Ferhan Şensoy’un Gözünden “Tiyatro Peygamberi Haldun Taner”

Kader Gürcüoğlu
Kader Gürcüoğlu
hayat boyu öğrenici, biraz da fazla meraklı
spot_img

  1968 yılında 17 yaşında genç bir delikanlı iken tanışmış Ferhan Şensoy Haldun Taner’le. Bu tanışma için hayatının en talihli tanışma ifadesini kullanır. Nasıl gerçekleştiği sorulduğunda Ferhan Şensoy olayı şöyle anlatmıştır: “Ben Galatasaray Lisesinde sürekli öğretmen taklidi yapardım. 68’li yılların sonu gibi Türkiye’ye gelen Fransız Cumhurbaşkanın da taklidini yapmıştım. Şamata geceleri olurdu ben de oralarda eğlence için taklitler yaparken Haldun Taner o gecelerden birini izlemeye gelmişti. Çok şaşırmıştım. Ben kulis kapısından o ise birinci kapıdan çıkmıştı ve koridorda karşılaşmıştık.” 

  Haldun Taner’in ustası olacağını bilmeden muhabbet etmeye başlayan Şensoy o günleri anlatırken hala ilk gün gibi heyecanlandığını söyler. Şensoy’a ismini ve onu tanıyıp tanımadığını soran Haldun Taner bu kısa sohbetin sonunda Şensoy’a: “Sen tam bir kabarecisin” ifadesini kullanmış. Şensoy ilk kez orada duymuş bu kelimeyi ve anlamını bile bilmiyormuş. Deve kuşu kabaresinin adresini telefonunu vermiş, orada bulunacağı gün ve saatleri söylemiş. Haldun Taner, Şensoy’a istediği zaman gelebileceğini de söyleyerek oradan ayrılmış. Böylece Deve Kuşu Kabaresi ile tanışan Şensoy o an hissettiklerini “birdenbire kendini lunaparkta bulan çocuk gibi hissettim ve evet ben de bundan yapmak istiyorum” diyerek anlatır. Şensoy Haldun Taner ile arasındaki ilişki için baba-oğul ifadesini kullanır. Bu ifadeyi kullanmasının sebebini de şöyle açıklar: “Mimarlığı bırakıp Fransa’ya konservatuar okumaya gitmek istedim fakat ailem buna müsaade etmedi, babam çok sinirlendi. Bende bunu onunla paylaştım ve bu duruma ne kadar üzüldüğümü anlattım. Haldun Taner çok babacan bir tavırla bana yardım edebileceğini ailemi ikna edebileceğini söyledi ve gerçekten de ikna etti. Yurt dışına gidip döndükten sonra yolumu çizmek için hep ona danıştım bana yol göstermesini istedim bu yüzden aramızdaki ilişki baba-oğul ilişkisidir.”

Ali Poyrazoğlu, Şensoy’dan oyun istemiş Şensoy’da bunu tabi ki ilk olarak ustası Haldun Taner’e sormuş, Taner’de “Evet yaz Ali iyi bir oyuncudur, tiyatro oyununda oynaması çok iyi olur”  ifadesini kullanmıştır. Bunun üzerine ben de yazdım verdim daha sonra Ali oyunda oynamamı istedi ben tabi ki yine ustam Haldun Taner’e danıştım ve bana “Oyna tabi ki bu senin için iyi olur hem oyununa bekçilik yaparsın. Eğer oyununun içinde oynamazsan iki ay sonra oyununu tanıyamazsın” dedi. Ben de onu dinledim ve oynadım.

  Zaman içerisinde onun tavsiyeleri ile çizdiği yoldan yürüyen Şensoy artık kendi oyununu yazmaya başlamıştı. Şahları Davulları adlı oyunu yazan Şensoy Haldun Taner’e “ ben artık kimseye vermek değil, kendi tiyatromu kurmak istiyorum” demiş ve ona oyunu okumak için müsaade istemiş. Haldun Taner onaylamış ve Şensoy’la 1970’li yıllarda Divan Pastanesi’nde buluşarak iki perdelik oyunu Şensoy’un ağzından dinlemiş. Dinlerken çok keyiflendiğini ve oldukça fazla güldüğünü söylen Şensoy bu durum karşısında sadece heyecan titrediğimi hissediyordum diyor.  Haldun Taner bana “Paran var mı peki senin” diye sorup sırtımı sıvazladı diyen Şensoy, bu soruya pek anlam veremesem de yok hocam diye karşılık verdim diyor.

  Yazdığım oyunun ilk perdesini Ömer Hayyam’ın damı ile bitiren Şensoy’a, bunun sert olduğunu ve değiştirmesi gerektiğini söylemiş Haldun Taner. Ardından devam etmiş: “İdamdan önce mahkûma son arzusu sorulur. Şah Rıza son arzusunu sorsun, Hayyam’da İranlının veliahdını görmek isterim desin. Prens Eşref’te buna karşılık desin ki Ne veliahdı lan daha ortada kadın yo desin demiş. Ardında Hayyam’ olsun benim ben beklerim diyerek son bulsun demiş”  Ferhan Şensoy bu hikâyeyi gözleri dolarak anlatır ve hala aklına geldiğinde heyecanlandığını söyler. Ona böylesine mükemmel bir bitişi hediye verdiği ettiği için Haldun Taner’e minnet duyan Şensoy, ustası Haldun Taner için belki de şu zaman kadar en manalı olan bir kelimeyi tasvir eder; “Tiyatro Peygamberi.”

  Bir başka röportajında Haldun Taner için şunları söylüyor Şensoy: “ Her gün 20 sayfa yazardı. Ben de inanamadım, nasıl 20 sayfa hocam, 20 sayfa çok ciddi bir sayı diye soruverdim birden. O da bana: “ Atıyorum minderimi balkona yazıyorum” dedi. Peki, nasıl yazıyorsunuz yani aklınıza nasıl geliyor ya bir şey gelmezse aklınıza dedim durmadı direkt şöyle söyledi: “ Ben gördüğümü yazarım. 6.30 vapurunun 5 dakika gecikişini, martıları, okul servisiyle okula giden çocukları, bazen manzarayı. Bu 20 sayfanın hepsini kullanmak zorunda da değilsin ayrıca, belki bir gün bir işe yarar içinden bir paragraf alırsın belki hiç işine yaramaz çöpe atarsın. Ama eğer sen bir yazarsan her gün çalışacaksın.” İşte bu düzenli yazma olayı ondan öğrendiğim bir disiplindir.”  Şensoy bunların yanında önemli bir bilgi daha veriyor; Taner’in yazıp atmayı düşündüğü o sayfalardan ortaya çok önemli bir öykü çıkmış “Yalıda sabah”

  Son olarak başka bir röportajında Haldun Taner için “O benim rehberimdi. Onun şuan aramızda olmaması, benimde rehberimin olmaması demektir.Onun gibi isimlerin aramızda olmaması hem Türk edebiyatı için hem de Türk tiyatrosu için büyük boşluktur.” ifadelerini kullanmış ve ona duyduğu saygı ve hissettiği özlemi, ne zaman ondan bahsetse sesinin ve ellerinin titremesinden anlayabileceğimizi söylemiştir.

 

Kaynakça

youtube.com

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Editor Picks