Daha. Veya Ahad mı demeliyim? Ya da Hakan Günday? Son kitabı falan. 2003 yılında ‘’Piç’’ ile başlayan iki yılda bir roman yayımlama serüveninin son durağı ‘’Daha’’. 2013 yılında yayımlanmış kitap, şuan 2017’de olduğumuzu hatırlatmak gerekirse, iki yılda bir periyodu sekteye uğradı diyebiliriz Hakan Günday için. Ama bu uğranılan sekte, ne kitabın kalitesini düşürmüş, ne de yazar için eksi olarak hanesine yazılmıştır.
Yeraltı Edebiyatı, ülkemizde yeterince gelişim olanağı bulamamış olan türlerden. Türk yazarların çok rağbet etmediği bir tür aslında. Belki de rağbet etmek alışkanlıkları olan kişilerin yazarlığı sorgulanabileceğinden dolayı bu türü kaldıramayacaklar. O yüzden böylesi daha isabetli oluyor olabilir. Hakan Günday ise bu tür yazarlardan değil. ‘’Daha’’ kendisinin okuduğum üçüncü romanı. Bence en iyi kitabı, aynı zamanda ilk okuduğum kitabı olan ‘’Az’’. Bundan sonra okuyacağım bütün kitaplarının da ‘’Az’’ın yanında sönük kalacağını düşünüyordum. Ama bu kitabın üçte birini geride bıraktığımda bu düşüncem de aynı Günday’ın periyodu gibi sekteye uğramıştı. Sonrasında ise fikrim değişti, bu kitabın orta kısımlarını hiç beğenmedim. Çünkü bir orada, bir buradaydı Gaza dediğimiz kişi. Tamam, kabul ediyorum yazarın tarzı böyle ama biraz basit kalmış gibiydi orta kısmı. Birkaç yerinde güzel yerler olsa da, Rönesans resmindeki son tekniğin olduğu kısma kadar çok da etkilenmediğimi söylemem gerek.
Bunun yanında düzensiz aralıklarla dört parçaya ayrılmış kitap. Her bir parçasına Rönesans resmindeki dört temel tekniğin isimleri verilmiş. Daha doğrusu dört kanonik resim modlarının isimleri. Sfumato, Cangiante, Chiaroscuro ve Unione. Bu da kitabı ilgi çekici kılmış. Her bir kanonik resim modunun ardından hikaye biraz daha şekil değiştiriyor.
Kitapta yazarın kendi görüşleri olduğunu sezdiğiniz bazı görüşler, uzun monologlar bulunuyor yer yer. Ama bunlar sıkmıyor. Temel seviyede felsefe eğitimi görür gibi veriliyor okuyucuya bunlar. Aynı zamanda yazarın görüşlerinin çoğunu paylaştığım için, bir şekilde romana kendini katmasına memnun da oldum. Ayrıca kitabın en sonunu çok beğendim. Adı son teknikle anılan kısmı. İşin içine Afganistan vb. durumdaki ülkeler girdiğinde Hakan Günday’ın bunun üstünden ne denli iyi kalktığını Kinyas ve Kayra okuyanlar tecrübe etmiştir zaten.
Kısacası iyi bir kitap. İçeriğini anlatmak istemiyorum pek, çünkü fazla kaptırıyorum kendimi. 417 sayfayı iki sayfaya sığdırmaya falan çalışıyorum. Ama birkaç alıntı var tabi ki.
“Doğu ile Batı arasındaki fark, Türkiye’dir. Hangisinden hangisini çıkarınca geriye Türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe Türkiye kadar, ondan eminim.”
– Devlet mi öldürecekti?
– Devlet bir kelimedir, Gaza. İnsanlar öldürür.
” Bütün bunlardan da anlaşılacağı gibi, halkın asli görevi, başına geçen her lideri tedavi edip huzur içinde ölmesini sağlamaktır. Buna, Halk Hastanesi, denir. Karşılığında da, lider, Devlet Hastanesi kurup halkın hizmetine sunar. Lideri tedavi etme görevini yerine getirmeyenlerin belirlenip vatan haini olarak ifşa edilmesi, yeni bir iç çatışma konusuna dönüştürülerek, krizin sürdürülebilmesi açısından yararlı olabilir.
Unutmadan, bu kitabın bir filmi çekildi. Ülkemizdeki gösterim tarihi belli değil ama şu sıralar Avrupa’da bir festivalde gösteriliyor. Senaristliğini Hakan Günday yaptığı ve oyuncularından biri Tuba Büyüküstün olduğu için kayda değer bir film olacağını tahmin etmek zor değil. Birkaç gün önce fragmanı yayınlandı, vizyon tarihini de yakında öğreniriz sanıyorum.