Coğrafyalar her ne kadar farklı olsa da yaşadığımız duygularla evrensellik çizgisinde birbirimize o kadar yakınız. Öyle ki çoğu zaman sadece gözlerdeki duygular kalpleri titretebilir, dile getirmenin çok daha ötesine geçebilir. Sevginin diliyse sınırları belki de en geniş olan, küçük bir hareketle bile içimizi sıcacık edebilecek bir etki alanına sahip. Dilini ve kültürünü hiç bilmediğiniz romantik bir filmi alt yazısız izlediğinizi düşünün, şayet o aşkın rüzgarına kapıldığınızda kaçırdığınız diyalogları ne kadar düşünürsünüz? Tıpkı yolda yürürken hiç bilmediğimiz mutlu bir çifti görünce yüzümüzde oluşan gülümsemeye benzer bir durum aslında. İşte hiçbir şey bilmeden, hislerin bize yansıttığı bu durum aşkın evrensel dilinin ta kendisi. Aşkın gücünü hissedebileceğiniz farklı kültürlerdeki sekiz romantik filmi sizler için derledik!
1. Zimna Wojna (Cold War), 2018

2018 Cannes Film Festivali’nde Pawel Pawlikowski’nin En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandığı Soğuk Savaş, aynı zamanda Akademi Ödülü için de Polonya’nın aday filmi olarak seçiliyor. Film, isminden de anlaşılacağı gibi savaşın toplumsal ve siyasi şekillendirmelerinin etkisinde kalmış İkinci Dünya Savaşı sonrası Polonya’sında şekilleniyor. Savaş ve siyah-beyaz estetiğin birleşmesiyle dramatik hava derinleşirken aşkın müzik ve dans ile birleşmesiyle de tutku ve romantizm alevleniyor. 1950’lerden başlayan hikâyede ilk sahnelerde farklı köylerden toplanan gençler ve onların müzik seçmelerini izliyoruz. Bu gençler arasından değişik havası ve cesaretiyle dikkatleri üzerine çeken Zula (Joanna Kulig) en çok da müzisyen Wiktor’un (Tomasz Kot) radarına giriyor. Müzisyenlerin eğitimiyle yoğun süren çalışmaların sonunda Zula’nın da içinde bulunduğu “Mazurka” isimli bir topluluk oluşturuluyor. Polonya halk müzikleri ve danslarını hayranlıkla izlediğimiz bu grubun sonrasında iktidar tarafından gölgelenmesi, bir noktada Zula ve Wiktor’un yollarının ayrılmasına sebep oluyor.
Zaman atlamalarında farklı şehirlerdeki turnelerde bir araya gelen iki âşık, beraber olabilmek için epeyce çaba sarf ediyor aslında. Bir yandan kendi yerlerini bulmaya çalışırken bir yandan da her seferinde ilişkileri için yeni bir şans umuduyla yaşıyorlar. Finaldeki son bir araya gelişlerinde tercih edecekleri yol ise bizi uzun uzun dalıp düşündürecek güce sahip.
2. Flipped (İlk Aşk), 2010

Çocukluk aşklarının belki de en saf örneklerinden olan Amerikan filmi Flipped, Rob Reiner’ın başarılı yönetmenliğiyle karşımıza çıkıyor. Wendelin Van Draanen’ın kitabından uyarlanan film kesinlikle başarılı bir uyarlama. 1960’lı yıllarda, bir Amerikan kasabasında geçen hikâyenin başrollerini göz dolduran oyunculuklarıyla Madeline Carroll (Juli) ve Callan McAuliffe (Bryce) paylaşıyor.
Juli’nin Bryce’ye olan platonik aşkı, Bryce ve ailesi mahalledeki karşı eve taşınırken onu ilk gördüğü anda başlıyor. Juli, ilk çocukluk aşkının heyecanıyla Bryce’nin çevresinden ayrılamazken Bryce ise ilk başta bu yoğun ilgiden sıkılarak Juli’den kaçmanın yollarını arıyor. Filmde, Juli ve Bryce olarak ikisinin gözünden olayları ayrı ayrı görerek ikilinin zihinlerinin içine girerek âdeta o duygu değişimini biz de yaşıyoruz. Juli’nin yaşına rağmen olgunluğu, hayata bakışında belli bir idealliğe ulaşmış olması karaktere hayran olmamızı sağlıyor. Platonik aşkına rağmen kalbi kırıldığında ve belli sınırları aşıldığında gereken tepkisini ortaya koyabilmesiyse beni en çok etkileyen detaylar arasındaydı. Aynı şekilde Bryce’nin duygusal dönüşümünü ve bununla paralel doğrultuda düşünsel dünyasının şekillenmesini izlemek de bir o kadar keyif veriyor. Unutulmayan ilk aşkın içine yedirilen büyüme hikâyesiyle film, içimizde unutulmaz bir iz bırakıyor. Keşke devam filmi olsa dediğim nadir filmlerin kesinlikle başında geliyor.
3. Yeopgijeogin geunyeo (My Sassy Girl), 2001

