenin bir zamanlar büyük acılar yaşatması, gizemleriyle hâlen daha sırrını koruyan tarihi olaylardan biridir.
“Müziğin sesini duymayanlar dans edenleri deli sanıyor.” (Friedrich Nietzsche)
Kaynaklar