İnsanlık tarihine şöyle bir göz attığımızda sahip olunan eserler arasında kesinlikle “Devlet”i de görürüz. Çoğu tek Tanrılı dinlerden önce Doğu’da ve Batı’da en önemli kitaplar arasında yerini almıştır. Ancak bunca öneme sahip olmasına rağmen en az okunan kitaplardan birisi olduğunu dile getiriyor Sabahattin Eyüboğlu ve Ali Cimcoz.
Bilindiği gibi Platon, Sokrates’in öğrencisidir. Sokrates, o zamanların normdışı davranan, kalıpları yıkan ve alışkın olunmayan düşüncelere hakim birisidir. İkisi arasındaki kaynaşmayı Eyüboğlu ve Cimcoz yazdıkları önsözde, bizim de eski tarihimizde var olan Şems ve Mevlana ilişkisine benzetmiştir. Şems ve Sokrates, dünyaya kitap yerine kendilerini anlayan, içselleştiren bir insan bırakıp gidiyor. Mevlana ve Platon da çok fazla bağlı oldukları dostlarının düşüncelerini ve sanatını diğer insanlara aktarıyor. Dikkat çekmek gerekir ki, Sokrates ve Şems’in ölümleri hayata dar pencereden bakanların elinden olsa da; onların ölümü alışkanlıkların dışına çıkılan yepyeni düşünceyi getirmiştir. Bu durum oldukça düşündürücü bir tezatlık değil de nedir?
Devlet’in ilk bölümü Sokrates ile Kephalos’un konuşmaları ile başlıyor diyebiliriz. Daha sonra bu konuşmalar Polemarkhos ile Sokrates arasında geçmeye başlıyor. Bu sohbet, Simonides’in “Doğruluk, herkese borçlu olduğumuz şeyi ödemektir.” düşüncesi ile başlıyor denilebilir. Sokrates, bu düşüncenin sadece bunu değil de başka bir şey söylemek istediğini “Alanla veren kişi dostsa, alınanın geri verilmesi de, alınması da zararlı oluyorsa, aldığını geri veren borcunu ödemiş olmaz.” sözleri ile dile getirir. Ancak, düşmana borçlu olunduğu durumda ise, kötülük ile karşılık verileceği yaklaşımı belirlenir. Çünkü, düşmana layık olan budur. Yani, doğruluğun herkese hakkını vermek olduğu düşüncesine varırlar.
Sokrates tabii ki bu düşünceyi de çürütecektir. Sahip olunan yeteneklerin ve mesleklerin bu anlayışın gölgesinde kalacağını çeşitli örneklerle açıklar. Örneğin; bağcı bıçağınız olsa, onu saklatmak için doğru adama ama kullanmak istediğiniz zaman ise bağcıya verirsiniz. Sokrates, her işte doğruluğun kullanılmayan şeylerde iyi olduğu görüldüğü çıkarımını yapar ve bunun pek de fazla işe yaramadığını dile getirir. Ayrıca, insan iyi tanıdığı kişileri sever, kötü sandıklarını ise sevmez ama birçok kişi iyi olmadıkları halde iyi; kötü olmadıkları halde kötü sanılır. Çünkü, insan sık sık aldanır. Dost ve düşmanlar konusunda yanılabiliriz. Bu halde, düşmana kötülük; dosta iyilik tezi yanlış olabilir.
Aslında yapılması gereken; “Dosta iyilik etmek, düşmana kötüyse kötülük etmek doğrudur.” tezidir. Fakat bunu yapmak zordur, insan öznel bir varlıktır.
Kötülükten iyilik çıkmaz, kötülük amaç olarak sayılacaksa önce iyilik edilmelidir. Çünkü, insanlık değerleri bakımından kötü sayılmamak için bunun çözümü budur. Bu durum, kötüyü yeniden kazanmaya çalışan modern bir hukuk anlayışıdır.
Kötüyle kötülük yaparak savaşılmaz. Peki, kötüye kötülük yaparken biz nasıl iyi kalırız? Birini öldüren birine ölüm cezası vermek o kişiyle aynı ahlakta olduğunu kabul etmek değil midir? Yani, o zaman o kişiyle hiçbir farkınız kalmaz.
Soğutmak sıcaklığın değil soğukluğun; ıslatmak da kurunun değil yaşın işidir. Bu düşüncelerden yola çıkarak ne dosta ne de bir başkasına kötülük etmek doğru kişinin işi değildir, kötü kişinin işidir. Döneme göre bakıldığında, bu düşünce devrimci bir düşüncedir.
Sokrates ile Polemarkhos şu sonuca varır:
“Biri çıkar da doğruluk, herkese borçlu olduğunu vermektir, derse ve bundan da düşmana kötülük, dosta iyilik olduğunu anlarsa bu düşünceler akla uygun sayılmaz. Söylenilenler gerçeğe aykırıdır. Çünkü, bir kimseye kötülük etmenin hiçbir durumda doğru olmadığını gördük.”
“Devlet”te, Platon insanlara çoğu duygu ve düşüncelerin özetini sunar. En iyi devlet düşüncesinin bir ütopya olduğunun farkındadır. Ancak insanların böyle bir “en iyi”ye yönelmesinin doğru olacağına inanır. İyilik ve kötülük haricinde nice konuları bu kitapta görmek mümkün. Çok derin ve harika bir yapıt bana kalırsa…
Kaynak:
Platon-Devlet
Türkiye İş Bankası Yayınları
(s.1-13)