Güney Kore sinemasının başarılı işlerinden biri olan My Sassy Girl, özellikle o dönemde Kore ve Japonya başta olmak üzere birçok ülkede yoğun ilgi görüyor. Ho-sik Kim’in romanından uyarlama filmin yönetmen koltuğunda Jae-young Kwak oturuyor. Tüm hikâye, bir gece Kyun-woo‘nun (Cha Tae-hyun) evine dönerken metroda tren yoluna düşmek üzere olan bir kızı kurtarmasıyla başlıyor. Sadece bu kadarla da bitmiyor tabii. O gece özellikle de Kyun-woo için oldukça zorlu ve uzun bir gece oluyor. Zira film boyunca ismi geçmeyen kurtardığı kız (Ji-hyun Jin), tam olarak bir baş belası izlenimi veriyor. Oldukça hırçın, uzaktan baktığımızda duygusallıktan ve kibarlıktan bir o kadar uzak olmasının yanında ne olursa olsun tam anlamıyla mutlu olamayacakmış gibi hissettiriyor. Kyun-woo ise her şeye rağmen bir o kadar anlayışlı, sevgisini göstermekten geri kalmayan bir karakter. Hiç değilse bizim filmin ilk yarısında gördüklerimiz bunu düşündürüyor.
Kore sinemasına göre uzun kalan filmde ikinci yarıya geçtiğimizdeyse hikâyenin asıl duygu yüklü kısmıyla baş başa kalıyoruz. Öyle ki ansızın yakalandığımız bu duygusallık filmin bize yaşattığı bir ters köşe diyebiliriz. Ji-hyun Jin’in oynadığı karakterin daha derinlerine inmemizle ona karşı ilk yarıdaki ön yargılarımız tamamen yön değiştiriyor ve farkında olmadan kendimizi hikâyesine üzülürken buluyoruz. Her şeye rağmen günün sonunda kesişen yollar ve kader bize bir klişeden çok mutluluk bırakıyor.
4. 303, 2018

303, Hans Weingartner’ın yönettiği romantik türde Alman bir yol filmi. Özellikle de Before Sunrise etkisiyle masalsı aşkların başlangıcı yolculuklar her zaman kendini sevdiriyor. Bu sefer filmdeki yolculukta söz konusu araç karavan olurken filmin ismi de karavanın modelinden esinleniyor. Eğitim hayatı çok yolunda gitmezken hamile olduğunu da öğrenen Jule (Mala Emde), erkek arkadaşıyla konuşmak adına yola çıktığında yolu, karavanıyla biyolojik babasıyla tanışmak için zaten yolda olan Jan (Anton Spieker) ile kesişiyor. Tanıştıkları ilk andan beri birbirine zıt giden ikilinin bu zıtlığı neredeyse tüm diyaloglarında devam ediyor. Yol akıp giderken Jule ve Jan da yaptıkları tartışmalarla birbirlerinin zihinlerinin içine farkında olmadan sızıyorlar. İnsan biyolojisi, psikoloji, ikili ilişkiler gibi birçok konuda doğal seyrinde yaşanan kıyasıya tartışmaları izlemek kesinlikle keyif veriyor. Doğrusu, birbirini hiç tanımayan bir ikili, söz konusu konuşmalar ve yolculukla en kısa zamanda birbirlerini bu kadar iyi tanıyabilirlerdi dedirtiyor. Yolun sonuna yaklaştıklarındaysa tüm zıtlıklarının içinde kendilerini birbirlerine çekilmiş olarak buluyorlar. Artık kalplerinde de zihinlerinde de izi silinmeyecek bir yer edinmişlerdir.
Jule ve Jan’ın diyaloglarının fonunda gördüğümüz eşsiz Avrupa manzaraları da bu yolculuğu büyüleyici hâle getiriyor. 303, her ne kadar benzerleri kadar popüler olamasa da bana çok farklı hissettiren filmlerin başında geliyor.
5. Touch, 2024

