Bu yılın en çok beklenen filmlerinden biri olan Fantastik Canavarlar: Dumbledore’un Sırları sonunda vizyona girdi. Serinin ikinci filmi olan Grindelwald’un Suçları’nın uğrattığı hayal kırıklığından sonra senarist Steve Kloves ve yazar J.K. Rowling’in tekrardan senaryosunu üstlendiği film bu sefer hayranları mutlu etmiş gibi gözüküyor.
Dikkat! Bu yazımız spoiler içermektedir.
DUMBLEDORE VE GRINDELWALD
“Seninle ya da sensiz dünyalarını yerle bir edeceğim.”
Filme, oyuncu kadrosundaki önemli değişikliklerinden biri olan Mads Mikkelsen Grindelwald’unun Albus Dumbledore (Jude Law) ile yaptığı konuşma eşliğinde başlıyoruz. Bu sahnenin neredeyse tamamını fragmanlar ve yayınlanan teaserlardan izlemişiz desek abartmış olmayız. Buna rağmen bu ikilinin kimyası seyirciyi öylesine içine çekiyor ki adeta ilk defa izliyormuşçasına ekrana kitleniyorsunuz.
Hannibal (2013-2015), Doctor Strange (2016) ve Another Round (2020) gibi yapımlardan tanıdığımız oyuncu Mads Mikkelsen‘ın, kendisine Johnny Depp‘ten devredilen rolün altından oldukça iyi kalktığını söylemek mümkün.
Harry Potter serisinde önemli bir rol oynayan fakat günün sonunda hakkında bir avuç bilgiden fazlasına sahip olamadığımız Dumbledore’un özel hayatına da bu film ile giriş yapıyoruz. Hem yazar Rowling‘in açıklamaları hem de fragmanda duyduğumuz Albus’un “Çünkü sana aşıktım.” repliğinden dolayı kendisinin eşcinsel bir karakter olduğunu ve Grindelwald’a aşık olduğunu zaten biliyorduk. Filmde ise bunun tek taraflı olmadığını görüyoruz.
İkilinin birbirine bariz şekilde meydan okuyamacağını ve bunun nedeninin aralarındaki kan bağı büyüsü olduğunu geçtiğimiz filmde öğrenmiştik. Filmin son düello sahnesinde artık aralarında birbirlerini durdurmaya engel bir büyü olmamasına rağmen ellerini birbirinin kalpleri üzerine koydukları ve kalp atışlarını hissettikleri sahne bizce oldukça anlamlıydı. Bu ikili arasında yakalanan kimya hem duygusal sahneleri hem de savaş sekanslarını daha etkileyici kılmış adeta.
Ayrıca Dumbledore ve Grindelwald arasındaki ilişkiyi ve oldukları durumu düşününce; Harry Potter serisinin ilk filminde Dumbledore’un Neville’e “Düşmanlarınıza karşı çıkmak cesaret gerektirir. Fakat dostlarınıza karşı durmak daha büyük bir cesaret ister.” sözü daha anlam kazanır nitelikte.
SIRLAR ORTAYA ÇIKIYOR
Ana hatlarıyla Dumbledore Ailesi üzerinden ilerleyen filmde şüphesiz en can alıcı noktalardan biri, Credence ve Albus Dumbledore’un düello sahnesiydi. İkisinin karşı karşıya gelmesi ortadaki büyük sır perdesini de ortadan kaldırdı. Hatırlarsanız ikinci filmin sonunda Credence’ın da bir Dumbledore olduğunu ve asıl adının Aurelius Dumbledore olduğunu öğrenmiştik. Bu nefes kesici düello sahnesinin ardından bunun doğru olduğunu ve Credence’ın Aberforth Dumbledore‘un (Richard Coyle) çocuğu olduğunu öğreniyoruz. Ayrıca bu düello sekansında Credence’ın etrafında dolanan ve tüyleri dökülmekte olan bir Anka Kuşu dikkatleri çekiyor.
Bunun hemen ardından gelen bir sahnede Albus Dumbledore’un, ölen kız kardeşi ve onun son günleri hakkında Newt (Eddie Redmayne) ile konuştuğunu görüyoruz. Ankaların Dumbledore ailesi üyelerinin en umutsuz anlarında göründüğünü ve Credence’ın ölüme yaklaştığını öğreniyoruz.
Her ne kadar film bizce seri içindeki en iyi film olsa da filmin adında vaat edilen sırlar seyirciye doğru ve yeterli düzeyde verilmiyor ve bu yüzden de istenilen etki oluşmuyor.
Filmin final savaşında Credence ve Aberforth’un buluştuğu sahnede Credence’un Aberforth’a yönelttiği “Beni hiç düşündün mü?” şeklindeki sorusu karşılığında Aberforth’un “Always.” dediğini duyuyoruz. Serinin hayranlarının yüzünde daha bu satırda bir tebessüm oluştuğuna eminiz. Bu replik Harry Potter serisinden tanıdığımız Severus Snape karakterinin serinin son filminde akıllara kazınan repliği “Always.”e açıkça bir selam çakmaktadır.
