1.Hayatta herkes zıddını arar.(S.13)
2.Gerçeği küçükken bağırmak, büyüdükçe fısıldamak, en sonunda da susmak.. Bizi gerçekte sağır eden şey işimize gelmeyeni duymamaya alışmak… İnsanı sessiz kalmaya zorlayan nedir? Yaşımız ilerledikçe susmamız gerektiğini öğrendiğimi anlar. O anların herbirini eziyetle tecrübe etmiş hayatlarımız var.(S.13)
3.En nihayetinde dostlarımızı söylediklerimize hak verenlerden seçeriz. Seni sevebilecekleri seçip, seni sevebileceklerin en onay vereceği şeyleri anlat, sonra da kendini kahraman san. Tüm sosyal ağların içinde olan ya da ardında yatan… Bir nevi kendi cemaatimizi oluşturma peşinde değil miyiz hepimiz? İçinde de kendi seçtiklerimiz. (S.15)
4.’Senin adına sevindim!’ Kıskançlık ile ‘adına sevinmek’ arasındaki mesafe zamanla kısalan bir şeydir. Uzak olduğun ve kendini eşit görmediğin insanın ‘adına sevinirsin’. Yakınlaştıkça ve kendini karşındakiyle denk görmeye başladıkça yerini kıyas alır.Muvaffakiyette bir payın varsa yine ‘adına sevinirsin’, ötesinde bilincsiz bir haset içindesin…(S.17)
5.Bencilliğin hiç değilse medeni cesaret gerektiren bir tarafı olduğunu düşünürüm çoğu zaman. Öyle ya, ‘ben’ diyemeyen insan hep yanında yandaş olsun ister. Misal mikrofon uzatılmış sıradan vatandaş neden soruları yurttaşlar platformunun sözcüsü ya da bir grubun lideri gibi yanıtlar? Biz bunu istemiyoruz! Biz şunu beğenmiyoruz! Biz öbürünü seviyoruz ama berikini sevmiyoruz! ‘Ben istemiyorum!’ desene kardeşim, neden biz? Kim bu biz? Bizcilik… Vasatlar alemindeki son çaresizlik… ‘Biz’ kimdik? Biriyle teke tek konuşurken uzlaşmayı seçen, yanımızda biri varken asla kesilenlerdik.(S.20)
6.Mutluluk anlarını hatırlamanın insana acı verdiği de olur. Anımsarken içinde sıcak, acı, bir o kadar da şevkli bir zehir dolaşır. Bazen de o anları hatırlamaktan tatlı, yumuşak bir keyif duyarsın. Kimi zaman ise bıçakla yarayı deşmeye çalışırsın, verdiği zevki yadsıyamazsın. Sonu bilinen her seyin verdiği bir acı bu. Merakın bitmesinin ve hüsranla sonuçlandığını idrak ettiğin geçmişin, güzel anların üzerine tahakküm kurması… Adeta çökmesi… Sonunu biliyor olmak ne kadar kötü değil mi! Hayatımızın nasıl biteceğini bilsen yaşamak ister miydin Savaş? Sonunda aldatılacağını bildiğin bir ilişkiye girer miydin? Kazık yiyeceğin dostlukların peşinden gider miydin? Kaybedeceğinden emin olduğun bir mücadeleyi seçer miydin? İlişkilerimizin, dostluklarımızın, iş deneyimlerimizin sonunu, ezcümle hayatımızın sonunu kesin olarak bilsek yaşamın ne anlamı olurdu? Bizi heyecanlandıracak hangi aşk, hangi şans, hangi iş, hangi olanak, hangi yolculuk, hangi ten bulunurdu? Hatıralar da böyle işte. Onun elini tuttuğun ânı hatırlarken yüzünde beliren gülümsemeyi silen, yılların sonunda o elin seni nasıl ittiğini bilmen. Her şeye rağmen anıları seviyorum.(S.27)
7.Kederi yaşamayan mutluluğu da hissetmiyor. Karanlığı görmeyenin aydınlıkta gözleri kamaşmıyor. Mutlu olmadığı için üzülen çok var da acı çekmediği için zevke tutunamayanlar?(S.37)