Ólafur Jóhann Ólafsson’un aynı adlı eserinden uyarlanan Touch‘da İzlandalı yönetmen Baltasar Kormákur yönetmenliğinde dokunaklı bir aşk hikâyesinin izini sürüyoruz. Üniversite için İzlanda’dan gelen Kristófer (Palmi Kormákur) ile babasıyla beraber Japonya’dan taşınan Miko (Kōki) Paris’teki bir Japon restoranında bir araya geliyor. İzlanda’dan Japonya’ya sürüklendiğimiz bu hikâyede ilk olarak karşımıza yaşlı Kristófer çıkıyor. Zaman zaman unutkanlıklar yaşayan Kristófer’ın geçmişle yüzleşmek için zamanı gittikçe azalıyor. Bunun farkındalığıyla ilk aşkını tekrar bulmak için yola çıkan Kristófer ile biz de o hiç unutulmayan ilk aşkın peşine düşüyoruz. Kristófer ile Miko’nun ilk göz göze geldikleri an, ilişkilerine olan tatlı heyecanımızı ortaya çıkarmak için yetiyor. Miko’nun babası Takahashi-san‘ın (Masahiro Motoki) restoranı sadece arka planı oluşturmakla kalmayıp yaşanan anıların samimiyetini sonuna kadar hissettirerek oluşturulan büyüleyici atmosferin önemli parçalarından biri.
Filmde değinilen Hiroşima Faciası, Miko ve babasının geçmişinin en büyük travması olarak aynı zamanda bir aşkın trajedisine sebep olup, iki âşık için yitip giden yarım bir asrın sebebi oluyor. Araya giren bunca seneyse ikili arasında hiçbir zaman nefret sebebi olmuyor. Aşklarının naifliği, sevgisi ve saygısı hiçbir zaman eksilmeyerek izleyen gözleri imrenmeyle dolduruyor.
6. Eflâtun, 2022

Cüneyt Karakuş’un yönetmenliğinde izlediğimiz Eflâtun, aynı zamanda Karakuş’un ilk uzun metraj filmi. Karakuş, aşkı naif ve sanatsal dokunuşlarla ele alarak izleyicisine huzur veriyor. Bu naif aşka hayat veren isimlerse Eflâtun karakteriyle İrem Helvacıoğlu ve Oflaz karakteriyle de Kerem Bürsin oluyor. Görme yetisini küçük yaşlarda kaybetmiş olan Eflâtun, Oflaz ile tanışmasına vesile olacak bir antika saatçide saat tamiri yapmaktadır. Babasından kalan yadigâr saati tamir ettirmeye gelen Oflaz ise tanıştığı ilk andan beri bu güçlü kadından gözlerini alamıyor, âdeta ruhunun eşini karşısında görüyor hiç değilse bizim hissettiğimiz bu. Eflâtun, hayatı kokular, sesler ve gölgelerle görmeye çalışıyor; tüm bunların hayal gücündeki birleşimiyle hayatı bambaşka bir pencereden algılıyor. Oflaz, bir gün aniden bu pencereden bakma şansı elde edebildiğindeyse ikili için her şey değişiyor. Filmin ikinci yarısında başlayan ilk yarıya nazaran klişe diyebileceğimiz hikâye bile bizi, çizilen Eflâtun portresini kafamızda tamamlayacak bir noktaya sürüklüyor.
Eflâtun, ikilinin arasındaki saf romantik duyguların beraberindeki fotoğraf kareleri, sarı şemsiye, kasetler ve antika saatler gibi nostaljik parçalarla bizi huzurlu bir sinematografiyle baş başa bırakıyor. Bunun yanında aralarda gördüğümüz tabir-i caizse Eflâtun’un gözünden bize yansıtılan animasyonlar ve görsel efektler, filmin ruhuna özgün bir imza atıyor.
7. Taste of The Things (Şeflerin Aşkı), 2023

