Bauman, kendinden sonra gelecek olan nesillerin de yollarını aydınlatan oldukça önemli bir düşünür. Katı-akışkan modernite, tüketim, mekan paylaşımı ve kimlik kavramlarıyla aklımıza gelmekte. Özellikle tüketim ve kimliği birlikte ele aldığını görürüz. Kapitalizmin hayatımızın merkezine yerleşmesiyle birlikte, tüketim yoluyla kimlik oluşturduğumuza değinir.
Kimlik kitabına baktığımızda Baumana göre; akışkan dünyamızda kendimizi hayat boyu hatta hayat boyu olmasa bile uzunca bir süre tek bir kimliğe adamamız riskli bir iştir. Kimlikler artık giyip göstermek içindir; elde tutmak veya saklamak için değil. Ona göre, tüketim toplumu bir piyasa toplumudur; hepimiz aynı anda pazarın hem içinde hem de üstündeyiz; eş zamanlı olarak hem tüketici hem ürünüz. Kendimizi ilişki kurduğumuz insanlar üzerinden tanımlarız.
Bauman kitabında, hepimizin korktuğu şeyin terk edilme, dışlanma, reddedilme, oy birliğiyle atılma, sahipsiz kalma, düşkün sayılma, olduğumuz şeyden mahrum bırakılma ve olmak istediğimiz şeye izin verilmemesi olduğuna değinir. Yalnız bırakılmaktan, çaresiz kalmaktan ve bahtsız olmaktan korktuğumuzu, içinde bulunduğumuz yeni düzende insanların yeniden karılıp toplumsal kimlikleri altüst edildiğini ve böylelikle sürekli tüketen, mutsuz ve huzursuz bireyler haline geldiğimizi dile getirir.
Ağlardan söz etmeyi mecbur kılmakla birlikte ve ilişkilerimizi bu medya ağlarının büyülü dünyasında örmeye çabalıyoruz. Bunun sebebi akrabalık bağları, arkadaşlık vb. ilişkilerini ekstra bir çaba göstermeden gerçek anlamda sağladığı güvenlik ağlarını özlüyor olmamızdır. Ona göre, cep telefonu rehberleri kayıp cemaatin yerini tutar ve bu rehberlerin kaybolan yakınlığı tekrar sağlayacağı umut edilir.
Elektronik teknolojiler tarafından ‘kolaylaştırılmış temaslara’ maruz kalan bizler, gerçek hayatta gerçek insanlarla doğal etkileşime girme kabiliyetimizi yitiriyoruz. Hatta yüz yüze temaslarda utangaçlık gösteriyor, belalara davetiye çıkarmamak ve kendimizi belalara açık hale getirmemek için telefonumuza sarılıp hunharca mesaj yazmaya girişiyoruz. (Fiziksel olarak yakınımızda olan kişilerle dağınık, karmaşık, ön görmesi zor ilişkilerden kaçmak için.) Hayali cemaat genişledikçe de gerçeklerini bir araya getirip kaynaştırma görevi daha ürkütücü bir hal alıyor.
Toplumsal ilişkilerin gitgide çıkmaza sürüklendiğini kitabında dile getiren Bauman, kendi seçip belirlediğimiz kimlik arzusu ile tam da o kimliği edindiğimizde ‘geri dönmek zorunda kalıp da geride bir köprü olmadığını’ fark ettiğimiz anda yaşanması muhtemel bir korku arasında harap olup gideceğimizi dile getiriyor. Bu tehlikeyi de elimizden geldiğince bertaraf etmemizi öneriyor.