Josef K. kendi halinde sıradan bir insandır. Bankacılık yapar ve şimdiye kadar bir suça karışmışlığı yoktur. Lakin bir sabah hiç beklenmedik bir şekilde tutuklanır. K. bu duruma şaşırmıştır çünkü işlediği bir suç yoktur. Birilerinin ona şaka yaptığını düşünür ama bir yıl süren ve geri kalan ömrünün tamamına tekabül edecek bu süreçte bu dava onun tek odağı olacaktır. Her şeye rağmen bu sancı dolu sürecin sonu Josef K.’nın idamı ile sonuçlanacaktır. Dava sürecinde K.’nın bu zorlu yolunda karşısına bazı simgeler çıkacaktır. Yazar elbette bunları bir gerçeklik içinde işlemiştir ama karşılıkları yazının devamında tartışılmaya devam edilecektir. Bu simgelerden bir tanesi “Yasa Kapısıdır”. Bir diğer simge ise Josef K.’nın dayısıdır. Bunların yanı sıra bürokrasi, hayali mahkemeler, hayali yargıçlarda eser içinde oldukça önemli simgelerdir ve Josef K.’nın ıstırabı olacaklardır. Josef K. bir hukuk devletinde yaşadığının bilincindedir ve bu hukuksuz durumu ancak hukuk yoluyla çözebileceğine olan inancı tamdır. Bu nedenle hukukun yollarını denemekten başka bir fikri yoktur. Ancak hukuk devletinin hiçbir temsilcisine ulaşamaz. Sadece en alt kademedeki mensuplara derdini anlatmaya çalışır ve hiçbir sonuç alamaz. Ne yazık ki hor görme, aşağılama gibi dikenli otlarla dolu bu hukuk yolu Josef K.’yı ölümden başka bir yere götürmemiştir.
Kafka neredeyse bütün eserlerinde hor görülmenin acısını çıkarır. Hatta öyle ki başka bir yapıtı olan Dönüşüm’ün başkarakteri olan böcek Gregor Samsa’da onun babası tarafından nitelenişini görürüz. Dava’da da aynı sızıların aktarılışı pek tabiidir. Kafka’ya göre “Yaşam, daha başında kaybedilmiş bir savaştır.” Bu sebeptendir ki onun eserleri daima kuşatılmışlıkla doğrudan ilişkilidir. Yukarıda söz edilen simgelere değinecek olursak, yasa kapısı; otoritenin kendini yüksekte ve yüce göstermesini simgelemektedir. Yani otorite kişinin haşatına müdahaleyi onun canına kastedecek boyutlara kadar taşıyabilecek bir güçken, aslı görünmez, içine girilmez sadece sahte temsillerle zorbalığını yapan bir unsurdur. Bir kandırmacası da onun temsillerinin sanki kişi için bir faydası olması yanılsamasıdır. Çünkü bu kişiler otoritenin korkunçluğunu, büyüklüğünü korkunun diliyle kişiye işlerler. Tek görevleri budur; kapıda bekçi olmak ve içeride daha da büyük, kilitli, çokça kapı olduğu fikrini işlemek. Josef K.’da ne ondan önce o kapıyı çalanların başına gelenleri öğrenebilmiştir ne de kapının önünden ayrılmak bilmeyen kapıcıyı yıkıp geçebilmiştir. Öylece kalakalmış, beklemiş, bekledikçe de sonunu yakınlaştırmıştır. Zaman bu eserde, yasa önünde bekleyen taşralı adamı yaşlandırır ama kapıda bekleyen bekçide en ufak bir değişiklikten söz edilmez. Kafka’da zaman olgusu, taşralı adamı kuşatan bir durumdur.