8.Acıyı bilmeyen hayal kırıklığını nereden bilsin! Teninde olmayan bir hissi kalbinde nasıl canlandırıyorsun Savaş? İnsanın canı en çok hayal kırıklığında acırmış. Sen niye bu dünyadan gitmek için bu denli telaşlısın? Umudun mu kırıldı? Abartmasaydın! İncinmiştir o, kırılsa yerinde duramazsın!(S.39)
9.Herkes görmek istediğini görüyor hayatta. Yolda yürürken dilenenleri görmezler, çile çekeni dost bilmezler. Neşeden çok gam verene yaren demezler, gülerken iyiler de ağlayanı sevmezler. Şatafat peşine giderler de zarafete prim vermezler, gerçeğe düş derler de düşleri gerçek etmezler. Sevapları anlatıp dururlar da günahları bir kenara not etmezler. Seni, beni, başkalarını değil sadece kendilerini bilirler. Bu nasıl bir gözlüktür? Ki her manzara ufka gider de bunlar döner yine aynaları görür.(S.47)
10.İnsanlar mezarlara neden çiçek koyar? Mezardaki çiçeği sulamaya kimse gelmediğinde, gidenin de hatırası unutulmuş demektir. İnsan kalbi durduğunda ölmez, çiçeği solduğunda ölür.(S.50)
11.İnsan kendinde olmayanı sevdiklerinde arıyor. Şişmanlar çelimsizleri güzel buluyor, güçlüler zayıfları, sarışınlar esmerleri, pısırıklar otoriterleri… Kepçe kulaklı olduğu için çocukluğundan beri ezilmiş birinin kepçe kulaklıları güzel bulma olasılığı pek zayıf. Hayran olunan her şey olamadıklarının ve olamayacaklarının bütünü oluyor. İnsan sevgiyi ararken de bencil. Kendini ‘tamam’ hissettiğinde ise daha zor seviyor. İnce eleyip sık dokuyor. Eşinde de bulamadıkları ya da cinsiyet farkından dolayı bulamayacakları varsa, arayışını çocuğunun sırtına yüklüyor. Hayatta olamadığı ne varsa çocuklarında görmek istiyor. Sanki eksikler öyle tamamlanıyor.(S.58)
12.Geçmişe gidip her yanlışı düzeltsen sıkıcı olmaz mıydı Savaş? Bence önemli olan geçmişle uğraşmak değil onunla barışmak. Geçmişi olmayanın geleceği de olmayacak, kurduğun hayalleri dahi belirleyen geçmişin olacak. Gördüğün bir sahneyi daha önce gördüğünü sanırsın ya, sadece beyindeki bir aşinalık sinyalinin yanıltmasıdır. Gelecekte görmeyi umut ettiklerin var ya, önceden gördüklerinin birebir yansımasıdır. Hakikat ya da delice bir sanrı… Geçmişin yakamızı bırakmadıkları… Örneğin her aşkın başında en mükemmeli olduğunu sanırsın, oysa sadece maziyi araştırma evresine geçtiğin ana kadardır. Çok mutlu ve mesutsun ya, acaba onun dahamutlu ve mesut olduğu bir an var mıdır? Bu soruların çekici varlığı mutsuzluğun kaynağıdır. Sevginin coşkun yaşandığı bir dönem yoktur ki içinde şüpheyi ve korkuyu barındırmasın. Hiçbir sarılma yoktur ki o an kafanın içinde gizli bir rekabet yaşanmasın…(S.79)
13.İnsanlar neden “farklı olanı” arar Savaş? Sıradan olmak kötü bir şey mi? Neden birbirlerine eşlerinin, işlerinin, çocuklarının farklılıklarını anlatırlar? Farkı olmayan hayatta yer kaplamıyor mu? Ölür müyüz biraz da sıradanı arasak ya?(S.108)
14.Çocuklar doğru bildiğini ısrarla savunma gücünü kendinde bulabiliyor. Bir çocuğa doğru olmadığını düşündüğü bir şeyi kabul ettirmek çok zor.. Ama büyüdükçe insan yanlış bildiğine katlanmayı da öğreniyor. Bu da bizi içten içe çürütüyor.(S.109)
15.Öfkenin içinde beklenti vardır. Azalarak biten, zamanla yiten şeylerden kork. Bu denli şevkle bağrıyorsa bir insan, bil ki içinde bitmeyen bir şeyler vardır.(S.110)
Barış İnce – Çelişki
Can Yayınları – 2017