“Yılbaşı gecesi işlenen bir cinayet… Tarlabaşı’nın arka sokaklarında bulunan bir erkek cesedi. Öldürülmüş erkeklerin en yakışıklısı, belki de en kötüsü. Karanlık sırların ortaya çıkardığı utanç verici bir gerçek. Gururlarının kurbanı olmuş erkekler, onların hayatlarını yaşamak zorunda olan kadınlar. Bu cinayetler yatağında, bu kötülükler bahçesinde, bu insan eti satılan can pazarında masumiyetini korumaya çalışan bir adam. Bir zamanlar İstanbul’un en gözde yeri olan Beyoğlu’nun hazin hikayesi.”
Geçen sene neler okuduğumu şöyle bir düşündüm de, Ahmet Ümit göz kırptı hemen hafızamda. Fazla yoğun olduğum için çok nadir kitap okuyordum ve bir an canıma tak edip hemen bu kitabı almıştım. Daha sonra, Ahmet Ümit ile imza gününde harika bir sohbet etme şansını yakalamıştım. Hemen ayrı bir yer edinmişti ben de böylelikle.
Gelelim kitaba; Beyoğlu’nda yılbaşında işlenen bir cinayet. Ekibimiz tabii ki Başkomiser Nevzat, Ali ve Zeynep’ten oluşuyor.
Kitabı okurken Beyoğlu’nun sokaklarında dolaşıp, Tarlabaşı’nın ruhunu hissederek işlenen cinayeti araştırıyorsunuz. Sonrasında sıkıntılardan kaçıp siz de Evgenia’nın yanına sığınıyorsunuz.
“Beni de seviyordu… Belki kendi de bilmiyordu, ama seviyordu. Nerden anladın diyeceksiniz? Kadınlar anlar.”
Gündelik hayata dair nice çocukların, kadınların, insanların hayatlarına dokunuyor bu kitap. Yaşamın tarifsiz detayları ama kabullendiğimiz o gerçekleri bu satırlarda görmek mümkün.
“Kendine haksızlık etme, insanlar o kadar korkunç ki senin merakın, onların vahşetinin yanında çok masum kalır.”
Olayla ilgili detay vermek istemiyorum, ben okurken çok keyif almıştım, satırlarda gözlerim kayarken bir yandan cinayeti çözme çabam çok hoşuma gitmişti. Kimi okuyucular kitabı okurken cinayeti çözdüğüm için devamı beni sıkmıştı dese de, Ahmet Ümit’in ilk okuduğum kitabı olduğu için bende yeri farklı bu kitabın.
Polisiye sevenlere öneririm, umut dolu kitaplara…