Bir başka simge ise Josef K.’nın dayısıdır. Josef K. kendine bir avukat tutması için dayısına gitmiştir. Dayısı ona istediği avukatı da tutmuştur fakat dayısının asli görevi Josef K.’ya kendini suçlu hissetmesini sağlayacak “adil dünya inancını” iyice yerleştirmesidir. Bu inanç psikolojik olarak “eğer ben hata yapmasaydım başıma bunlar gelmezdi” fikrinin ve “dünyanın adil bir yer olduğu” fikrini üretmeye olan yatkınlığın temsilidir. Josef K. bu inançla kuşatılmıştır. Sadece bu inançla değil toplumun her kurumuyla, yapısıyla, yargılarıyla kuşatılmıştır. Toplum zorbalığı onun içinden bir türlü çıkamayacağı demir bir kafesi inşa etmiştir. Asıl mühim olan ise Josef K.’yı öldürenin bu kafesi algılamasını sağlamış olan farkındalıktır. Josef K. öyle bir anda ölüp gitmemiştir. Ya da bir cezanın bedelini de ödememiştir, o toplumun zehirli zorbalığı yüzünden topluma olan inancı yüzünden yitip gitmiştir.
Bir başka önemli husus ise, bürokrasidir. Bu bağlamda önemli ve yirminci yüzyıldan hatta belki daha eskilerden günümüze kadar değişmeyen bir durum söz konusudur. Bürokrasi, insanın belkide en çok nesneleştiği, iktidar ögesidir. İktidar kendini daha büyük ve yüce göstermek, insanı değersiz ve muhtaç göstermek için bürokrasiyi çok iyi kullanır. Josef K.’nın da başına gelenler bu iktidar belasından başka bir şey değildir. Josef K. o kapıdan o kapıya koşuştururken ona yüklenen suçluluk yüzünden güçsüzleşmiştir. Artık o bir kağıtta yazan numaradan öte bir şey değildir. Bu kağıt parçasının suçsuzluğunu iddia etmesi mi daha geçerlidir yoksa koca kapılar ardında duran, büyük yargıçların suç iddiası mı? Ne yazık ki bu şüphe Josef K.’nın yüreğine işlediği anda biraz daha güçsüzdür artık. Bürokrasi Josef K.’yı kendine yabancılaştırma görevini layığıyla tamamlamıştır. Artık o olmayan şeylere inanan, edilgen konumdadır.
Otorite karşısında pasif kalması için edindiği yanlış bilinçle hayata bakan taşralı adam, bir ömür boyunca herhangi bir aktif rol üstlenememiştir. Eleştirel bakış açısını kaybettiği için gerçeği ancak ölmeden hemen önce anlayabilmiştir. Ölüm anı geldiğinde Josef K. sorgulamadığı, üstüne gitmediği her şeyin üstüne geldiğini anlamıştır. Artık bu noktadan geri dönüş yoktur. İki tane iri kolluk tarafından adım adım ölüme götürülüyordur. Hayatta kalmaya devam etse bakmayacağı unsurlar bu yolda dikkatini çekmiştir. İki iri adamdan kurtulmasının imkanının olmadığını bile bile çırpınmaya karar vermiştir. Ancak bu fikir ona tutkallı çubuklara takılan bir böceğin çırpınışlarını hatırlatmış ve bu davranışı hayvani bulduğu için vazgeçmiştir. Ölümüne itiraz etmemeye karar vermiştir. Bu iki adam onu öldürmek için kıyafetlerini sanki başka bir zaman da giydirecek gibi çıkarmışlar, K.’ya iğreti edici bir kibarlıkla yaklaşsalar da onu sanki ölümü arzulamıyormuş gibi konumlandırmayı başarmışlardır.
Ölüm anının en çarpıcı noktası, infaz sırasında, bitişik binanın üst katında yanan bir ışık ve açılan pencereden kollarını uzatabildiği kadar uzatan bir insanı fark eder. Bu kol ellerini ve parmaklarını sonuna kadar açmış ve uzatmıştır. Josef K. için bir umuttur. Belki bu umut bir farkındalığın simgesidir. Aslında ortada gerçek bir dava da yoktur. Kafka’nın burada anlatmak istediği K.’nın zaten hiç özgür olmadığıdır. Onun yaşamı baskı, zorbalık ve toplum tarafından kuşatılmış vaziyettedir. Bu unsurları fark etmesi onun yüreğine saplanan gerçek bıçak olmuştur.