Edebi eserlerde verilmek istenen mesaj, makalelerde veya fikir yazılarında olduğu gibi doğrudan değil; dolaylı yollardan dile getirilmeye çalışılır. Zira, tez (verilmek istenen mesaj) ne kadar belirgin olursa; eser aynı oranda edebiyattan uzaklaşarak politika, felsefe veya ahlâk gibi konularda yapılmış söylemlere yaklaşır.
Beyaz Gemi de içinde barındırdığı mesaj bakımından edebiyat dünyasında büyük bir yankı uyandıran, Aytmatov’un dehasını ustalığını gösteren şaheserdir.
* * *
Romanda adı hiçbir zaman zikredilmeyen bir çocuk vardır. Romanın başkahramanı olan bu çocuk, dedesi ve ninesiyle birlikte teyzesinin kocasının evinde adeta bir sığıntı muamelesi görerek yaşamaktadır. Çocuğun annesi, onu bırakıp başkasıyla evlenmiş; babası ise, dedesinin ve ninesinin tutumu nedeniyle, çocuğunu görmemeye mahkûm edilmiştir. Çocuk ise bir gün babasının gelip kendisi alacağını düşünmekte ve dedesinin kendisine hediye ettiği dürbünle Issık-Göl’deki Beyaz Gemi’de çalışan babasını görmeye çalışmaktadır. Bu sırada da çeşitli hayallere dalmakta ve -kendisi bunun farkında olmasa da- yaşadığı sıkıcı dünyadan bir nebze olsun uzaklaşmaya çalışmaktadır.
Evde yaşayan herkes, teyzesinin kocası Orozkul tarafından zulüm görmektedir. Karısının hamile kalamamasından dolayı çok sinirli bir yapıya sahip olan Orozkul, aşırı derecede içmekte ve kendisine bir türlü çocuk veremeyen karısına şiddet uygulamaktadır. Parti yönetiminde olması ve yaşadıkları evlerin ona ait olması nedeniyle, sığıntı hayatı yaşayan, kızın babası ve annesi bu durum karşısında sessiz kalmakta ve hiçbir karşılık verememektedirler.
Çocuğun dedesi ise herkesle iyi geçinip, onların yardımına koşan; güler yüzünü kimseden esirgemeyen adı gibi mümin bir kişidir. Hatta bu özelliklerden ötürü köylüler ona “Kıvrak” lakabını takmış, “Kıvrak Mümin” şeklinde seslenmektedirler. Mümin dede, torununa sürekli olarak masallar anlatıp, geçmişle gelecek arasında bağ kurarak, çocuğun kültürünü unutmamasını sağlamak ister. Bu masallardan en mühimi de Boynuzlu Maral Ana Efsanesidir. Bu efsaneye göre Maral Ana, bir zamanlar onların soyunu kurtarmış olan bir semboldür. Onun sayesinde hâlâ yaşamakta ve kültürlerini devam ettirebilmektedirler. (…)
Bir gün çocuk ve dedesi, okuldan eve doğru yolculukları sırasında, ormanda Maral Ana soyundan bir maral (dişi geyik) görürler ve onun kendilerini kurtaracaklarını düşünüp büyük bir sevince kapılırlar. (…)
O sıralarda Orozkul’un evinde kalan orman kontrol memurları, Orozkul’dan bu geyikleri avlamasını ve kendilerine güzel bir ziyafet çekmesini ister. Orozkul da yaşadıkları bir olay yüzünden araları bozuk olan kayınpederini, yani çocuğun dedesini, Maral Ana soyundan olan bu geyiği vurmaya zorlar. Zaten biçare olan Mümin Dede, aralarının da bozuk oluşundan dolayı yapmazsa evden atılma korkusundan geyiği vurmak zorunda kalır.
Ancak bu durum, kurtuluş ümitlerini bu geyiğe bağlayan dede ve çocuk için yıkıcı olur. Dede şuurunu kaybetmiş bir şekilde içmeye ve öldürdüğü maralın etini yemeye başlar. Çocuk ise kendisine ikram edilen eti yiyemez ve kurtuluş ümitlerinin de yok oluşuyla büyük bir umutsuzluğa kapılır.
Son bir çare olarak evinin yakınlarındaki bir nehre giren çocuk, oradan Issık-Göl’e akmak ve Beyaz Gemi’de çalışan babasına kavuşmak için kendisini soğuk sulara bırakarak nehrin akıntısına dayanamayarak oracıkta can verir.
* * *
Romanın küçük bir çocuğun ölümüyle dramatik bir şekilde bitmesi bazı eleştirmenler tarafından “Kötülüğün Kazanması” şeklinde yorumlanmış ve bundan ötürü Aytmatov eleştiri yağmuruna tutulmuştur. Bunun üzerine yazar, “Beyaz Gemi Üzerine Gerekli Açıklamalar” başlıklı bir yazı kaleme almış (sonrasında bu yazı kitabın diğer basımlarının sonuna eklenmiştir) ve “söze başlarken kendimi savunmaktan uzaktan olduğumu belirtmek isterim” diyerek böyle bir amacının olmadığını belirtmiş; “Sanırım bütün mesele, bu eleştirmenlerin bazı şeyleri tam anlayamadıkları ya da ters anladıklarıdır” da diyerek edebiyat eleştirisinde bulunan yazarların çok sığ davrandığını eklemiştir.
* * *
Bilindiği üzere Beyaz Gemi, Sovyetler Birliği döneminde (1970), insanların fikirlerini açıkça belirtmekten çekindiği, fikir özgürlüğü denilen şeyin olmadığı bir dönemde, yazılmış ve yayımlanmıştı. Bunun gibi diktatörlük ve istibdat yönetimlerinde insanlar -ekseriyetle münevverler- fikirlerini açıkça dile getiremediğinden, anlatmak istediklerini semboller vasıtasıyla anlatırlardı. Bu semboller bazen bir şiir olurdu, bazense bir roman.
Aytmatov’u tanıyan ve Beyaz Gemi’sini okuyan birçok okur da bu romanın sembolizmle boyanmış olduğunu, roman kurgusunun altında başka bir mesaj olduğunu düşünmektedir.
Örneğin romanda, unutulmaya yüz tutmuş millî kültür ve değerlerini torununa aktarmaya ve onu bu şekilde yetiştirmeye çalışan bir Kırgız köylüsünün karşısında; öz benliğini tamamıyla yitirerek, Rusların kulu olma derecesine gelmiş bir karakter, Orozkul vardır.
Roman neredeyse bu tezat üzerine kurulmuştur: Millî kültür ve değerlerini unutmamaya ve yeni nesilleri bu şekilde yetiştirmeye çalışan Kırgız Türkleri ve öz benliklerini unutmuş, Ruslarla iş birliğine girişerek yozlaşmış Kırgızlar.
Aytmatov, Sovyetler Birliği döneminde bu tür tezatlarla birlikte yaşadığından, milli masallarla bezediği ve mükemmel bir kurguyla pekiştirdiği eserini, bu tür mesajları da içeriğinde bulunacak şekilde yazmıştır. Tabii yukarıda da bahsedildiği üzere, bu tür mesajların alelade bir şekilde yapılması edebi eserleri bir söyleve dönüştüreceğinden; Aytmatov, bunu kurgusunun arkasına gizleyerek başarılı bir şekilde yapmıştır.