Şeflerin Aşkı olarak dilimize çevrilen Taste of The Things, Trần Anh Hùng’un başarılı yönetmenliğiyle tüm teknik detaylarla kesinlikle leziz bir film diyebiliriz. Hung, Şeflerin Aşkı ile kendi mutfağının başarılı bir şefi olduğunu gösteriyor. Filmin ilk sahnesinden itibaren kendimizi, 19. yüzyıldaki bir mutfağın hummalı çalışmasının içinde bulurken mutfaktan çıkmamız da pek kolay olmuyor. Aşkın başrolleri şeflerimizse mutfağın aşçısı Eugenie (Juliette Binoche) ile başarılı gurme Dodin (Benoît Magimel). Mutfağın içerisinde Eugenie ve Dodin arasındaki aşkı tam anlayamıyoruz zira mutfakta yemek yapmaya olan tutku tüm her şeyin önüne geçiyor. Tabii bunda ikilinin yirmi yılı aşkın süredir aynı mutfağı paylaşmasının etkisi olduğu gerçek. Yalnız kaldıkları ilk anda aralarındaki uzun süredir süren aşk kendini hemen fark ettiriyor. Aynı zamanda Dodin’in Eugenie ile evlenmek için olan sabırsızlığını da görüyoruz. İkilinin aşkı her ne kadar filmde çok göze sokulmasa da az ve öz sahnelerindeki işlenen ufak, zarif detaylarla aşkın ve tutkunun belli bir olgunluğa erişmiş hâlini izliyoruz.
Fransa’nın entelektüel kesiminin döneme özgü atmosferinin başarılı yansıtılışıyla Dodin ve Eugenie aşkının ruhu, tam olarak birbirine örtüşüyor. Fransız mutfağının görkemli yemeklerinin yapım aşamalarından davet sofralarına uzanan zarafetse âdeta bir terapi niteliğinde. Şeflerin Aşkı, naif ve ayakları yere sağlam basan bir aşkı gastronomi ve eşsiz sinematografiyle buluşturuyor.
8. Heiran, 2009

Romantik drama türünün İran filmleri arasındaki belki de en çarpıcı örneklerinden olan Heiran, Shalizeh Arefpoor’un yönetmenliğinde Baran Kosari (Mahi) ve Mehrdad Sedighian’ın (Heiran) başarılı performanslarıyla hayat buluyor. Mahi ve Heiran daha ilk görüşte birbirlerine âşık oluyor. Aşklarının çıkmazı, İranlı Mahi’ye karşın Heiran’ın Afganlı olmasından kaynaklanıyor. Mahi’nin ailesi özellikle de babası bu ilişkiye kesinlikle karşıyken bir noktada endişelerine hak vermeden de yapamıyoruz. Bu noktada Mahi ve dedesinin diyalogları, dedenin elinden geldiğince torununun yanında olması kalbimizi ısıtıyor. Bu aşkın ezber bozanı ise Mahi oluyor. Alışıldık ilişki kalıplarının aksine aşkı için tüm her şeyi en önemlisi de ailesini karşısına alıyor. Hiçbir şeyi düşünmeden tüm cesaretiyle aşkı için birçok fedakârlık yapıyor. Mahi kadar Heiran da mutlu olmaları için elinden gelen her şeyi yapıyor fakat göz ardı edilen hayatın gerçekleri çok geçmeden kendini gösteriyor. Mahi tüm zorluklara rağmen hiçbir zaman yaptıklarından en önemlisi de Heiran’a âşık olmaktan pişman olmuyor. Çoğu kişi bu aşkın zorluğundan korkarken onun için kalbi hiç korkulacak bir yolda değil.
Heiran, aşkın incelikli detaylarını küçük sahnelerle büyütürken aynı zamanda yine küçük detaylarla içimizde bir burukluk bırakıyor.
Kaynakça:
Öne çıkan görsel: icelandair.com
Heiran. imdb.com. Web. Erişim tarihi: 21.05.2025
Pera Sohbet: Cüneyt Karakuş. perasinema.com. Web. Erişim tarihi: 21.05.2025
Flipped: İlk Aşkın Çalkantıları Üzerine Sıcacık Bir Anlatı. ekranom.com. Web. Erişim tarihi: 21.05.2025
İnsana Yolculuk: 303 Film Eleştirisi. bağımsızsinema.com. Web. Erişim tarihi: 21.05.2025
Touch Film Eleştirisi. rogerebert.com. Web. Erişim tarihi: 21.05.2025
Soğuk Savaş: Soğuk Savaşta İki Kalp. altyazı.net. Web. Erişim tarihi: 21.05.2025
Şeflerin Aşkı. imdb.com. Web. Erişim tarihi: 21.05.2025
My Sassy Girl. imdb.com. Web. Erişim tarihi: 21.05.2025