YENİ FANTASTİK CANAVARLAR
Fantastik Canavarlar serisi ilk iki filmde ne anlatmak istediğine tam olarak karar veremeyen ve ortada kalan senaryolara sahipti. Serinin, bu filmle ile birlikte sonunda yerini bulduğunu net bir şekilde gözlemleyebiliyoruz.
İkinci filmde kendine zar zor yer bulan fantastik canavarlar ise filmin ana metniyle çok daha iyi harmanlanmış şekilde karşımıza çıkıyor. Özellikle hikayede büyük bir pay sahibi olan, insanların ruhlarını görebilme yeteneğine sahip fantastik canavar Qilin eminiz ki izleyen herkesin kalbini çalmıştır.
Ayrıca yine geçtiğimiz filmlerde Newt’in adeta sağ kolları olan Pickett ve Teddy’nin de senaryoda kendilerine tekrardan bir yer bulmasına biz bayıldık!
BÜYÜ TÜM DÜNYAYA AÇILIYOR!
Fantastik Canavarlar serisinin sahip olduğu tek gücün büyü olmadığını söylesek? Harry Potter serisi her ne kadar büyülü bir dünya olsa da İngiltere sınırlarından dışarı çıkma fırsatımız olmamıştı fakat bu seride böyle bir sınır yok. Özellikle serinin bu filmi İngiltere’den Amerika’ya, Berlin’den Brezilya’ya küçük bir dünya turu niteliğinde.
Kim bilir belki serinin kalan iki filminde dünyadaki diğer büyücülük okullarını da ziyaret etme şansı elde edebiliriz.
EVE GERİ DÖNÜŞ
Filmin en vurucu noktasının kuşkusuz Hogwarts ve Hogsmeade sahneleri olduğunu söyleyebiliriz. Hogwarts’ın etrafında uçan altın snitch, Quidditch sahası ve Quidditch oynayan öğrenciler… Harry Potter dünyasına hissettiğimiz özlemle, bu sahneler ve John Williams’ın klasikleşmiş notaları birleştiğinde adeta kendimizi Hogwarts Ekspres’te, nostaljik bir yolculukta buluyoruz.
Ayrıca serinin ikinci filminde küçük bir flashback sahnesinde yer verilen, Harry Potter serisinden yakından tanıdığımız, Profesör Minerva Mcgonagall karakterine bu filmde yine yer verilmiş. Bu seçim her ne kadar serinin hayranlarını gülümseten küçük bir sürpriz olsa da yazar J.K. Rowling’in de içinde bulunduğu kaynak Pottermore daha önce Minerva McGonagall‘ın 4 Ekim 1935’te İskoçya’da Muggle doğumlu Robert McGonagall ve cadı Isobel Ross’un çocuğu olarak dünyaya geldiğini açıklamıştı. Buna göre Fantastik Canavarlar’ın ilk filminin 1926 yılında geçtiği düşünülürse, karakterin üçüncü filmde karşımıza çıkması kafa karıştırmakta.
Serinin bu filminde Minerva Mcgonagall karakterine İrlandalı aktris Fiona Glascott hayat vermektedir.
DUMBLEDORE’UN ORDUSU
“Bir büyüzoolog, olmazsa olmaz asistanı, soyu çok köklü bir aileye dayanan bir sihirbaz, bir öğretmen, ve bir muggle”
Filmin belki de en çok imrendiğimiz sahnesi Newt’in bir muggle olan Jacob’a asa verdiği verdiği sahneydi. Fragman ilk çıktığında bu sahne fazlasıyla eleştirilmişti. Filmde ise bu asanın ‘özü’nün olmadığını ve bu yüzden büyü yapılamadığını görüyoruz.
Grindelwald’u ve planlarını durdurmak amacıyla Dumbledore tarafından bir araya getirilen bu 6 kişi her ne kadar kağıt üzerinde “Dumbledore’un Ordusu” olarak geçmese de, birer nostalji müptelası olarak, trende toplandıkları anda aklımıza gelen ilk şey ana seriden anımsadığımız bu terim oldu. Ve yine tıpkı ana seride olduğu gibi ölümünden sonra ana karakterlerimize birer eşya bırakan Dumbledore’un bu serideki kahramanlarımıza da Newt aracılığıyla belirli materyaller yolladığını izliyoruz. Ama merak etmeyin bu sefer bir ölüm söz konusu değil!
Biz genel olarak Fantastik Canavarlar: Dumbledore’un Sırları’nı beğendik. Her ne kadar hala seride eksikler bulunsa da, Harry Potter ve büyü dünyasına olan bağlılığımız ve özlememiz nedeniyle ana seriye yapılan her göndermede, tanıdık bir simada veya aşina olduğumuz o müzik tekrardan kulaklarımızı doldurduğunda bunları göz arda ediyor ve sadece filmden keyif almaya bakıyoruz.